Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’de erişkin yaşta yaklaşık 7 milyon diyabet hastası bulunuyor.
Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzman Dr. Elif Sevil Alagüney, diyabetin insülin eksikliği veya insülin etkisindeki bozukluklar sonucu kan şeker yüksekliği ile seyreden kronik bir rahatsızlık olduğunu söyledi.
Toplumlarda modern yaşama geçiş ile birlikte hareketin azaldığını ve beslenme alışkanlıklarının değiştiğini belirten Dr. Alagüney, “Yapılan çalışmalarda diyabet açısından risk grubunda olan kişilerde erken alınan önlemler sayesinde diyabetin gelişimini önlemek mümkündür. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Kılavuzu önerilerine göre ülkemizde 40 yaş üzeri toplumun yüzde 10’undan fazlasında diyabet bulunduğu için kilosu ne olursa olsun, 40 yaşından itibaren 3 yılda bir diyabet taraması yapılmalıdır. Vücut kitle indeksi 25 kilogram olan kişilerde risk faktörü (ailede diyabet öyküsü, hipertansiyon, hiperlipidemi, polikisitk over sendromu, sedanter fiziksel yaşam, insülin direnci) öyküsü olması durumunda taramaların daha sık, tercihen yıllık yapılması önerilmektedir” diye konuştu.
‘BELLİ PERİYOTLARDA ÖLÇÜLMESİ GEREKİR’
Dr. Alagüney, diyabetin klasik semptomlarının çok su içme, çok idrara çıkma, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu ve gece idrara çıkma olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“Ayrıca bulanık görmenin başlaması, açıklanmayan kilo kaybı, inatçı enfeksiyonlar, inatçı kaşıntı durumunda da şeker hastalığından şüphelenilmelidir. Sağlıklı bireylerde kan şeker düzeyi açlıkta 70-100 miligram, toklukta 140 miligramın üzerine çıkmaz. Kişilerde bu değerin üzerinde kan şeker seviyeleri diyabetin varlığını gösterir. Diyabet tanısında temel testler açlık kan şekeri ölçümü, şeker yüklemesi olarak da bilinen oral glikoz tolerans testi ve son üç aylık kan şeker ortalamasını yansıtan Hba1c düzeyi ölçümüdür. Şeker hastalığından şüphelenilen kişilerde yapılan bu testlerle diyabet tanısı koymak mümkündür. Diyabet, vücutta birçok sistem fonksiyonunu (kardiyovasküler sistem, böbrekler, göz) etkileyerek hastanın yaşam kalitesinde bozulmalara sebep olabilir. Diyabetli bireylerde hastaların eğitimi ve tedaviye uyumu ile kan şekerini belli düzeyde tutarak diyabete bağlı gelişebilecek komplikasyonların önüne geçilebilir. Diyabet tedavisinde başarı sağlanması amacıyla hastanın laboratuvar tetkiklerinin belli aralıklarla yapılması gerekmektedir. Hastanın poliklinik kontrollerinde kan şekeri düzeylerinin yanı sıra HBA1C ölçümleri, kolesterol değerleri, böbrek fonksiyon değerleri, karaciğer enzimleri, vitamin düzeyleri, idrar tetkiklerinin de belli periyotlarda ölçülmesi gerekmektedir.”
‘PANDEMİ DÖNEMİNDE DAHA ÖNEMLİ HALE GELDİ’
Alagüney, Covid-19 enfeksiyonunun kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyrettiğini kaydederek, “Diyabetli kişilerde de enfeksiyonlara karşı artmış eğilim bulunması sebebiyle pandemi döneminde diyabet hastalarının takip ve tedavisi daha önemli hale gelmiştir. Ayrıca Covid-19 enfeksiyonu bilinen diyabeti olmayan kişilerde de kan şekeri yükselmelerine sebep olabilir. Bu yüzden Covid-19 enfeksiyonu geçirmiş hastalar yeni diyabet gelişimi açısından da değerlendirilmelidir. Diyabet kronik, ilerleyici ve sistemik bir hastalıktır. Takip ve tedavide dahiliye veya endokrinoloji uzmanı, diyetisyen, diyabet hemşiresi, kardiyoloji uzmanı, göz uzmanı gibi birçok branşın dâhil olduğu multidisipliner yaklaşım gerektirir. Düzenli poliklinik kontrolü ve erken müdahale ile hastaların yaşam kalitesini artırmak mümkündür” ifadelerini kullandı.