
Sporla iç içe, çocuklar gibi şendik!
Aylardır aynı soruyla muhatabım: Neden sporla ilgili köşe yazılarınıza ara verdiniz?
Cevabım şu oldu: “Bakış açımı değiştirdim diyelim..!”
Çünkü ben, bizatihi haklılığına inanıp destek verdiğim kişilerin, kendileri ile aynı sıkıntıları yaşayan ve üstelik “tanış” olan kişi ya da kişilere destek olmadığını gözlemledim!
Yani gemisini kurtaran kaptan, diğer geminin mürettebatına nanik yapıyor!
Çok ayıp!
Ayıp nedir herkesce malum zaten, buradan ilerleyelim…
Yakın tarihtir, bilenler çok iyi bilir.
Feci şekilde eleştirmişimdir. Sabık Spor Genel Müdürlerimiz; Mehmet Atalay’ı, Yunus Akgül’ü.
Geçmiş zamandı, bir telefon görüşmemizde Atalay’dan özür diledim, üstüne bir de helâlleştik. Yunus Akgül ile yıllar sonra Ankara / Etlikte bir cafe de aynı masada çayımızı, kahvemizi içip geçmişi yad ettik, kendisiyle görevden ayrılmadan 2 gün önce makamında son röportajı yapmıştık, bunu da dip not olarak düşmüş olayım.
Yazımın başlığı neden, “Sporla iç içe,çocuklar gibi şendik!” ?
Ben kendi adıma yazmış olayım, heyecan vardı arkadaş, heyecan…
Atalay’ın, Akgül’ün neredeyse sürekli basının karşısında olması, takdir ya da eleştiri gören açıklamalar yapması benim için, “Süreklilik, faaliyet, gelişmeler, yenilikler” anlamını taşıyordu.
O tarihlerde eleştirdiğim bu iki insanın, “hoşgörüsüyle” ve her ikisiyle de trübünde oturup maç izlemişliğim vardır.
Çokça bahsederim, meselâ Tamer Taşpınar…
İlk tanıştığımız günü dün gibi hatırlıyorum. İstanbul Spor İl Müdürüydü o tarihlerde, kendisinden randevu istemiş ama herhangi bir dönüş alamamıştım. Bir hafta sonra çıkıp o zamanlar Anadolu yakasında bulunan Spor İl Müdürlüğüne gittim. Baktım Tamer Bey yanında kalabalık bir kitle ile yürümekte, karşısına dikilip, kendimi tanıttıktan sonra, “Bana neden randevu vermiyorsunuz?” diye sormuştum.
Etrafı öylesine kalabalıktıki, cebinden uzun bir liste çıkarıp, “Bak bu listeye öyle yoğunumki, ama bugün vakit ayırayım sana” demişti. Bende istemiyorum diye cevap verip, yanından uzaklaşmıştım. Aklıma geldikçe halâ gülerim.
Fakat iyi tarafı şu oldu, bir anda değil ama zaman içerisinde çok iyi arkadaş ve tabii sonrasında dost olduk.
O dönemde spor adına bir hareketlilik vardı, İstanbul zaten abartılı şekilde iyiydi. Bütün spor federasyonları Ankara/Ulus binadaydı. Hangi spor federasyonuna uğramak istesen tek bir binada olduklarından ulaşım, adres bulma derdimiz de yoktu.
Bugün bırakın bütün spor federasyonlarını, 5 spor federasyonunu ziyaret edeyim desem 1 gün yetmez!
Günün birinde, geçmişi böyle güzel yad etmenin benim için iç açıcı olacağını hiç düşünmemiştim.
Bana en tuhaf gelen durum da şudur: Malumunuz sonrasında bakanlık kuruldu. Neredeyse tüm üst düzey bürokratlarıyla arkadaşlığımız, kulakları çınlasın Akif Çağatay Kılıç Bey ile de samimiyetimiz oldu. Ama, o arkadaşlıkların sadece ikisi baki kaldı, kalacak gibi!
Zaman hesapsızlığında sağlamasıdır! Nerede hata yaptın, nerede doğru, çatır çatır koyar insanın önüne. Ben hep bilindiği üzere doğrucu Davut!
Kalanlar başüstü, gidenler kapı önü.
(Şapkalı, “â” ‘lara vefa ve saygı lütfen!)
Kalın sağlıcakla.