Salar de Atacama, uçsuz bucaksız tuz düzlüklerinin altında yatan 7,5 milyon tonluk lityum rezerviyle dünyanın en stratejik noktalarından biri haline geldi. Şili genelindeki 28,3 milyon tonluk potansiyelin merkez üssü olan bu göl, akıllı telefonlardan elektrikli otomobillere kadar modern dünyayı ayakta tutan bataryaların ana kaynağı.
Atacama’da lityum üretimi, bölgenin ekstrem iklim koşulları sayesinde dünyanın en ucuz yöntemlerinden biriyle gerçekleştiriliyor. Madencilik şirketleri, yer altındaki lityum zengini tuzlu suyu devasa havuzlara pompalıyor ve bölgedeki yoğun güneş ışığıyla buharlaştırıyor. Geriye kalan yoğunlaştırılmış lityum, temiz enerjiye giden yolu açıyor. Ancak bu “ekonomik” yöntem, gezegenin en kıt kaynağı olan su üzerinde büyük bir baskı kuruyor.
Lityum çıkarımı için kullanılan muazzam miktardaki su, bölgedeki hassas dengeleri sarsıyor:
Tuzlu suyun pompalanması, yeraltı sularıyla beslenen sulak alanları kurutuyor. Bu durum, başta bölgenin simgesi olan flamingolar olmak üzere tüm vahşi yaşamı tehlikeye atıyor.
SU KAYNAKLARI KURBAN EDİLİYOR
Atacama’nın yerli toplulukları, atalarından kalan toprakların ve sınırlı su kaynaklarının küresel “yeşil pazar” uğruna kurban edilmesinden endişeli. “Dünya karbonsuzlaşırken biz susuz kalıyoruz” diyen yerel halk, adil bir çözüm bekliyor.
Madencilik devleri, güneş enerjisine dayalı bu yöntemin endüstriyel madenciliğe göre daha düşük enerji tükettiğini ve “çevre dostu” olduğunu savunuyor. Ancak çevreciler, su tüketiminin yarattığı geri dönülemez hasarın uzun vadeli planlamalarla denetlenmesi gerektiğini vurguluyor.
Salar de Atacama bugün, teknolojide ilerlerken adaletin ve doğanın korunmasının ne kadar hayati olduğunu hatırlatan bir ayna görevi görüyor. İnsanlığa yüzyıllarca enerji sağlayabilecek bu “beyaz altın” rezervi, aynı zamanda korumamız gereken en hassas ekosistemlerden birinin üzerinde oturuyor.

