Türkiye yıllardır bir sorunun tam ortasında: “Biz gerçekten nereye aitiz?”
Coğrafi olarak Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü olduğumuz klişesini ezbere bilsek de, kültürel ve toplumsal olarak hangi kıtaya daha yakın olduğumuz konusu hâlâ tartışmalı.
Kimi zaman Avrupa’nın modern yüzü, kimi zaman ise Orta Doğu’nun Paris’i olarak görülüyoruz. Fakat bu aidiyet karmaşasını çözmenin yolu sadece haritalara bakmaktan geçmiyor. Asıl cevap, yaşam tarzımızda, alışkanlıklarımızda, inanç sistemimizde ve ekonomik göstergelerde gizli.
Orta Doğu coğrafyasına baktığımızda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve İsrail dışında bölgenin büyük çoğunluğunun ortak dini İslam. Türkiye de bu açıdan bakıldığında benzer bir çizgide yer alıyor. Bayramlar, ibadet biçimleri, aile yapısı ve ahlaki değerler büyük ölçüde bu inanç sisteminin etkisiyle şekillenmiş durumda.
Sosyal yaşamımızın içinde dinî ritüeller oldukça baskın. Bu da bizi, resmi olarak Ortadoğu ülkesi sayılmasak da, kültürel anlamda ortak inançlar ve ortak alışkanlıklarla bölgeye yaklaştırıyor.
Kıyafet alışkanlıkları ve sosyal yaşam bağlamında Kadının toplumdaki yeri konusunda da benzer bir tablo var. Orta Doğu’da pek çok ülkede başörtüsü zorunluluğu, kadınlara yönelik giyim kuralları katı bir şekilde uygulanıyor. Türkiye’de bu bir mecburiyet değil, ancak toplumun önemli bir kesimi tarafından başörtüsü tercih ediliyor. Geleneksel değerlerin hâlâ etkili olduğu bu tercihler, özgürlük ile muhafazakârlığın iç içe geçtiği bir yapıyı ortaya koyuyor.
Bir diğer kıyaslama alanı da ekonomik gerçeklik. 2024’te Türkiye yaklaşık %44 enflasyon oranıyla yılı kapattı. Bu rakam, Orta Doğu’daki bazı ülkelerle benzer seviyelerde. İran’da %36, Yemen’de %30, Lübnan’da ise %171 gibi oldukça yüksek enflasyon oranları görüldü.
Ekonomik yapının sadece cepleri değil, zihinleri de şekillendirdiği bir çağda yaşıyoruz. Gelir dağılımındaki dengesizlik, enflasyonun toplumsal ruh hâline etkisi, halkın geleceğe olan güveni… Tüm bunlar, Ortadoğu’daki toplumsal çalkantıların bizde de yankı bulmasına sebep oluyor.
Evet, belki biz Avrupa Birliği kapısında yıllardır bekleyen, NATO üyesi, Batı ile entegre olmaya çalışan bir ülkeyiz. Ama mutfağımız, mahalle kültürümüz, aile yapımız, inançlarımız, ekonomik mücadelemiz, sosyal refah düzeyimiz… Hepsi bize, “Sen Orta Doğulu olabilirsin,” diyor.
Coğrafi sınırlar bir ülkenin kaderini belirlemiyor artık. Aidiyet, nasıl yaşadığımızla, neye inandığımızla, neye değer verdiğimizle ve neye tahammül edemediğimizle şekilleniyor.
Ve bu sorunun cevabı çok basit:
Türkiye, haritada kıtaların kavşağında; ama ruhen Orta Doğu’nun tam kıyısında.
Duygu Terzioğlu
Konuk Yazar


