Değerli Okurlarım,
Son yıllarda küresel sahnede ardı ardına yaşanan çalkantılar, bizleri büyük bir sorunun eşiğine getiriyor. Dünya gerçekten de yeni bir dönüm noktasına mı ulaşıyor? Ekonomik fırtınalar, diplomatik gerilimler, teknolojik devrimler ve toplumsal dönüşümler, alıştığımız tüm dengeleri temelden sarsıyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Özellikle yapay zekâ ve dijitalleşme alanındaki baş döndürücü ilerlemeler, iş dünyasını ve eğitim sistemlerini kökten değiştirme potansiyeli taşıyor. Bir yandan otomasyonun yükselişiyle bazı mesleklerin akıbeti belirsizleşirken, diğer yandan yepyeni iş alanları ve fırsatlar doğuyor. Bu durum, geleceğin çalışma düzeni hakkında hem heyecan verici hem de düşündürücü soruları beraberinde getiriyor.
Ancak değişim rüzgarları sadece teknolojiyle sınırlı değil. Jeopolitik gelişmeler ve uluslararası ilişkilerdeki belirsizlikler, ülkeleri yeni ittifaklar kurmaya, hatta eski ortaklıklarını gözden geçirmeye itiyor. Bir zamanlar geleneksel sayılan iş birlikleri, ulusal çıkarların yeniden tanımlanmasıyla farklı yönlere evriliyor. Küresel ekonomik sistemdeki sarsıntılar ise büyük güçler arasındaki rekabeti daha da keskinleştiriyor, adeta bir güç mücadelesinin fitilini ateşliyor.
Tüm bu değişim sürecinde en can alıcı soru şu: İnsanlık bu dönüşümü nasıl yönetecek? Teknoloji bize sonsuz fırsatlar sunarken, bu fırsatları doğru kullanabilecek miyiz, yoksa yeni toplumsal krizlere mi sürükleneceğiz? Aldığımız ekonomik ve siyasal kararlar, gelecek nesiller için gerçekten sürdürülebilir bir dünya yaratabilecek mi?
Dünya durmaksızın değişiyor; ancak değişimin yönünü her zaman tahmin etmek mümkün olmuyor. Gelecek, yalnızca bugün aldığımız kararlar ve attığımız adımlarla şekillenecek. Bu belirsizliklerin ortasında, bizlere düşen, değişimi sadece izlemek değil, onu doğru yönlendirmek için sorumluluk almak olmalı. Aksi takdirde, pusulası şaşmış bir gemi gibi fırtınalı denizlerde savrulabiliriz.
YALÇIN SEVİM


