Antik Yunan şehir devletleri (polisler), genellikle coğrafi zorluklarla ve doğal afetlerle (depremler, seller, kuraklıklar) mücadele etmek zorunda kalmıştır. Burada irade stratejisi, daha çok felsefi bir temele ve toplumsal eğitimin gücüne dayanıyordu. Örneğin, Platon’un Devlet adlı eserinde ideal devlet yapısı tartışılırken, vatandaşların eğitimi ve ortak iyilik için çalışma iradesi vurgulanır. Afetlere karşı doğrudan büyük ölçekli altyapı projelerinden ziyade, felaket sonrası toparlanma ve dayanıklılığı artıran toplumsal yapının güçlendirilmesine odaklanılmıştır.
Bir afet anında halkı bilinçlendirmek ve yönlendirmek, Atina gibi demokratik şehirlerde tartışma, ikna ve ortak karar alma süreçleriyle ilerlerdi. Halk meclisleri, tehlikeler hakkında bilgi alışverişinde bulunur ve alınacak önlemleri değerlendirirdi. Bu, her ne kadar yavaş bir süreç olsa da, vatandaşların sürece dahil olmasıyla toplumsal sahiplenmeyi ve ortak iradeyi güçlendirirdi. Afetlere karşı hazırlık, bireysel sorumluluğun ve toplumsal dayanışmanın bir parçası olarak görülürdü.
Eski Roma ise, doğal afetlere karşı irade stratejisini büyük bir pragmatizm ve mühendislik dehasıyla ortaya koymuştur. Roma, coğrafi genişliği ve farklı iklim koşullarına sahip bölgeleri yönetme ihtiyacıyla, altyapı projelerine ve merkezi planlamaya büyük önem verdi. Yollar, su kemerleri , köprüler ve kanalizasyon sistemleri gibi devasa mühendislik yapıları, sadece imparatorluğun işleyişini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda seller gibi doğal afetlerin etkilerini azaltmaya yönelik birer önlem niteliği taşırdı.
Roma’nın irade stratejisi, hukuk, düzen ve merkezi otorite üzerine kuruluydu. Afetlerle mücadele için özel kurumlar veya görevliler atanır, yangınları söndürmek için Vigiles (İtfaiye-Gece Bekçisi) gibi şehir muhafızları bulunurdu. Halkı bilinçlendirme çabaları, daha çok emirler, yasalar ve toplumsal düzenin bir parçası olarak işlerdi. Örneğin, binaların belirli standartlara uygun yapılması zorunluluğu , deprem riskine karşı alınan pasif ama etkili bir önlemdi. Romalılar, felaketleri kaçınılmaz görseler de, sistematik önlemlerle kayıpları minimize etme ve hızla toparlanma iradesini sergilemişlerdir.
Antik Yunan’ın felsefi derinliği ve toplumsal katılımıyla afet bilinci oluşturma çabaları ile Eski Roma’nın pratik mühendislik çözümleri ve merkeziyetçi yönetim anlayışı, doğal afetlerde önlem almanın ve halkı bilinçlendirmenin zorlu ama kritik bir irade stratejisi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Günümüzde de bu iki yaklaşımın sentezine ihtiyaç duyulmaktadır: hem bilimsel ve mühendislik temelli sağlam altyapı projeleriyle önlemler almak, hem de toplumu eğiterek, ikna ederek ve sürece dahil ederek afetlere karşı ortak bir bilinç ve dayanıklılık inşa etmek. Geçmişin bu örnekleri, günümüz yöneticilerine afetlerle mücadelede kararlılık ve öngörünün ne denli hayati olduğunu hatırlatmalıdır.

