Almanya’dan Türkiye’ye tatile gelen 4 kişilik ailenin ölümündeki soru işaretleri gündemdeki yerini koruyor. İstanbul Fatih’te konakladıkları otelden gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırılan anne Çiğdem Böcek (27), baba Servet Böcek (36) ile çocukları Kadir Muhammet (6) ve Masal (3) yaşamını yitirmişti. Böcek ailesinin ölümüne ilişkin Adli Tıp raporu paylaşıldı. Olayın gıda zehirlenmesi yerine kimyasal zehirlenme olabileceği ihtimali ağırlık kazandı.
BAŞ ŞÜPHELİ KİMYASAL İLAÇLAMA
Böcek ailesinin kaldığı otel tahtakurularını öldürmek için ilaçlanmıştı. Raporda da buna işaret edildi. Öncelikli bulgunun oteldeki kimyasal madde zehirlenmesi olduğu belirtilerek gıda zehirlenmesi neticesinde vefatın düşük bir ihtimal olduğu kaydedildi. Raporda ayrıca havalandırma eksikliğine de dikkat çekildi. Böcek ailesinin ölümüne ilişkin yedikleri yiyeceklerden alınan örneklerin raporu da çıktı. İl Tarım Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporda uygunsuz herhangi bir madde tespit edilmediği bildirildi.
“ZİRAİ İLAÇLAR REÇETE İLE ALINACAK”
Facianın ardından yeni tedbirler alındı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, B-Reçete uygulaması ile birlikte tarım ilaçlarının artık tıpkı beşeri ilaçlarda olduğu gibi, belirli miktarda ve sadece yetkili ziraat mühendislerinin reçetesiyle alınabileceğini duyurdu. Uygulamanın ise önümüzdeki yıl hayata geçirileceğini açıkladı.
BAKAN ‘İHMAL YOK’ DEDİ
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da Meclis’te AKP grup toplantısı öncesinde konuştu. Ailenin ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmada “hastanede bir ihmalin olup olmadığına” yönelik soruya Memişoğlu, “İki hastane de yeterli hastane. Gerekli müdahaleyi arkadaşlar yapmışlar. Hastane süreçlerinde gördüğümüz kadarıyla bir eksiklik yok ama biz her ihtimale karşı yine de bir inceleme başlatıyoruz. İki hastane de Türkiye’nin en iyi hastaneleri, orada bir eksiklik olduğunu düşünmüyoruz” yanıtını verdi.
‘İNSANLAR İÇİN ÇOK ZEHİRLİ’
Peki bu facia önlenebilir miydi? Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Doğancı’ya göre “Evet, önlenebilirdi”… Bir ailenin yok olduğu olayla ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan Doğramacı, facianın nedeninin ilaçlama şirketinin itiraflarıyla açığa çıktığını belirtti. Doğancı, “Otelin bir bölümü, çok toksik bir kimyasal olan alüminyum fosfit ile tahtakurularını öldürmek için ilaçlanmış. Alüminyum fosfit, ABD’de sertifikayla ve çok kontrollü olarak ancak büyük işletmelere satılabilen, zehri kullananların özel bir eğitimle bunu kuşanmaya yetkili kılındığı bir toksin. Seyreltilerek fosfin gazına dönüşür ve temas ettiği fare dahil birçok zararlı haşareyi yok eder. İnsanlar için de çok zehirlidir. Etkilenen insanların dokularından gaz kromatografi yöntemiyle, ancak uygun hava sızdırmaz kaplarla örnekler laboratuvara gönderildiğinde tanınabilir” dedi.
Bakan Memişoğlu’nun açıklamalarına ilişkin ise Doğancı, “Gurbet ellerden küçücük çocuklarıyla hasret gidermek üzere ülkemize gelen dört kişilik bir ailenin İstanbul gibi çok gelişmiş olanakları olan bir şehirde kaybolup, ölmesinin normalde olmaması gereken trajik bir olay. Serbestçe internet üzerinden de temin edilen ve fosfin gazı ile etki gösteren bu tür haşare ilaçları derhal yasaklanmalı ve toplatılmalı” yanıtını verdi.

‘HASTALAR NEDEN OTELE GÖNDERİLDİ?’
İstanbul’un bazı otellerinde tahtakurusunun önemli bir sorun olduğunu vurgulayan Doğancı, “Yıldız farkı da yok. Lüks otellerde de problem oluyor. Tabii korkunç bir trajedi esasında…” diyerek başlıca sorulması gereken soruları şu şekilde sıraladı:
* Hastane acil servisleri kendilerine müracaat eden ve ağır bir intoksikasyon belirtileri gösteren hastaları neden otele geri gönderdi?
* Aradan 4 gün geçip, kimyasal zehirlenme olasılığı çok güçlendiğine ve tablo yavaş yavaş belirginleşmeye başladığına göre midyeci, lokumcu ve kokoreççi neden halâ tutuklu? Bu insanların önemli ekonomik kayıplarını kim karşılayacak?
* İdare bu toksinlerin satış ve kullanımını nasıl bu kadar başıboş bırakır?
* İdare sıkı denetim ve eğitim yerine cezalandırma yolunu mu daha pratik buluyor?
* İdarenin denetim mekanizmaları mı yetmiyor? Denetleyenler de denetlenebiliyorlar mı?”
‘BAŞI BOŞ BIRAKILABİLECEK BİR TOKSİN DEĞİL’
Ülkenin hızla bir suç cennetine dönüştüğünü ve masum insanların çok kolay can verdiğini söyleyen Doğancı, “Sorunun temelinde aşırı göç ve İstanbul’un dar alanda aşırı nüfus patlamasıyla birlikte, ülkedeki ekonomik ve siyasi çöküntü vardır. İki üç yıldır aynı sorunları yaşayan Avrupa’daki büyük merkezlerde otellerde tahtakurusu salgını var. Tabii bize de aynı yollarla geldi. Lüks otellerde bile rastlanıyor. Sağlık turizmi ile de gelen ve uzun kalan hastane yakınları da haşereyi İstanbul’a taşıdılar. Bu haşare herhangi bir hastalık taşıyıcısı olmamakla birlikte girdiği yerlerden yüzeysel basit böcek öldürücülerle çıkmaz; kolonileşir. Özellikle tahtadan ve pamuklu ev eşyalarında yüzlercesiyle konaklar. Gece şiltenin içinden, yatak çarşafının altından kan emerek beslenir ve üremesini yıllar boyu devam ettirir. Bunları yok etmenin tek yolu gaz üreten haşare öldürücüler kullanmaktır. Ama işin zorluğu, tehlikesi bu gazın insanlar için de 5 PPM (Part Per Million) yani 5 milyonda bir gibi çok düşük konsantrasyonlarda zehirli, 40-50 ppm’de öldürücü olmasıdır. Yani kullanmayı bırakın otelin komple boşaltılması, duvar ya da baca komşusu olan yerlerin de insanlara kapalı olması gerekir” diye konuştu.
Doğancı, alüminyum tuzuyla satılan bu fosfor türevinin satışının ABD’de çok kontrollü olduğunu ve bunun başı boş bırakılabilecek bir toksin olmadığını vurguladı.
