Her ailede duygular görünmez kurallarla şekillenir. Sevgi, saygı, alışkanlıklar… Ama bazı evlerde gelinle kurulan ilişki, duygudan çok denetim üzerine kuruludur. Hele ki evde evli kızlar varsa ve bir de tek oğul gelin getirmişse, görünmeyen bir mücadele başlar: “Bizimkiler ve o…”
Kayınvalide, kendi kızlarına gösterdiği anlayışı ve hoşgörüyü gelinine göstermez. Çünkü onun gözünde kız evlattır, ama gelin biraz “dışarıdan gelen” gibi kalır. Evli kız istediğini söyler, istediğini yapar. Nazı hoş karşılanır. Ama gelin biraz duraksasa, hemen “terslik”, “saygısızlık” olur.
Görümceler ise çoğu zaman evlidir. Kendileri bir evlilik içinde yaşarken, kardeşlerinin evliliğine fikir üretmekte, hatta müdahale etmekte kendilerini hak sahibi görürler. Gelinin yaşamına, davranışlarına, hatta evinin düzenine kadar söz söylerler.
Oysa bir kadın olarak, başka bir kadının sınırına saygı duymak gerekmez mi?
En sessiz şiddet, çoğu zaman evin içindedir. Gelin, her gün küçük küçük yok sayılır. Gözle, sözle, davranışla…
Bir bakış, bir susuş, bir kıyaslama… Kalpte derin izler bırakır.
Oysa aile olmak; sadece akraba olmak değildir. Eşitlik, adalet ve empatiyle birbirine yaklaşabilmektir. Bir kayınvalide, gelinine kızına davrandığı gibi davrandığında…
Bir görümce, gelinin hayatına karışmak yerine yanında durduğunda…
İşte o zaman o ev, gerçekten bir yuva olur.
Gelinler eşya değildir. Sahip çıkılacak değil; saygı duyulacak bireylerdir.
Her kadın, başka bir kadının omuzunu çökertmek için değil, kaldırmak için vardır.
Kadın kadına yük değil, güç olmalıdır.
Şengül Karaman
Konuk Yazar
