2025 Haziran’ında patlak veren İran-İsrail savaşı, yalnızca bölgesel bir askeri çatışma değil, uluslararası güvenlik mimarisinde paradigmatik bir kırılmanın başlangıcıydı. İsrail’in uzun yıllardır savunma doktrininde kutsal bir yer işgal eden Demir Kubbe (Iron Dome), yalnızca bir savunma sistemi değil, aynı zamanda Batı’nın teknolojiye dayalı mutlak güvenlik anlayışının fiziksel bir tezahürüydü. Ancak İran, bu sistemin hem teknik kapasitesini hem de psikolojik caydırıcılığını yerle bir etti. Tahran’ın çok katmanlı saldırı konsepti, klasik savaş algoritmalarını bozarken, teknolojik üstünlüğün tek başına güvenlik üretmeyeceğini kanıtladı. Bu çöküş, sadece bir askeri bariyerin aşılması değil; uluslararası ilişkilerde ‘dokunulmazlık’ algısının yıkılmasıdır.
Jeostratejik Şok: İsrail Savunma Doktrini Sorguda
İsrail’in askeri stratejisi, bugüne dek asimetrik tehditlerin yüksek teknolojili sistemlerle bertaraf edilmesine dayanıyordu. Ancak İran’ın 2025 saldırısı, bu varsayımın temelini sarstı. Aynı anda birçok cepheden gelen, senkronize edilmiş çoklu saldırılar, Demir Kubbe’nin müdahale kapasitesini aşarak İsrail savunma sisteminin ‘ölçülebilir tehdit’ ilkesini boşa çıkardı. Artık mesele, yüksek teknolojiye sahip olmak değil, adaptif kapasite geliştirmek meselesidir. Bu, Clausewitz’in ‘savaş sürprizdir’ ilkesini güncelleyerek, postmodern savaşın kaotik ve çok vektörlü doğasını kabul etmeye zorlayan yeni bir doktrin gerektiriyor. Tel Aviv’in savunma elitleri için artık mesele, ‘yüksek teknolojiye sahip olmak’ değil, bu teknolojiyi karmaşık ve öngörülemez tehdit ortamlarında nasıl entegre edebilecekleri sorusudur.
İran’ın Güç Gösterisi mi, Yeni Soğuk Savaş Provokasyonu mu?
İran’ın Haziran meşru müdafaa saldırısı, bölgesel bir meydan okumanın ötesinde, küresel güç dengelerine karşı yapılan stratejik bir hamleydi. Tahran, yalnızca Tel Aviv’i hedef almadı; aynı zamanda Washington’un gölgesi, Moskova’nın temkinli takdiri ve Pekin’in stratejik sessizliği altında küresel diplomatik denklemi test etti. Bu hamle, Orta Doğu’daki vekâlet savaşlarından doğrudan devletler arası caydırıcılığa geçildiği bir dönemin başlangıcıdır. İran artık sadece Batı’nın enerji ve nükleer denkleminde bir sorun değil, alternatif güvenlik mimarilerinin ve post-Batı güvenlik sistemlerinin aktif kurucusudur. 2025 saldırısı, Soğuk Savaş sonrası kurulan tek kutuplu düzenin kırılganlığını gözler önüne sermiş, çok kutuplu bir kaotik düzenin habercisi olmuştur.
Demir Kubbe Neden Aşıldı? Teknik Açıdan 3 Teori
Saturasyon Eşiği Aşıldı: İran, Demir Kubbe’nin eş zamanlı angajman kapasitesinin sınırlarını istihbarat ve algoritmik simülasyonlarla doğru biçimde hesapladı. Aynı anda yüzlerce hedef yaratılarak sistem doygunluğa zorlandı.
Yapay Zekâ Yanılgısı: İsrail sistemleri, ‘ölü füze’ olarak adlandırılan boş ya da hedefi olmayan roketlerle kandırıldı. Bu, gerçek füzelerin geç algılanmasına neden oldu. İran, Demir Kubbe’nin tehdit önceliklendirme algoritmalarını başarıyla sabote etti.
Elektronik Harp ile Körleştirme: Suriye ve Irak üzerinden aktif hale getirilen sinyal bozucular, radar sistemlerini geçici olarak kör etti. Bu sayede savunma sistemleri füze rotalarını tam olarak belirleyemedi, tespit ve önleme arasında zaman kaybı yaşandı.
Yeni Bir Doktrin: Orta Doğu’da “Kısmî Güçler Dönemi”
Bu saldırı, klasik süpergüç/taşeron ikiliğini geçersiz kılmıştır. Artık Orta Doğu’da jeopolitik oyun, sadece küresel aktörlerce değil, bölgesel kuvvet yoğunlaşmalarıyla oynanıyor. İran, yalnızca füze ve İHA göndermedi; aynı zamanda gelecekteki bölgesel güvenlik mimarisinin yeni kurallarını da kodladı. Bu “kısmî güçler dönemi”, yalnızca askeri dengeyi değil, bölgesel diplomasi, enerji güvenliği ve toplumsal algı düzenlerini de dönüştürecektir. İsrail’in savunma şemsiyesindeki bu sarsıntı, başta Körfez ülkeleri olmak üzere birçok aktörü yeniden pozisyon almaya zorlayacaktır. Bu yeni dönem, klasik bloklaşmanın ötesinde çok eksenli, geçici ittifaklara dayalı, esnek ve reaksiyoner bir jeopolitik düzen doğuracaktır.
SON SÖZ: Savaşın Geleceği, Teknolojinin Psikolojisiyle Yazılacak
İran’ın Demir Kubbe’yi aşması, bir savaş sisteminin değil, bir çağın savunma inancının çöküşüdür. Batı’nın yüksek teknolojiye koşulsuz güveni, Tahran’ın analog-dijital melez saldırılarıyla sınanmıştır. Bu sadece bir askeri başarı değil, psikolojik üstünlüğün ters yüz edilmesidir. Bu gelişme aynı zamanda şunu göstermiştir: Artık caydırıcılık tankla, füzeyle ya da nükleer başlıkla değil, algoritma ile; zamanlama, simülasyon ve öngörü kırılmasıyla sağlanmaktadır.
Şimdi Orta Doğu şu soruyla yüzleşmek zorundadır: “Teknoloji mi güvenlik getirir, yoksa savaşın dili mi teknolojiyi eğitir?” Ve cevap da netleşiyor: Teknoloji ancak onu tanıyan, dönüştüren ve aldatabilen zihinlerin elinde güce dönüşür. İran, 2025’te sadece bir sistemi aşmadı; bir paradigmayı çözdü.
Kaynak:
- Mondal, “Iran Boasts ‘New Method’ After Missiles Hit Tel Aviv, Haifa – 5 Dead.”
Brinks Report, 16 Haziran 2025, https://brinksreport.com/iran-boasts-new-method-after-missiles-hit-tel-aviv-haifa-5-dead
