Çıldırmış Bir Dünyada Akıllı Kalmak Mümkün mü?
“Teknoloji, Değerler ve Geleceğin İnsanlığı Üzerine Eleştirel Bir İnceleme”
Konudan konuya kısa yolculuk, hadi bakalım…
21. Yüzyılda karşı karşıya kaldığımız krizler; iklim değişikliği, dijital yalnızlık, değer erozyonu, savaşlar ve adaletsizlik..!
İnsanoğlunun, hem bireysel hem de kolektif düzeyde, “tahammülsüzlük krizi” yaşadığını görmemek mümkün değil, çünkü gözünüze sokulanı illâki görürsünüz!
Teknoloji, hayatı kolaylaştırdığı kadar insan ilişkilerini, ilişkilerdeki anlam arayışını ve bireysel tatmini de kendi girdabı içerisine aldı.
Dijitalleşme, iletişimi erişilebilir kıldı ama insanların yüz yüze ilişkilerinin niteliğini önce zayıflattı, sonra paramparça etti! Teknoloji aracılığıyla dünyaya hükmetme çabası, insanın doğayla kurduğu ilişkinin de tam ortasından ışık hızıyla geçti.
Hatta ve hatta, olmadığı kişiliklere bürünebilmesi için eline koca bir sihirli değnek tutuşturdu…
Dile benden ne dilersen?
Kitap yazmak istiyorum: Yapay zekâma gel…
Havalı olmak istiyorum: Uygulamamı kullan!
Sallamak istiyorum: Alan geniş buyur lütfen.
Bunlar dezenformasyonun yanında çerez kalır ama can sıkıcı işte…
Dezenformasyon: Sahte belge, fotomontaj, montaj yöntemleri ile yanlış bilgilerin yayılması… Kişi ve kurumların küçük düşürülmesi ya da dünyanın kaosa sürüklenmesi…
Çoğunuz bilir, beylik laftır; “delinin biri bir kuyuya taş atar, kırk kişi çıkartamaz.” İşte Dezenformasyon birazda böyle bir şeydir…
Eğitim mi? Sadece bilgi aktarmak değil, değer, etik, sorumluluk ve düşünme becerisi kazandırma süreçlerinin lokomotifi…
Ancak küresel ölçekte eğitimin ekonomik odaklı yapısı, bireyin insanlıkla bağ kurmasını engellemekte!!! Eleştirel düşünme yerine sınav başarısına dayalı bir sistem bireyleri, tüketici kimliğinin ortasına oturtur!
Nitelikli eğitim, yaşanabilir bir gezegenin olmazsa olmazıdır; çünkü bilinçli bireyler olmadan toplumsal dönüşüm neredeyse imkânsız gibi…
Ehliyeti vardır ama bazıları bunu bilmez mesela;
Dönel kavşaklarda geçiş üstünlüğü kavşak içerisindeki araçlara aittir. Eğer iki araç aynı anda kavşak girişlerine geldiyse diğerine göre sağdaki araçlar bekler.
Yaya geçitlerine yaklaşırken yavaşlarsın,
Eğer ki; son anda yanlış yolda ilerlediğini anlarsan ve başka çaren yoksa dakikalardır, örneğin sola dönmek için bekleyen araçların önüne geçebilirsin ama, camdan sırada bekleyen sürücülere bakıp, üzgün olduğunu ve özrünü ifade edersin…
Diğer türlüsü vandallıktır. Bu da maalesef bir kültür meselesidir!
Küresel sistem, çoğu zaman ekonomik büyüme ve jeopolitik çıkarlar uğruna doğayı, emeği ve insan onurunu feda etmekte…
İnsanlık bir, “ilerleme illüzyonu” içinde sürekli daha fazlasını istemekte, ancak bu talep ekolojik yıkımı, gelir adaletsizliğini ve toplumsal gerilimleri artırmakta.
İnsanoğlu, “Rahat bir yaşam” adına sayısız buluşlara kapılarını açtı!
Ateşi bulduk, tekerleği, matbaayı ve sayısız alet edevatı icat ettik, makineler yaptık, interneti çok sevdik.
Şimdilerde ise; akıllı sistemler, yapay zekâlar, gen düzenlemeleri ve metaverselerde, “yeni bir insanlık” inşa ediyoruz.
Tüm bu süreçte, kendimizle barışık olarak mı ilerliyoruz, yoksa kendimizden uzaklaşarak mı?
İnsan, gittiği yere huzur da götürebilir, bela da…
Bu ikilik, hem toplumsal, hem de bireysel düzeyde geçerli. Teknoloji, bilim ve eğitim; insanlık onuru ve doğayla uyum içinde bir yaşam vizyonuyla yönlendirilmediği sürece, biz dünyalıların, “çıldırmış” gibi davranmasına şaşırmamak gerekir!
Teknoloji, insanoğlunun doğaya karşı üstünlük kurma çabalarının bir ürünü değil mi?
Bugünkü durum; teknoloji, insanın doğasına hükmediyor!
Zamanı verimli kullanmak için geliştirilen cihazlar, artık zamanımızı çalan cihazlar haline gelmedi mi?
Algoritmalar artık ne izleyeceğimizi, ne düşüneceğimizi ve hatta ne hissedeceğimizi şekillendirmiyor mu?
Teknoloji; üretimden ilişkilere, eğlenceden inanç sistemlerine kadar her alanda insanlığı robotlaştırmaya çalışıyor olabilir mi?
“İnsan” olarak kalabilme bilinci…
Modern dünyada, “manevi değerler” dijital gürültü içinde boğuluyorken ve henüz doğa ana bize sırt çevirmemişken, kendimizle barışık olmayı deneyelim.
Ritim tutturup yaşayanlar, mütevazi olanlar ve bunun tam tersini yapanlar…
Ve çoğu zaman teknolojiden yakındığımı ifade ettiğim söz;
“Huzur, sen ne güzel bir nimetsin!“


