Gün doğarken şehir henüz uykudaydı. Penceremin önünde duran çiçek, gece boyunca biriken çiği yapraklarında saklıyordu. Sessizlik, sabahın ilk hediyesiydi. İnsanlar henüz konuşmamış, sokaklar henüz ayak sesleriyle tanışmamıştı. Bu anlar, zamanın en dürüst hâlidir belki de. Çünkü hiçbir şey henüz şekillenmemiştir ne bir tartışma ne bir kahkaha ne de bir pişmanlık.
Sessizlik çoğu zaman kaçtığımız bir şeydir. Gürültüyle örtmeye çalışırız içimizdeki boşlukları. Müzik açarız, televizyonu arka planda açık bırakırız, kalabalıklara karışırız. Ama sessizlik, aslında bir aynadır. Ne kadar kaçarsak kaçalım, sonunda kendimizi onun içinde buluruz. Belki de bu yüzden sabahın erken saatlerini severim. Her şeyin henüz başlamadığı, hayatın kendini yeniden kurmaya çalıştığı o kısa zaman dilimini. Sessizlik, yalnızlıkla karıştırılır çoğu zaman. Oysa sessizlik, yalnızlığın değil, farkındalığın sesidir. Kalabalık bir odada bile sessiz kalabilir insan. Dışarıdan gelen sesler değil, içimizdeki gürültü yorar bizi. Düşünceler, kaygılar, geçmişin yankıları… Sessizlik, tüm bunların arasından sıyrılıp kendimize ulaşabildiğimiz nadir bir geçittir.
Bir gün, sessizliğe kulak vermeyi öğrendiğimde fark ettim: En derin cevaplar, en az kelimeyle gelir. Bir bakış, bir nefes, bir duraksama… Hepsi birer cümle gibi. Belki de konuşmak, anlamanın en gürültülü hâlidir. Oysa anlamak, çoğu zaman susmakla başlar. Dinlemek, sadece kulakla değil, kalple olur. Ve sessizlik, kalbin en iyi duyduğu andır. Şehir uyanmaya başladığında, sessizlik yavaşça geri çekilir. Motor sesleri, adımlar, konuşmalar… Her biri sessizliği biraz daha geriye iter. Ama ben biliyorum ki, o hâlâ bir yerlerde bekliyor. Belki bir ağacın gölgesinde, belki bir kitabın arasında, belki de bir insanın gözlerinde. Sessizlik, kaçtığımız değil, dönmek istediğimiz yerdir aslında.
Bugün, sessizliğin kıyısında duruyorum. Ne tam içindeyim ne de tamamen dışında. Ama biliyorum ki, bu kıyıda bekleyen bir şey var: Kendim. Gürültüden arınmış, beklentilerden sıyrılmış, sadece var olan hâlimle. Ve belki de en gerçek hâlimle…
Konuk Yazar
Yalçın Sevim
