Sahip Olmak Yetmiyor
Son zamanlarda kendime sık sık soruyorum: “Her şeye sahip olabilir miyim ama yine de boş mu hissediyorum?” Yeni telefonlar, markalı kıyafetler, son model arabalar… Sahip olmak mutluluk getirmiyor. Belki de modern insanın en büyük yanılgısı burada yatıyor: Sahip olduğumuz şeyler, ruhumuzu doyuramıyor; sadece kısa süreli bir haz veriyor.
Ben küçükken, plastik arabalarla tel takip oynardım; saatlerce hayal dünyamda kendi küçük dünyamı kurar, o anın keyfini çıkarırdım. Bugün baktığımda, sahip olduğumuz şeylerin çokluğu içinde bile o basit mutluluğu çoğu zaman yakalayamadığımızı fark ediyorum.
Reklamlar ve Sosyal Medyanın Tuzakları
Göz açıp kapayıncaya kadar reklamlarla ve sosyal medya paylaşımlarıyla bombardımana tutuluyoruz. “Bunu al, mutlu ol” mesajı beynimize kazınıyor. Ama mutluluk birkaç gün sürüyor, sonra eksiklik hissi geri geliyor. Daha fazlasını elde ettikçe, eksiklik büyüyor. Benim gözlemim de bunu doğruluyor: Sahip oldukça boşluk hissi artıyor.
Sahip Olmak Kimliğimizin Yerini Alıyor
Artık insanlar kim olduklarını değil, neye sahip olduklarını konuşuyor. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar, beğeniler ve takipçi sayıları birer kimlik göstergesi hâline geldi. Arkadaşlıklar ve ilişkiler, sahip olunan nesnelerle ölçülüyor. Ben de bunu fark ettim: Daha fazla şeye sahip olsam bile ruhum hâlâ eksik hissediyor.
Minimalizm: Azın Gücü
Çözüm, bana kalırsa, sahip olduklarımızı değil, anlamlarını fark etmeye başlamakta saklı. Minimalizm veya sadeleşme sadece bir trend değil, bilinçli bir yaşam tercihi. Gereksiz olanı hayatımızdan çıkarmak, azla yetinmek… Bu, ruhsal huzur getirebilir. Küçük şeylerin değerini bilmek, bizi daha mutlu ve dengeli yapıyor.
Sahip Oldukça Boş Hissetmek Kaçınılmaz mı?
Modern çağ bize her şeyi sunuyor ama ruhsal doyum hâlâ eksik. Sahip oldukça boş hissediyorsak, bu eksikliği giderecek olan sahip olduklarımız değil; hissettiklerimiz ve farkındalığımızdır. Gerçek zenginlik, elimizdeki nesnelerde değil, içimizde hissettiklerimizde saklı.
