İnsanlık, vicdani yönü ağır basanları kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor şu günlerde. Dünya bir kaos içinde çalkantılı dönemler yaşamakta. Öldürme eğilimli yeni tek tip insan prototipleri etrafı sarmış durumda. Öldürmenin her çeşidi ortalığa saçılmış olmakla birlikte, izleyenler olarak bunu görmekten kanıksamaktan duygusuz insan olma eğilimine geçmiş durumdayız. Bu yönümüz en az öldüren kadar yoksunluk yaşadığımız bir yaşam şekli oldu.
Saldırganlaşmanın bu kadar yoğun yaşanmasının ardında yatan nedir? Dinlerin eskisi gibi dünya toplumlarında etkin olmaması olabilir mi? Ya da teknolojinin insanları yalnızlaştırması, duygularını yitirmesi mi?
Beslenme son günlerin en çok gündem yaratan konusu. Kirli bilgiliğini en çok barındıran ata tohumlarıyla ilgili iddialar doğruluk taşıyor mu? Medikal sektörünün insanlara çare olmaktan çıkıp onları hasta edebilmenin ve rant sağlamanın peşinde verdiği insanlık dışı yaklaşımlar mı? Hangi birine inanacağını şaşırmış ve sosyal medya kirliliğiyle bilgilere ulaşan yanlış değerlendiren insanlar ortalıkta.
Üst akıl olarak adlandırılanların dayatmaları, bu denli büyük boyutlarda ve korkulansa durum vahim. Kurulan düzenler, bu sistemlerin yaklaştırılan son komplo teorilerine ayak uydurma ve uydurtma ritüellerine uygunluk çalışmasını mı kapsıyor. İnsanlar bu yolda önemsizce feda ediliyor. Bunu artık tüm insanlık gördük.
Yaşanan savaşlar, bunun dışına çıkmış ve sadece insan yok etme, soykırım tanımlarının içine hapsedilmiş birer kavram olmuşlardır. Üstelik bunu yapan insanlar, ülkeleri, ırkları, dinleri adına yaptıklarını söylerken bunu kendinde hak görür oldu. Yanlarına kendi gibi düşünen, kötücül devletleri din koruyucu olduklarını söyleyenleri yanına alarak bunu yapmaktalar. Bir başkasının özgürlüğünü en temel ihtiyaçlarını topraklarını insanlığını elinden alırken sizin için yapıyoruz bunu demenin üstünlüğünü elinde tutuyorlar.
Bu korkuların sebebi nedir. En sonunda öleceğini bildiğin bu yaşamda bu yapılanlara sessiz kalmak, bildiğin gördüğün yanlışları, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen zihniyetin seni de bir gün bunun içine alacaktır. O halde karşı durabilmenin onurunu yaşayan toplumlar varken ondan uzak kalmanın sana kazandıracağı ne olabilir. Süre mi? Süre zamansal kavramların en bitici noktasıdır. İnandığın yaratıcı sana verdiği süreyi ölüm denilen sonla sana sunmuş ve buna göre yaşa demişken sen niye kendine yakışanı yapmazsın.
İnsan olabilmenin dayanılmaz hafifliğini içimizdeki hasletlerimizle yaşamanın verdiği hazlarla dik durabilme adına hayata geçirmek en büyük dileğimiz. Umarız, hayat bize iyiliklerini güzelliklerini sunduğu gibi, bizde onu iyi ve güzel yaşamanın onur ve gururunu duyduğumuz insanlar oluruz.
Konuk Yazar
Ayşe Özçelikler Aydoğanlar




