Bir süredir dikkatle izliyorum. Dünya artık eski dünya değil! Gündelik haber başlıklarının ötesine geçip biraz daha geniş bir çerçeveden bakınca, yaşadığımız çağın sıradan bir geçiş dönemi değil, tarihi bir eşik olduğunu görmek mümkün. Ekonomiden siyasete, teknolojiden toplumsal yapılara kadar her şey sarsılıyor, yeniden şekilleniyor.
Bu büyük dönüşümün en çarpıcı boyutlarından biri teknoloji. Özellikle yapay zekâ ve otomasyon alanındaki gelişmeler, sadece üretim modellerini değil, çalışma hayatının doğasını da değiştiriyor. Birçok meslek, yakın gelecekte tarih olacak gibi. Elbette bu yeni mesleklerin de doğacağı anlamına geliyor ama ortada net bir gerçek var: “Bugünün bilgisi, yarının işine yetmeyecek.” Eğitim sistemleri hâlâ geleneksel kalıplarla öğrencileri geleceğe hazırlamaya çalışırken, dünya çoktan başka bir oyunun kurallarını yazmaya başladı bile.
Ancak bu değişim yalnızca teknolojiyle sınırlı değil. Dünya siyaseti de bir süredir kaygan bir zeminde ilerliyor. Bir zamanlar, “güvenilir müttefikler” diye bilinen ülkeler, artık çıkarları nerede kesişiyorsa oraya yöneliyor. Soğuk Savaş sonrası kurulan görece dengeli sistem, yerini karmaşık ve kısa vadeli ittifaklara bırakmış durumda. Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki belirsizlikler, Asya’daki güç mücadeleleri… Bunların hiçbiri geçici değil. Hepsi yeni bir düzenin sancılı ayak sesleri.
Ekonomik cephede de işler karışık. Pandeminin ardından gelen küresel durgunluk, enerji krizleri, yüksek enflasyon… Artık hiçbir ülke, “dokunulmaz” değil. Gelişmiş ekonomiler bile sarsılıyor. Üstelik bu tür krizlerin faturasını her zaman önce toplumun en kırılgan kesimleri ödüyor.
Peki, bu yeni dönemde asıl sorumuz ne olmalı? Belki de en önemlisi şu: Bu değişimi kim, nasıl yönetecek? Teknolojiye sadece hayranlıkla bakmakla olmaz. Yön vermek gerekir. Aynı şekilde siyaset de yalnızca kısa vadeli çıkarlarla değil, uzun vadeli vizyonla yürütülmeli. Aksi halde bizi bekleyen sadece fırsatlar değil, derin eşitsizlikler ve yeni krizler olacak.
Bugün aldığımız kararlar, yalnızca bugünü değil, geleceği de belirleyecek. O yüzden gözümüzü ekranlardan, gündelik tartışmalardan biraz kaldırıp büyük resme odaklanmak zorundayız. Çünkü dünya değişiyor. Ve bu kez, yalnızca izleyenlerden mi olacağız, yoksa yön verenlerden mi, işte asıl mesele bu.
Yalçın Sevim
Konuk Yazar
