Gündüz saatlerinde yaşanan kalp krizleri, gece meydana gelenlere kıyasla kalpte çok daha ağır ve kalıcı hasarlar bırakıyor. Bilim dünyası uzun süre bu durumu stres hormonlarındaki dalgalanmalara veya kan basıncındaki değişimlere bağlasa da, yeni bir araştırma suçlunun aslında vücudun savunma mekanizması olduğunu gösterdi.
Journal of Experimental Medicine dergisinde yayımlanan çalışma, bağışıklık sisteminin “ilk müdahale ekipleri” olarak bilinen nötrofillerin, gün içindeki agresif tavırlarının kalp dokusuna verilen zararı büyüttüğünü öneriyor.
Araştırmacılar, 2000’den fazla kalp krizi hastasının klinik kayıtlarını incelediğinde çarpıcı bir tabloyla karşılaştı. Gündüz hastaneye başvuranların kanındaki nötrofil sayısı çok daha yüksek çıkıyor ve bu hastaların kalp dokularındaki yıkım çok daha geniş bir alana yayılıyordu.
Laboratuvar ortamında fareler üzerinde yapılan deneyler de bu durumu destekledi. Nötrofillerin vücudun biyolojik saatiyle, yani sirkadiyen ritimle uyumlu hareket ettiği ve gündüz saatlerinde adeta “savaş moduna” geçtiği bulundu. Gece saatlerinde daha sakin olan bu hücreler, gündüz bir yaralanma fark ettiklerinde sadece hasarlı bölgeye odaklanmak yerine komşu sağlıklı dokulara da saldırarak yarayı daha da derin bir hale getiriyor.
Bağışıklığı bozmadan “yangını söndürmek”
Bilim insanları için asıl büyük keşif, nötrofillerin bu saldırganlığını bağışıklık sistemini tamamen çökertmeden kontrol altına alabileceklerini fark etmeleriyle ortaya çıktı. Araştırma ekibi, hücrelerin üzerindeki CXCR4 adlı bir reseptöre odaklandı. Bu reseptör, nötrofillere “sakinleş” sinyali gönderen bir düğme görevi görüyor. Genetik müdahale ile bu reseptörün seviyesi artırılan farelerde, gündüz yaşanan kalp krizlerinde bile hasarın ciddi oranda azaldığı gözlemlendi. Daha da önemlisi, bu yöntem sadece hasarı azaltmakla kalmıyor, vücudun enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini de elinden almıyor.
Geliştirilen bir ilaç, bu reseptörü tetikleyerek gündüz saatlerindeki agresif nötrofilleri geceki hallerine geri döndürüyor. İlaçla yapılan testlerde, kalp krizinden haftalar sonra bile kalp fonksiyonlarının çok daha iyi korunduğu ortaya çıktı. Üstelik bu yöntem sadece kalp krizinde değil, hücrelerin damarları tıkadığı orak hücreli anemi gibi hastalıklarda da kan akışını iyileştirerek umut verici sonuçlar veriyor. Uzmanlar, bağışıklığı zayıflatmadan iltihabı söndürebilen bu yaklaşımı bağışıklık terapisinin “kutsal kasesi” olarak tanımlıyor.
Ancak bu yöntemin insanlarda rutin bir tedavi haline gelmesi için hala dikkatli adımlar atılması gerekiyor. İlacın diğer hücre tipleri üzerindeki etkileri ve kriz anında hangi zaman diliminde uygulanması gerektiği gibi kritik sorular, yapılacak insan deneyleriyle netlik kazanacak.
Kaynak: Chip

