30 Ağustos Zafer Bayramı
19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, tarihte örneği görülmemiş, başka halklara nasip olmamış bir kahramanlık destanı başlamıştır. Bu tarih, tarihi boyunca bağımsızlık ve özgürlüğünden asla taviz vermemiş yüce Türk ulusunun haklı mücadelesini başlatır. O gün başlayan mücadele, yalnızca emperyalizme karşı verilen bir varlık-yokluk savaşı değildi; aynı zamanda bütün mazlum milletlere örnek olacak bir direnişin de adıydı.
Bağımsızlık ateşi, Amasya’dan Erzurum’a, Sivas’tan Ankara’ya yayıldı. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyen Mustafa Kemal, işte bu kararı halkın iradesiyle bütünleştirdi.
Mustafa Kemal’in “ya istiklal ya ölüm” kararlılığı, Anadolu’nun dört bir yanındaki umutsuzluğu umuda çevirdi.
Yıllar süren işgaller ve baskılar, milletin umudunu tüketmek için yapılmıştı. Ama Türk milleti, her zorlukta daha da güçlenerek ayağa kalktı. İnönü Savaşlarındaki galibiyet, Türk ordusunun azmini tüm dünyaya ilan etti.
10 Temmuz 1921’de başlayan taarruzda Yunanlılar Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar’ı ele geçirdiler. Eskişehir-Kütahya Savaşlarındaki gelişme üzerine Yunanlılar ve İngilizler Ankara üzerine taarruza geçme kararı aldılar. 23 Ağustos 1921’de Sakarya’nın doğusuna çekilen Türk birlikleri ile Yunan kuvvetleri arasında Sakarya Meydan Muhaberesi başladı.
Sakarya’da 22 gün 22 gece süren çetin mücadele, milletin kader çizgisini değiştirdi. Artık herkes biliyordu: Anadolu teslim olmayacaktı, bu topraklar esareti asla kabul edemezdi.
19 Eylül 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa TBMM’de Sakarya Meydan Muharebesini şu ifadelerle değerlendirmiştir: “Milletimizi imha etmek kastinde bulunan düşmanlarımızı, Harb-i Umumide dahil bulunduğumuz zümrenin mağlubiyetinden istifade ederek maksatlarını seri bir surette mevki-i fiile çıkarmak teşebbüsatında bulundular… Maksatlarını tamamen temin etmek için Yunan ordusunu memleketimize saldırttılar… derhal milli kuvvetlerimizin üzerine hücum ettiler. Ve bunun neticesinde Bursa, Uşak gibi kıymetli şehirlerimiz dahi -İzmir gibi- düşmanın yed-i gaspına geçti… baskın tarzında Bursa’dan Eskişehir istikametinde taarruza geçtiler, öyle bir zamanda idi ki kuvvetlerimiz Gediz ve Simav cihetlerinde meşgul bulunuyorlardı. Fakat bu meşgul olan kuvvetlerimiz derhal İnönü’de toplandı, düşman taarruz ve tecavüzünü emniyetle kabul etti ve ordumuz tarih-i millimize 1. İnönü Zaferini kaydetti. Yeni baskın hareketini yine ordumuz emniyetle karşılamış ve 2.İnönü Zaferini kazandık… Üzerimize saldıran Yunan kuvvetleri böyle Türk kuvvetlerine çarparak parçalandıkça hakikaten bizi imha etmek isteyen düşmanlarımız daha büyük tedbirler, teşvikler icra etmek ve hırslar uyandırmakla meşgul oldular… Fevkalade mükemmel, mücehhez, kuvvetli büyük bir orduyu Anadolu’nun içerisine saldırdılar… Yirmi bir gün gecesiyle beraber, devam etmek üzere Sakarya Meydan Muharebesi kahraman ordumuz tarafından kazanılmıştır. TBMM ordusunun Sakarya’da kazanmış olduğu meydan muharebesi pek büyük bir meydan muharebesidir. Tarihi harbde misli belki olmayan bir meydan muharebesidir… Ordumuz vatanımız dahilinde bir tek düşman neferi bırakmayıncaya kadar takip, tazyik ve taarruzuna devam etti.”
Yunan ordusunu etkisiz hale getirmek ve düşmanı tamamen yurttan atmak için Ankara Hükûmeti gizlilik içinde taarruz hazırlıkları yapıyordu.
Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!
