Vücut ağırlığımızın yarısından fazlasını su oluşturuyor. Böylesine bir miktarda suyu vücudumuzda tutabilmek adına günde 6-8 bardak sıvı tüketmemiz tavsiye ediliyor.
Su elbette kalorisi olmayan, şeker barındırmayan en sağlıklı içecek. Peki su içmek yazın bu sıcak günlerinde de kaybettiğimiz sıvıları tekrar kazanmak için de en iyi yol mu?
Cevabı hemen vermek zor. Çünkü pek çok duruma göre değişir. Su pek çok insan için çoğu zaman yeterli gibi görünse de kaybedilen suyu tekrar kazanmak kim olduğunuza, nerede, ne yaptığınıza göre değişir.
St. Andrews Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Ron Maughan, “Duyulan ihtiyaçlar, beden gücüyle sıcak bir günde dışarıda çalışan insanla, evinde klima karşısında yaşayan ya da klimalı bir arabayı süren insan arasında farklılık gösterir” diyor.
Bu meseleye tek bir kesin cevap var. O da hareket halindeki bir insan, hareket etmeyen insana göre çok daha fazla sıvı tüketmeli.
Terlediğimizde su ve tuz kaybederiz. Dolayısıyla bunları ikame edebilmeliyiz. Eğer ikisini de çok tüketirsek, vücudumuz, ozmoz olarak bilinen, suyu hücre zarlarından geçirme sürecinde suyu ve tuzu eşitlemek adına bazı adımlar atar.
Bu durumu Maughan, “Kaybedilen sıvıyı sadece suyla ikame edersek, vücutta çok fazla su olur ancak yeterince tuz olmaz. Bu nedenle de vücut, suyu ve tuzu eşitlemek için idrar üreterek sudan kurtulacaktır” diye açıklıyor.
Süt içmek daha etkili olabilir
Bu yüzden süt içmek belki de su içmekten daha etkili olabilir. Maughan, sütün doğal olarak, bağırsakta su emilimini uyarmaya yardımcı olmak için küçük miktarlarda ihtiyacımız olan tuz ve laktoz içerdiğini söylüyor. Hindistan cevizi suyu da tuz, potasyum ve karbonhidrat içermesi sebebiyle etkili.
Süt ayrıca vücuda emilen elektrolitler ve makro besinler içerir. Bu moleküllere bağlanan suyun mide ve ince bağırsaktan geçmesi için geçen süreyi yavaşlatır ve vücudun sıvıları daha iyi emmesini ve tutmasını sağlar.
Süt bu işlemin gerçekleşmesi için yeterli şeker içermesinden dolayı şekerli içeceklerden çok farklıdır. Maughan, aslında şekerli içeceklerin bizi kısa vadede susuz bırakabileceğini söylüyor. Bunun nedeni olarak da söz konusu içeceklerin yüksek yoğunluklu çözünen maddeleri içermesini gösteriyor.
Suyun vücutta dolaşmak için içinden geçtiği hücre zarları, sadece su ve çok küçük moleküllerin geçmesine izin verir. Su ise hücre içinde daha düşük yoğunluklu maddelerin olduğu yerlerden daha yüksek yoğunlukta maddelerin olduğu yerlere doğru hareket eder ve bu dengeyi sağlar.
Bu, gerçekleşen ilk şeyin, suyun sindirim için bağırsaklara doğru yol aldığı ve vücudun ihtiyaç duyabilecek diğer bölgelerinden uzaklaştığı anlamına geliyor.
Peki ya spor içecekleri?
Bununla birlikte çalışmalar, sodyum, potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi elektrolitler içeren sporcu içeceklerinin sıvı ihtiyacımızı sudan daha iyi karşılayabileceğini öne sürüyor.
Newcastle Üniversitesi’nde spor ve egzersiz fizyolojisi öğretim görevlisi Owen Jeffries, “Fizyolojik mekanizmaları hedeflemek için tasarlanan spor içecekleri, sıvının vücuda yeniden emildiği yer olan ince bağırsaktan geçişini yavaşlatıyor” diyor.
Sporcular uzun süreler boyunca yüksek miktarda ter atar. Bu nedenle de kaybettikleri elektrolitleri ikame edebilmeleri önemlidir. Ancak geri kalanımızın su kaybetmemek için spor içecekleri tüketmesine gerek yok. Elit ve profesyonel sporcular için beslenme danışmanı olan Sophie Killer, tükettiğimiz normal içeceklerin yanı sıra dengeli bir diyetin, bir kişinin ihtiyaç duyduğu her şeyi alması için yeterli sıvıyı içereceğini söylüyor.
Killer, “Spor içecekleri esasen şeker olan karbonhidratlar içerir. İlave hiçbir enerjiye ihtiyacınız olmadığı için eğer ki tüm gün masada oturuyorsanız buna hiç gerek yok” diyor.
Aynı durum halihazırda pek çok insanın fazla tükettiği tuz için de geçerli.
Sodyumun vücuttaki yüzlerce biyokimyasal reaksiyonda önemli bir rol oynadığını ifade eden Killer, “Egzersiz yaparken terimizde en yüksek miktarda kaybettiğimiz elektrolittir” diye konuşuyor.
Meyve yemenin faydaları
“Herkes kadar egzersiz yapan ortalama bir kişi, spor içeceklerine ihtiyaç duyacak kadar çok su kaybetmez.”
