Haberleri ne kadar süre takip ediyorsunuz?
1 saat, denk geldikçe veya hiç…
Bir haber nasıl gündem olur? Bizlerin paylaşımları çok önemli bir rol oynuyor. Sarsıcı bir olayla karşılaştığımızda, durup düşünürüz. Yahu bu nasıl oldu, niye önlem alınmadı, acaba engellenebilir miydi? Bu tarz soruları sorup vicdanı sorgulardık. Bakıyorum da alışkanlıklar bazı değişti. Artık niye soru sormuyoruz, neden çabuk unutuyoruz?
Özlem Yumrukuz’un 2017yılında yaptığı araştırmada, medyanın sıkça tekrarlamasının sonucu olarak samimi ve etkili tepkilerin zayıflamasına neden olduğu vurgulanıyor. Medyada sürekli karşılaştığımız şiddet, cinayet vb. haberler anlamını yitirerek sıradanlaşırken, bireylerde “alışma” ve “duyarsızlaşma” süreci yaşanıyor.
Örneğin, 2025 yılının ilk çeyrek yarısında öldürülen 136 kadın… Her biri ayrı hikaye, farklı bir yaşam. Kimisi bir çocuğun annesi, kimisi birinin evladı, kimisi eşi.
Haberlerde aktarılan hikâyelerde hepimize ait bir parça var. Okuyup, izlediğimizde üzülüyoruz hatta kendimizi onların yerine koyup empati yapıyoruz. Fakat bugünlerde bazı davranışlarımız değişti. Artık o kadar da üzerinde durmuyoruz.
Özgecan Aslan’ı herkes bilir. O sanki bizim evimizdeki biri gibiydi. Sanki bir abla veya evlat gibi olmuştu. Şu anki durumda ise kadın cinayeti haberleri çok olağanmış gibi geliyor. Duyunca sorgulama gereği bile duymuyor hatta gözümüzün önündeki şiddete tepkisiz kalıyoruz. Sosyal medyada paylaşmak, sizce vicdanı susturan bir refleks mi yoksa zorunlu bir, “duyarlılık” göstergesi mi?
The Guardian’da yayımlanan David Robson imzalı makalede, empati yorgunluğunun yalnızca medya kaynaklı değil, aynı zamanda bireylerin empatiyi sınırlı bir kaynak olarak görmelerinden kaynaklandığını savunuyor.
Robson’a göre, bireyler bu duyguyu sürdürebilirken diğerleri ise zamanla yorgun düşüp sessizleşiyor. Bu durumu yalnızca akademik araştırmalarda görmekle kalmıyor hayatta birebir şahit oluyoruz. Bu yaz İzmir’de yaşanan orman yangınları oldukça somut bir örnek oluyor.
Ormanlar yanıyor, insanlar ölüyor ve maddi hasar görüyor hatta hayvanlar telef oluyor. Bir yanda duman gökyüzünü kaplarken diğer yanda bazı insanlar ise otellerde tatillerine devam ediyorlardı. Bu görüntüler şunu gösteriyordu: Felaketi uzaktan izleyen bir toplum değil, onunla aynı karede yaşamayı, “normalleştiren” bir toplumu gözler önüne sürüyor.
Empati yorgunluğu burada başlıyordu: Hissetmemek için görmezden gelmek, tepki vermemek için normalleştirmek…
Duyarsızlıkla mücadele, sadece medyayla sınırlı kalmamalı. Toplumsal algıları değiştirmek, tabuları yıkmakla başlar. Kadını eve, sessizliğe itaat etmeye hapsetmeye çalışan düşünceler yerine artık daha yapıcı, eşitlikçi fikirleri benimsememiz gerekiyor. Her gün manşetlere düşen kadın cinayetleri bireysel birer trajedi değil, toplumsal bir alarmdır.
Duyarlılık göstermek, o suça karşı alınacak yeni önlemlerin adımlarının atılmasını sağlar.


