Beyaz Türk kavramı, az çok hepimizin duyduğu ya da bildiği bir kavram. Peki, “Gri Türk” ve “Siyah Türkleri duymuş muydunuz?
Türkleri renklere göre kategorize etmek ilk başta kulağa ırkçı bir söylem gibi gelebilir. Ancak burada bahsettiğimiz tamamen farklı bir şey: Kültürel farklılıklar, yaşam tarzı ve eğitim seviyesiyle ilgili bir sınıflandırma.
Nasıl ki ülkemizin coğrafyası ve iklimi çeşitlilik gösteriyorsa, toplumumuz da farklı niteliklere sahip. Bir yanımız Garb’ı (Batı’yı) temsil ederken, bir yanımız Şark’ı (Doğu’yu), bir yanımız da ikisinin arasında kalmış bir durumu yansıtıyor.
“Beyaz Türkler” kavramını dilimize sosyolog Nilüfer Göle kazandırmıştır. Göle, bu kavramla, kendilerini Türkiye’nin “ilericileri” olarak gören asker-sivil bürokrasiyi ve entelektüelleri kastetmiştir. Metropollerde, özellikle İstanbul’da, yüksek plazalar, büyük şirketler ve lüks siteler onların dünyasını oluşturur. Beyaz Türkler”, Türkiye’deki ortalama hayat standardının çok üstünde New York, Londra veya Paris özlemiyle yaşayan ve “küresel markalı tüketim ”den hoşlanan kimselerdir.
Popüler söylemlerde ve medyada ise, “Beyaz Türkler” tartışmasını sürekli gündemde tutan kişilerin başında Ertuğrul Özkök geliyor. Özkök kendince “Beyaz Türk ler”tarifi yaparken “Beyaz Türk, çağdaş insandır. Yüzü Batı’ya, vicdanı “hukuka” çevrilidir’’ diye ifade eder.
Diğer yandan Mümin Sekman’ın Beyaz Türk ve Siyah Türk kıyaslamasını, kendi gözlemlerimle yeniden ifade etmek istiyorum:
- Beyaz Türk, yere çöp atmaz.
Siyah Türk, yere çöp atmakta bir sakınca görmez. - Beyaz Türk, herhangi bir fikre veya ideolojiye körü körüne bağlanmaz; araştırır, eleştirir.
Siyah Türk için tek bir doğru vardır. - Beyaz Türk, felsefe, sanat, tarih ya da psikoloji gibi alanlarla -en az birisiyle- ilgilidir.
Siyah Türk, bu kavramlara uzaktır. - Beyaz Türk, her canlının yaşama hakkına saygılıdır.
Siyah Türk, zaman zaman kendi varlığına bile yabancılaşabilir. - Beyaz Türk, her türlü ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşıdır; çünkü bilir ki ötekileştirme, bastırılmış duyguların dışavurumudur.
Siyah Türk, varlığını belli kalıplara göre tanımlar ve farklı olana öfke ile yaklaşır. - Beyaz Türk, hayatı başka kültürlerin gözünden görerek harmanlar ,yapılan işe saygı duyar sadece hayatta kalmak için ekonomik verilere göre kategorize edip dışlamaz yapılan işin topluma yararını sorgular.
- Siyah Türk yapılan işin sadece para getirisini sorgular
. Yukarıda da belirttiğim gibi, bazı aydınların bu konudaki söylemleri bir hayli farklıdır. Yani Beyaz Türkler, ekonomik seviyesi yüksek, Avrupa’da eğitim görmüş plaza insanları mı; yoksa entelektüel, okuyup araştıran, yüzünü Batı’ya dönmüş bireyler mi? Ya da Türkiye’de yaşayan köklü ve soylu aileler mi kastedilmektedir?
Konu popüler bir söylem olmakla beraber, bu konuda henüz herhangi bir araştırma, makale vs. yazılmamıştır.
Fakat kanımca ortak nokta şudur: Beyaz ve Siyah ayrımı, üniversite okumakla değil; genel anlamda okumakla ya da hiç okumamakla ilgilidir. Çünkü okumak, analiz etmek, düşünmek ve empati kurmak demektir. Zira insan, yalnızca bilgiyi değil, kendini de okumayı öğrendiğinde aydınlanır. Renkler tenimize değil, zihnimize işler. Ve asıl ayrım, yaşamı nasıl kavradığımızda, diğerine nasıl baktığımızda başlar. Herkes bir renk taşır içinde; mesele, o rengi başkasına nasıl yansıttığındadır.
Duygu Terzioğlu
Konuk Yazar

