Close Menu
Türkiye ve Dünya’dan Son Dakika Haberleri | MedyaPress
  • Dünya
    • Almanca Aktüel
  • Yaşam
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Siyaset
  • Spor
  • Sağlık
  • Magazin
    • Aşk ve İlişkiler
  • Teknoloji
  • Bilim
  • Otomobil
  • Kültür Sanat
    • Sinema
    • Konser
  • Röportajlar
    • Biyografi
  • Seyahat
  • Mekan
    • Gurme
  • Moda
  • Güzellik
  • Yazarlar
Facebook X (Twitter) Instagram Threads
Türkiye ve Dünya’dan Son Dakika Haberleri | MedyaPressTürkiye ve Dünya’dan Son Dakika Haberleri | MedyaPress
  • Röportajlar
  • Moda
  • Mekan
  • Seyahat
  • Gurme
  • Güzellik
  • Aşk ve İlişkiler
  • Kültür Sanat
  • Sinema
    • Konser
      • Kitaplar
  • Biyografi
    • Ne Nasıl?
Konuk Yazar Başvuru
  • Gündem
  • Dünya
  • Yaşam
  • Ekonomi
  • Siyaset
  • Spor
  • Magazin
  • Teknoloji
  • Bilim
  • Otomobil
  • Yazarlar
  • Hızlı Akış
Türkiye ve Dünya’dan Son Dakika Haberleri | MedyaPress
Home»Yazarlar»Go Mücadelesi: İsrail – İran | Aysun Bekdemir
Yazarlar

Go Mücadelesi: İsrail – İran | Aysun Bekdemir

Haziran 14, 2025editorBy editor

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, sadece iki ülkenin birbirine füze göndermesinden ibaret değil. Bunlar, yeni bir dönemin kapısını aralayan büyük bir rüzgârın habercisi gibi. İsrail’in İran’ı vurması ve İran’ın doğrudan karşılık vermesi, yıllardır bölgeye döşenmiş mayınların üzerinden geçildiğinde patlaması gibi planlanmış bir ölüm tuzağı. Aslında bu, çok daha büyük bir oyunun parçası. Taşlar yer değiştiriyor. Sınırlar, ilişkiler, roller yeniden yazılıyor. Ve bu kez dünya, “kontrollü bir krizle” değil, adım adım şekillenen yeni bir Ortadoğu haritasıyla karşı karşıya.

Aynı zamanda ABD’de yükselen milliyetçi söylemler, Avrupa’da artan göçmen karşıtlığı ve Türkiye dahil birçok ülkede gözlemlenen “önce biz” politikaları, bu rüzgârın sadece Ortadoğu’ya özgü olmadığını gösteriyor. Adeta dünya sahnesinde bir sağa dönüş, içe kapanma ve dış düşman yaratma modası başladı. Mülteciler artık sadece bir insanlık dramı değil; siyasi koz, ekonomik yük ve milliyetçi söylemlerin merkezinde birer nesne haline geldi.

Eğer İsrail ile İran arasındaki bu gerilimi bir oyuna benzetmek gerekirse, buna kesinlikle “Satranç” değil, “Go” demek daha doğru olur. Peki neden Go? Çünkü satranç, doğrudan çatışma üzerine kurulu bir oyundur. Taşlar birbirini yer, savaş alanı bellidir. Oysa İsrail ve İran arasındaki mücadele yıllardır dolaylı, çevresel, sabırlı ve stratejik bir şekilde ilerliyor. Yani cepheden cepheye değil, kuşatmadan kuşatmaya. Go oyunu ise, Çin kökenli kadim bir strateji oyunudur ve asıl amaç rakibi tek hamlede yenmek değil, alanı yavaş yavaş ele geçirerek kuşatmak ve hareket kabiliyetini kısıtlamaktır. Tıpkı İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de dolaylı aktörlerle İsrail’i çevrelemesi gibi…

İsrail de benzer bir stratejiyle ilerliyor: Füzelerle değil, teknolojiyle, istihbaratla ve Batı ittifaklarıyla. Yani tahtadaki görünen hamlelerin ötesinde, görünmez taşlarla oynuyor. Hem alan kazanıyor hem de riskleri test ediyor. Her hamle, doğrudan değil, dolaylı bir mesaj taşıyor. Bir taşın gerçek anlamı, ancak on hamle sonra ortaya çıkıyor. Belki de en çarpıcı olanı: Her iki taraf da kazanmaya değil, yenilmemeye oynuyor. Bu yüzden İran ve İsrail’in mücadelesi, satrançtaki gibi bir “şah mat”la sonlanmayacak. Go’daki gibi uzun sürecek, belirsizliklerle dolu olacak ve her boş alan, stratejik bir potansiyel savaş alanı olarak görülecek. Yani bu, sabır, zekâ, örtülü taktikler ve psikolojik üstünlük mücadelesi. Ve belki de en ilginci, biz seyirciler hâlâ sadece “ilk hamleleri” izliyoruz.