26 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruzu komuta etmek ve gerçekleştirmek amacıyla Kocatepe’deydi. Onunla birlikte Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa da bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa birkaç gün önce Akşehir’de karargâhta harita üzerinde saldırının nasıl yapılacağını -kısa bir savaş oyunu şeklinde anlatmıştı.
Şimdi Kocatepe’de sabah saat: 5.30‘da topçu ateşiyle başlayan saldırıyla stratejik ve taktik baskın şeklinde yapılacak büyük mücadele başlamıştı. Aynı günün akşamına kadar Kaleciksivrisi, Belentepe ve Tınaztepe Türk ordusu tarafından ele geçirildi. Bir gün sonra Afyonkocatepe Türk kuvvetlerinin kontrolüne geçti. Yalnız düşman her yerde yaptığı gibi Karahisar’ı da ateşe verdi. Yangının büyümesine fırsat verilmeden eteşe verilen yerler derhal bastırıldı. Kurtarılan yerlerdeki halk Türk askerini büyük coşkuyla ve gururla karşıladı.
5 gün 5 gece devam eden bu mücadele Afyon Karahisar Dumlupınar Muharebesi ile sone ermiş ve düşmanın asli gücü kırılmış bulunuyordu. 30 Ağustos 1922 de Başkomutanlık Muharebesiyle başlangıçta tasarlanan hedefe ulaşılmış, karşısına çıkan düşman kuvvetleri imha edilmiş durumdaydı. Mustafa Kemal, kumandanlarıyla birlikte yalnızca bir savaş değil, bir milletin yeniden doğuşunu yönetiyordu. Afyon’da, Dumlupınar’da verilen mücadele, düşmanı bozguna uğrattı.
Bu savaş Türk’ün iradesinin ve inancının en gür haykırışı oldu. Türk ordusunun ana gövdesi tarafından Afyon Karahisar ile İzmir arasındaki 400 küsür kilometrelik yol üstelik muharebe edilerek 15 günde katedildi. Bu yürüyüş yalnızca İzmir’e değil, bağımsızlığa doğru atılan adımlardı.
9 Eylül Sabahı…
9 Eylül günü saat 10.00 da Türk piyade ve süvarileri İzmir’e girilmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın ifadeleriyle: “Bu manzarayı İzmir’in doğusunda Bel kahve Mevkiinden, İzmir Körfezinin sathında ışık saçan bir resim halinde izliyorduk.” Bu manzara yalnızca o anın değil, gelecek nesillerin de bağımsızlığıydı.
Türk süvarilerinin İzmir’e girişini görenler, yalnızca bir şehrin değil, bir milletin de özgürlüğe kavuştuğuna tanıklık ettiler.
Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan sıfatıyla Bakanlar Kurulu Başkanlığı’na hitaben Anadolu’daki durumu şu satırlarla açıklamıştır:” Anadolu’daki Yunan ordusu kesin olarak yenilmiştir. Yunan ordusunun yeniden sağlam bir direnmede bulunması artık düşünülemez. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır.”
“Her safhasıyla düşünülmüş, hazır durumda bulunan, idare ve zaferle sonuçlandırılmış bu harekât, Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım”
O büyük zafer, yalnızca toprakların kurtuluşu değil, Türk milletinin onurunun ve bağımsızlığının ebedi ilanıdır. Bugün bizlere düşen görev, bu destanı yalnızca anmak değil; aynı ruhu, aynı inancı ve özgürlük tutkusunu geleceğe taşımaktır. Çünkü bu destan, yalnızca bir dönemin hikâyesi değil; sonsuza dek sürecek bir var oluş iradesidir.
Türk Milli Kurtuluş Savaşında kahraman ordumuzun verdiği mücadele yalnızca Türk tarihinin değil, bütün dünya tarihinin akışını etkileyecek derecedeydi. Cephede alınan galibiyet dünya ülkelerinin güç dengelerini değiştirmiş, Anadolu toprakları üzerindeki paylaşım heveslerini yıkmış, yüce Türk Milletinin belirleyici ve yönlendirici gücünü bir kere daha gözler önüne sermiştir. Canımıza kasteden emperyalizme karşı haklı mücadelenin ve meşru müdafaanın en güzel örneği sergilenmiştir.
Bu yönüyle, Türk bağımsızlık savaşı başka mazlum halklar için de örnek teşkil eder. Anadolu halkının azim, umut ve kararlılığı milletin kaderini tekrar yazdırmıştır. Türk ulusunun egemenliği ve bağımsızlığı söz konusu olduğunda ne denli kararlı olduğu sonsuza dek hatırlanacaktır.




