Bir pazar günü daha! Özenle hazırladığım kahvemi yudumlarken; Himaye etmeye çalıştığım kedilerin, seslerini duyuyorum.
Bu minik ve eski aile yazlık evini, mesken edinmemin üzerinden iki yıl geçti.
Toprağa biraz daha yakın olunca, ağaç ve bitkileri öğrenmeye başladım. Canım biberiyem ve lavantamın köklerini afiyetle yiyen, kötü çocuk “dana burnu” na çok kızgınım çok!
“Neem” yağının bu tarz canlıları öldürmeden kovduğunu öğrendiğimde, iş işten geçmişti. Ölmüş bitkiler çok hüzün verici. Yeni fideler hazır! Güler yüzlü bahçıvanımızı bekliyorum. Toprağı çok iyi tanıyor ama zambak hariç, hiç bir bitkinin adını aklında tutmaz! Yapay zeka sağ olsun! İsimler ve kahveler benden!
Dana burnu, en çok genç zeytin ağaçlarının köklerini severmiş! Ağzının tadını bilen bir toprak altı mini canavarı, sizin anlayacağınız!
Hani bugünlerde, ölmeyen zeytin ağaçlarına, fenalık yapanlar var ya! Cahil onlar! Ellerini toprağa sürmemişler! Dünyanın esas döngüsünün farkında değiller! Zalimlere, maalesef öğretemezsiniz! Kalpleri, gözleri ve kulakları hep mühürlüdür!
Yeni bir genç kedi belirdi, bu aralar. İnsana yakınlığı, sokağa terk edilmiş herhalde dedirtiyor. Renkleri o kadar sanatçı elinden çıkmış gibi ki; Ziyaretime gelen oğlum, adını “Simokin” koydu. Simokin’e kedi maması vermemişler! Ev yemeği istiyor! Bir de daimi ilgi!
Oğlumun yoğun iş hayatından vakit ayırdığı bir kaç günlük tatilinde, Orta Asya Mutfağı’nı keşfettik. Kısmet bugünlere imiş. “The Plov’da” keyif çattık. Vadat Milor Beyefendi’ye tavsiye ederim. Taşucu’na yolu düşerse, ziyaret etsin! Bence tam bir gurme yeri. Anfora Müzesi’ni de ayrıca tavsiye ederim.
Çevrenin yalın güzelliği ve sakinliği, huzura kaçışta etkili. Haberleri ve gündemi en sıkı şekilde takip ederken, kaygıları hafifletiyor bir nebze. Derin şüphe ve tedirginlik ise, baki!
İnsanın insana ettiğini seyrederken; Kendi çok özel anılarıma uzanıyor zihnim. Ramallah’a yolum düşmüştü. Üstelik, Yasser Arafat hayattaydı. Heyet olarak, karargahını ziyaret etme şansı bulmuştuk. Elimden tutmuş ve eşşiz bir fotoğraf karesini hediye etmişti. Meslek hayatımın en sıradışı anlarından biriydi. Dahası var; ODTÜ’den arkadaşım, Filistin Heyeti’nde, Genel Müdür olarak yer alıyordu. O seyahatte, Filistin ile serbest ticaret anlaşmasını parafe edip, döndük! Üzerinden geçen zamanda neler oldu neler! Bu kadim millete yaşatılanları, dehşet ve hüzün içerisinde takip ediyorum, herkes gibi. Bazen gerçekler, zihnin ve muhakemenin taşıyamayacağı ağırlıkta oluyor.
Dönem; Demokrasiden, hukuktan, uluslararası ilişkilerdeki kazan-kazan yaklaşımlarından uzaklaşıldığı; Tipik olarak, teorilerin ve entelektüel insanlık mirasının çöpe atılmış olduğu bir dönem. Kimilerine göre; İnsanlık, benzersiz ve sonsuz bir zifiri karanlığa gömüldü ve çıkamayacak buradan! Açıkçası, bilmiyorum. Tüm iyimserliğimi takınsam da, haklı olabilirler!
Günlük yaşantıyı bu kadar ağır düşüncelerle sürdürmüyorsunuz elbette. O lüksünüz varsa tabii. Ben, tenise, spora ve takiplerine kaçıyor/sığınıyorum.
Ancak; Hepimizin bildiği bir başka realite de şu; Dünya hasta iken, o hastalık her yere sirayet eder.
Sporlara bir Körfez sermayesi akışı var, epeydir. Neden derseniz; İmaj aklama, parayı aklama, sporu geniş kitleleri daha da cezbetmek için, daha da seyredilir kılma ve yine geniş kitleleri “uyutma” vs vs.
Uluslararası sermaye, Körfez Ülkelerine böyle bir misyon yüklemiş görünüyor.
Bu para akışının sporlara yansımaları elbette çok gösterişli! Az sorgulayan bir tüketici iseniz, keyif alabilirsiniz. Ben hiç hazzetmiyorum.
Bu para, en çok sevdiğim spor olan tenise akıyor şimdilerde! Özellikle, Suudi Arabistan; Tenisin temel kuruluşlarından; ATP ve WTA ile yaptığı, uzun soluklu anlaşmalarla, sporun çehresini değiştirdi bile. Turnuvalar, gösteri turnuvaları, sezonun akışı; Herşey değişti ve değişmeye devam edecek! Takvim işliyor çünkü.
Tenisin elitleri, oradan oraya koşturuyorlar! Daha fazla kazanıyorlar ama sakatlanıyorlar da. Modern gladyatörler desem; Sanıyorum abartmış olmam.
Seyrettiklerinizin samimiyetini, özellikle gösteri/puan getirmeyen turnuvalar bağlamında sorguluyorsunuz.
Dün Riyad’da bir final vardı. 2 incisi düzenlenen; “Six Kings Slam/6 Kral Slami”‘nin finalinde; Dünya 1 numarası Carlos Alcaraz ve Dünya 2 numarası Jannik Sinner çıktılar, şov kortuna. Jannik geçen senenin şampiyonu idi ve 6 milyon ABD Doları da, ödülüydü. Bu sene de, set vermeden şampiyon oldu ve bir 6 milyon ABD Doları daha kazandı. Altından raket de takdim edildi yine!
Benim zevkime ve tenisin temiz ve zarif ortamına uymayan organizasyonlar. Dünyanın gidişatının ise; Tam bir yansıması! Para para para! Para var ama bölüşümü çok sınırlı!!!
Neyse; Hava çok güzel, bu defa yol üstündeki şık “Caffeine Coffee’den”, badem sütlü bir latte alayım, kulağımda müzik sahile yürüyeyim. Denize hala giriliyor. Taşucu’nun Rus sakinleri, denizin biraz serinlemiş olmasına hiç aldırmazlar!
Güzel bir pazar günü dilerim. Derin düşüncelere yolculuklarınızda, minik molalar bulabilmeniz dileğiyle.