Ortadoğu’daki ülkelerin çoğu, kendi halklarına “bakın, dimdik ayaktayız” diyebilmek için bir düşmana ihtiyaç duyuyor. İran, içeride ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor; halkın rejime güveni azalıyor. İsrail ise hükümet içi krizler, toplumsal bölünmeler ve Batı’daki meşruiyet kaybıyla mücadele ediyor. Filistin’de gerçekleştirdiği sivillere yönelik katliamlar artık sadece haber başlıkları değil, insanlığın hafızasına kazınmış kara lekeler. Gazze’de taş üstünde taş kalmazken, Batı Şeria’da her gün yeni bir trajedi yaşanırken, tüm bu acılar üzerine inşa edilmek istenen “güvenlik doktrini”, aslında bir halkı haritadan silme projesine dönüşmüş durumda. Filistinliler, sistematik bir yok edilme politikasıyla karşı karşıya. Böyle bir ortamda, dışarıdan bir düşman gösterip “biz bir aradayız” demek, her iki rejim için de en kolay ve kullanışlı yöntem. Yani bu çatışma bir yönüyle gerçek, diğer yönüyle çok işlevsel bir araç. “Danışıklı dövüş mü?” diye sormak bu yüzden yerinde olabilir. Belki oturup birlikte plan yapmadılar, ama her iki taraf da bu gerilimden siyasi kazanç umuyor.

Dahası, ABD bu gerginlik üzerinden bölgeye yeniden yerleşmeye, Çin ve Rusya gibi rakiplerini uzak tutmaya çalışıyor. İsrail’i destekliyor gibi görünse de aslında denge politikası yürütüyor. İran’ın belli bir noktaya kadar ilerlemesine göz yumuluyor, çünkü onun da harcaması gereken “bölgesel enerjisi” var. Yani her şey tam olarak bilinçli olmasa da birbirini tamamlıyor.

İlginç olan şu: Bazı çevreler, İsrail’in mevcut haliyle bu oyunun sonuna kadar dayanamayacağını düşünüyor. Belki de gelecekte İsrail’in bölgedeki rolü kökten değişecek; bir devlet olarak değil, bir üs, bir istasyon ya da bir tür “kontrollü yapı” olarak varlığını sürdürecek. Çünkü şu anki agresif politikası ne içeride ne de dışarıda sürdürülebilir görünüyor. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor: Yeni dünya düzeni için yalnızca bazı halklar değil, bazı devlet yapıları da mı miadını dolduruyor?

Türkiye, bu ortamda ince bir çizgide yürüyor. Bir yandan İran’la komşuluk ilişkilerini sürdürüyor, diğer yandan “Filistin’i destekliyoruz” derken İsrail’e de tamamen sırtını dönemiyor. “Yurtta sulh, cihanda sulh” söylemi maalesef bir ütopya olarak kalıyor. Kimse bana dokunmasın, ama herkesle iyi geçineyim şeklinde bir dünya yok. Siyaset böyledir; düşersin kalkarsın, tükürdüğünü yalarsın! Ancak asıl mesele şu: Bu savaş büyürse, Türkiye de otomatik olarak içine çekilecek. Hem mülteci akını hem enerji güvenliği hem de Suriye sınırı nedeniyle doğrudan etkilenecek bir ülkeyiz. Zaten ekonomik olarak kırılgan bir noktadayız. Üstüne yeni göç dalgaları veya savaş kaynaklı fiyat artışları, halkın üzerindeki yükü katlayabilir.

Öte yandan bu gelişmeler sadece devlet politikalarını değil, halkların psikolojisini de etkiliyor. İnsanlar artık “biz” duygusunu daha fazla arıyor. Güvenli, tanıdık ve kontrol edilebilir bir hayat istiyor. İşte tam da bu yüzden milliyetçilik her yerde yükselişte. Savaşlar, krizler, göçler… Hepsi bu duyguyu besliyor. Bu rüzgâr belki fırtınaya dönüşmeyecek, ama estiği yeri mutlaka değiştirecek. Bugün İsrail-İran gerilimi, yarın başka ülkelerin sınırlarını, ittifaklarını ve önceliklerini altüst edebilir.

Taşlar hareket etmeye başladı. Önemli olan, bu değişim sürecinde nerede durduğumuz ve neyi savunduğumuz.

Aysun Bekdemir

Konuk Yazar

 

Go Mücadelesi
Share. Facebook Twitter LinkedIn Telegram WhatsApp
cache_logo_128X128
editor
  • Website

Siyaset

Gülşah Durbay yaşamını yitirdi… Siyasilerden başsağlığı mesajları

Aralık 15, 2025
Sağlık

Kış aylarında göz şikayetleri artıyor

Aralık 15, 2025
Teknoloji

Apple, iOS 26.2 güncellemesini sundu

Aralık 15, 2025
Dünya

Avustralya’daki saldırıya dünyadan tepkiler

Aralık 15, 2025

Dünyayı Sizin İçin Takip Ediyoruz!

Tarafsız, Küresel Habercilik
Bize katılın
Talepler
Kurumsal
  • Künye
  • Uluslararası Yayın İlkeleri
  • Erişilebilirlik Politikamız
  • STDGD Yayın politikası
  • Öneri ve Bilgi Formu
Kurumsal
  • Tekzip
  • Gizlilik Politikası
  • Çerez politikası
  • İçerik Kullanım Şartları
  • Editoryal İlkeler
Kurumsal
  • Sponsorluklar
  • STDGD
  • Yazarlarımız
  • Konuk Yazarlarımız
Biz Kimiz?
  • Hakkımızda
  • Yayınlarımız
  • Tv
  • Radyo
  • Podcast

© 2025 MedyaPress – Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.