Bu sözler ise Appalachian Eyalet Üniversitesi’nde biyoloji profesörü ve Kuzey Carolina Araştırma Kampüsü’ndeki İnsan Performansı Laboratuvarı Direktörü David Nieman’a ait.
Ancak araştırmalar her beş kişiden birinin sıkça susuz kaldığını göstermesi sebebiyle genel nüfusta su tüketimi önem arz ediyor.
Egzersiz yaparken meyve yemenin iyileşmeye yardımcı olduğunu keşfeden Neiman, koşuya çıkmadan önce bir bardak su içmenin ve bir parça meyve yemenin işe yarayacağını söylüyor.
Neiman şöyle devam ediyor:
“Yarım muz, şeker ve 24 farklı polifenol içerir. Bu da suyu vücutta tutacak ve egzersizi destekleyecek besinleri içeriyor.”
Guatemala’daki Yaşlanma ve Metabolizma Araştırmaları Merkezi’nde beslenme araştırmacısı olan Gabriella Montenegro, bu tavsiyenin çocuklar için de geçerli olduğunu söylüyor.
Montenegro araştırmasında, düzenli olarak meyve ve sebze tüketen çocukların daha iyi su içtiği sonucuna ulaştı. Ayrıca dehidrasyon (susuz kalma) riski yüksek olan çocukların ve yaşlıların daha fazla meyve ve sebze yemesini tavsiye ediyor.
Karbonhidrat tüketiminin aslında suyun vücuda emilimini yavaşlatacağını ve içtiğimizi korumamıza yardımcı olacağını söyleyen Killer ise şöyle devam ediyor:
“Yapılması gereken en basit şey, yemekle birlikte su içmektir; çünkü bu, vücudun sıvıyı yavaşça emmesini ve tutmasını sağlayarak zarlardan geçmesine izin verir. Böylelikle su doğrudan mesaneye gitmek yerine idrar üretiminde artışa neden olur ve size su takviyesi yapmak için olması gereken yere ulaşır.”
Kafeinli içeceklerin etkisi
Vücuda su takviyesinde başka bir yol da çay ve kahve içmektir. Kimileri kafeinli içeceklerin vücudu susuz bırakmasından endişe ediyor ancak bu yalnızca yüksek dozda kafein içtiğimizde ve yeterince su almadığımızda geçerli bir durum.
Maughan bu durumu, “Kafeinli içecekler vücudun daha fazla idrar üretmesini sağlar. Ancak aynı zamanda su da içerirler. Bu da genellikle kafeinin yok ettiği sıvıdan daha fazlasını içerir” diyerek açıklıyor.
Aslında Maughan, çay ve kahvenin su içmenin iyi bir yolu olduğunu çünkü zevk aldığımız bir şeyden daha fazla içeceğimizi belirtiyor.
Eğer içen kişi buna alışmışsa bazen yüksek dozda kafein bile su kaybına neden olmaz. Düzenli kafein tüketen insanlar kafeinin idrar söktürücü etkisine daha az duyarlıdır. Killer 2014 yılında kahve içen 50 erkekle yaptığı bir çalışmada, üç gün boyunca günde dört fincan kahve içmenin, eşdeğer miktarda su içme ile aynı düzeyde hidrasyon (vücudun su ihtiyacını karşılama) sağladığını buldu.
“Kahve günlük sıvı gereksinimlerine katkıda bulunur ve düzenli kahve içen insanlarda ise böbrekler kahveden elde edilen sıvıyı tutmak için uyum sağlar” diyen Killer şöyle devam ediyor:
“Makul miktarda kahve veya çayın, düzenli kafein tüketen insanları susuz bırakması için ortada hiçbir sebep yok.”
Vücutta yeteri miktarda suyu tutabilmek, yalnızca ne içtiğimize değil, onu nasıl içtiğimize de bağlıdır. Jeffries, vücudun günlük yaşamın bir parçası olarak azıcık su kaybı ile aşırı su alımı arasında gidip geldiğini ve su kaybını ancak belirli bir seviyeye ulaştığında fark ettiğini söylüyor. Bu noktada ise sıvı almak için ideal an çoktan geçmiş olabilir.
Jeffries, bununla mücadele etmek ve hidrasyon seviyemizi korumak için gün boyunca su içmeyi tavsiye ediyor. Tek seferde çok fazla sıvı tüketmek, önce su ihtiyacımızı karşılasa da, sonra vücuttan daha fazla suyun geçmesine ve idrar olarak çıkmasına neden olabilir.
Killer, “Bir litre su içmek mesaneyi çabucak bunaltır. Bu sizin su ihtiyacınızı aslında karşılamaz. İdrarınız temiz olabilir ama bu hidrasyon durumunun bir işareti değildir” diyor.
Sporcuların elinde daha iyi imkanlar varmış ve pek çoğumuzun elinde yalnızca su kalmış gibi düşünebilirsiniz. Ancak uzmanlar, suyun küçümsendiğini savunuyor.
Suyun genellikle unutulan bir besin olduğunu savunan Killer şöyle devam ediyor:
“Ücretsiz, sağlıklı ve dişlerimize zarar vermiyor.”
Montenegro ise hidrasyonun son birkaç yıldır çok fazla araştırmalara konu olmadığını ancak sandığımızdan daha fazlasının olabileceğini söylüyor.
“Su önemli olmaktan çıktı. Ama çok önemli bir besin” diyen Montenegro sözlerini şu ifadelerle sonlandırıyor:
“Eminim hidrasyon meselesiyle ilgili henüz araştırılmamış çok daha fazla metabolik şey vardır.”