2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda bronz madalya kazanan Uğur Aktaş, Sözcü HaftaSonu’na konuştu.
Uğur Aktaş, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda karatede bronz madalya kazanarak büyük bir başarıya imzasını attı. 1995 İstanbul Eyüp doğumlu Aktaş aslen Erzurumlu. Mesleği elektrik-elektronik mühendisliği olan milli sporcumuz Sözcü HaftaSonu’na başarısının sırrını anlattı:
- Uğur neden futbol, basketbol gibi branşları seçmedi de karateyi tercih etti? Karateye başlama hikayeni anlatabilir misin?
Karateye on yaşında başladım. Karateyi de küçükken tercih etme sebebim izlediğim çizgi filmler ve karate filmleri. Hiperaktif bir çocuk olmamdan dolayı da bu filmleri izledikten sonra kendime ve çevreme zarar veriyordum. Artık annem babam da illallah etti. “Bu çocuğu bir spora yazdıralım da en azından enerjisini orada atsın, yoksa kendine daha çok zarar verecek’ düşüncesiyle beni kareteye gönderirler. O zaman en çok bilinen spor karateydi. Bu yüzden diğer branşlara yönelmeyip karateye başladım.
- Karate bazı aileler için şiddet içeriyor. Ancak karate ile tanışıldığında durumun böyle olmadığı gözüküyor. Sen bu durumu nasıl yorumluyorsun?
İnsanlar karateyi çok vurdulu kırdılı ve şiddet içerikli bir spor diye biliyor. Ama öyle değil. Kesinlikle öyle değil. Sert vuruşlara yer yok. Tamamen teknik ağırlıklı bir spor. Taktiğe ve hıza dayalı. Kuralları var, ona göre hareket ediyorsunuz. Sert vurursanız ya da başka bir şey yaparsanız ceza alıyorsunuz ve zaten dört ceza aldığınızda atılıyorsunuz.
- Bir sporcu için olimpiyatların anlamını senden öğrenebilir miyiz?
Olimpiyatlar çok büyük organizasyonlar. Yani Avrupa, dünya, Akdeniz turnuvaları başka. Olimpiyat başka. Bütün dünya takip ediyor, izliyor. Bütün müsabakalardan daha çok
ses getiren bir organizasyon. Bu yüzden bizim için de orada madalya kazanmak çok çok önemli. Kendimizi ve ülkemizi tanıtmak bizim için çok çok değerli. Birçok Avrupa şampiyonluğumuz var, dünya şampiyonalarında derecelerimiz var ama ses getirmedi. Ama olimpiyatların sana kazandırdıkları çok. İnsanlar seni tanıyor, yolda görüyor çok fark ettiriyor.
- Pandemi döneminde zorlandınız mı?
İlk zamanlarda biraz zorlandık. Nasıl olacak, nasıl bitecek? Turnuvaları nasıl yapacağız? Nasıl hazırlanacağız gibi sorularımız vardı. Çekiniyorduk. Tabii ki bu Covid’in etkileri ve yan etkilerini bilmediğimiz için. Biraz zorlandık ama sonrasında rahat rahat antrenmanlarımızı yaptık. Kontrollü şekilde biz de devam etmeye çalıştık.
- Müsabakaya çıkarken bir uğurun var mı?
Açıkçası sürekli yaptığım bir şey yok. Genelde bir gün öncesinden ailemle konuşuyorum. Onlarla fikir alışverişinde bulunuyorum. Stresimi atıyorum ve maçıma çıkıyorum.
- İBB Spor, bünyesinde çok iyi sporcular yetiştiriyor. Bize biraz İBB Spor’u anlatır mısınız?
2011’den beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeyim. Gerçekten organizasyonları olsun, kamp merkezi olsun, hocalar olsun her türlü açılan bir sporcu için çok güzel bir yer. Ve çok güzel bir spor kulübü. Çok mutluyum burada olduğum için. Kazandığım başarılarda emekleri yadsınamaz. 2011 yılında ümitlerde bir Avrupa üçüncülüğüm vardı. Bir tek onu Büyükşehir Belediyesi adı altında kazanmadım. Ama ondan sonra kazandığım bütün madalyalar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü çatısı altında oldu. Bütün başarılarda çok büyük pay sahibiler.
- Karateyi hiç sokakta kullanmak zorunda kaldınız mı? Kullanır mısınız?
Hiç sokakta kullanmak zorunda kalmadım. Şu ana dek çok şükür öyle bir durum olmadı. Biz zaten tatamide zaten bütün sinirimizi enerjimizi boşalttığımız için dışarıda bilinenin aksine sakin insanlarız. Genelde saldırgan insanlar değiliz. Kullanmayı da düşünmüyorum. Yani konuşarak anlaşmaya çalışıyorum insanlarla. Bir de görüntü olarak sert bir görüntüm olduğu için zaten insanlar pek bana yanaşmıyor.
- En üzüldüğünüz an hangisidir? Sevindiğiniz anı da bizimle paylaşır mısınız?
Şu an hatırladığım Dünya Şampiyonası’nda son saniye ile dünya şampiyonluğunu kaçırmıştım. Üçüncü oldum, ona çok üzüldüm. Bir de bu olimpiyat oyunlarında çok sevindim ama aynı zamanda şampiyonluk kaçtı diye de çok üzüldüm bu iki şeyi söyleyebilirim. En çok mutlu olduğum an ise ilk Avrupa şampiyonluğunu kazandığım zamandı. 2012 yılında gençler kategorisinde.
“ŞAMPİYONLUĞU KIL PAYI KAÇIRDIM”
“Bizim üzerimizde fazla baskı vardı. Giderken ‘İlk olimpiyat, madalya alacak mıyız?’ gibi sorularla kafanız meşgul. Bu da stres yapıyor. Yıllar sonra bir sürü karatecinin beklediği şey bizim jenerasyona nasip oldu. Bu da tabii ki bizim için büyük bir şanstı. Bizim de bunu değerlendirmemiz lazımdı. Ve sonucu da güzel oldu diyebilirim. Benim 2-2’lik yarı finalde ilk puanı rakibim aldığı için finale kaldı ve şampiyon oldu. Yani benim şampiyon olmam işten bile değildi ama olmadı. Bir de yarı finalde sakatlık yaşadım ayağımda ikinci derece yırtık oluştu. O da son 1 dakika falan bayağı zorladı. Maçın içinde de çok fazla aktif olamadım. Çok heyecanlandım. Tokyo’da yaşadıklarımız güzeldi. Ortam güzeldi, eğlenmeye ve keyif almaya çalıştık. Tabii ki stres de vardı üzerimizde ama aynı zamanda mutlu olmaya da çalıştık.”
“MAÇTAN SONRA YÜRÜYEMEDİM”
“Bronz madalya tam içime sinmese de sonuçta olimpiyat madalyası. Olimpiyatta tabii ki kürsünün her yeri güzel ama benim kendime hedeflediğim tek nokta altın madalyaydı. Çok istedim, çok hayalini kurdum. Şu an geri dönüp baktığımda keşke diyeceğim hiçbir şey olmadı. Çünkü elimden gelen her şeyi yaptım. Bazen olmuyor. O gün olmadı. Çünkü düşünüyorum bu ayakla yarı finale çıksaydım final yapamayacaktım. Müsabakadan sonra 3-4 gün yürüyemedim. O yüzden içime yüzde yüz sinmese bronz madalyamı kazandım. Mutluyum. Paris’e gidebilirsek hedefim tabii ki altın olacak.”