Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu’ndan ayrılmasıyla gündeme gelen Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap ile KLİMİK Derneği Genel Sekreteri ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, koronavirüste normalleşme sürecine ilişkin dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.
Birgün’den İsmail Arı imzalı habere göre, Prof. Dr. Alpay Azap, toplumda oluşan yanlış algı ve yoğunluk nedeniyle Bilim Kurulu’ndan ayrıldığını söyledi. Açılma sürecinde geçen yıl yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini vurgulayan Azap, “Aynı anda her yer açılmamalı ve mutlaka kademeli açılma olmalı. Bölgesel olarak her ilin hatta her mahallenin verileri kontrol edilmeli. Yerellerde hasta sayısı, virüsün bulaşma dinamikleri, kimlerin daha çok virüsten etkilendiği, kimlerin daha çok virüsü bulaştırdığını tespit ederek açılma adımları atılmalı” dedi.
“BİLİM KURULU’YLA İLGİLİ YANLIŞ BİR ALGI OLUŞTU”
Bilim Kurulu’ndan neden ayrıldınız? tehdit mi edildiniz?
Tehdit edilme gibi bir durum söz konusu değil ve öyle bir şey olamaz. Salgının başlangıç döneminde salgına ve hastalığa dair çok fazla bilinmezlik vardı. Salgının başında da bu konuda çok etkili bir biçimde çalıştık hakikaten. Deyim yerindeyse gece gündüz çalışarak rehberler hazırladık ve çok iyi işler çıkarıldı. Türkiye’nin her yerinde salgına karşı ne yapılması gerektiği belirlendi.
Örneğin, Covid-19 olan bir hasta diyalize ve ameliyata nasıl alınacak sorularının cevapları belliydi. Covid-19 tanısı nasıl konulacak? Hastaya nasıl tedavi uygulanacak? Bunların yanıtlarını belirlemek kolay değildi ve gece gündüz çalışılarak bu yanıtlar oluşturuldu.
Salgının toplumda yönetimi sosyal, ekonomik ve psikolojik boyutları olan bir şey ve o zaman bizim bilgimiz yeterli olmuyor. Salgın yönetiminin yetkisi ve sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’nın ve diğer idari yetkisi olan kurumların sorumluluğunda. Bu normal; ama toplumda bilim kurulu ne derse o yapılıyor algısı oluştu bu süreçte.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu yönde ifadesi olunca insanlar uçakta, otobüste kaç kişi olacağından kuaförlerin kapanmasına kadar birçok konuda Bilim Kurulu karar veriyor sandı.
Geçtiğimiz ekim ayında ikinci dalga başladı salgında. Hastanede de çok yoğundum ve çok fazla hastam olduğu için eve gidemez durumdaydım. Ben de saha tarafında, hastane tarafında daha faydalı olabileceğimi düşündüm. Sahada çalışmak benim için daha motive edici olduğundan kendimi orada konuşlandırdım. Bir tehdit veya tartışma nedeniyle ayrılmadım yani.
TTB ve sağlık meslek örgütleri, Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile salgına dair görüşemediğini belirtiyor. Randevu taleplerine yanıt verilmiyor ve il pandemi kurullarına da alınmıyorlar. Bu yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz?
Bizler hep ‘Sağlık çalışanlarının temsilcileri olan örgütler de Bilim Kurulu içerisinde yer alırsa salgını yönetmek daha kolay olur’ dedik. Bilim Kurulu’nu oluşturmak Sağlık Bakanlığı’nın yetkisinde ve bize ‘Onlarla hep iletişim halindeyiz’ dediler. Böyle söylediklerinde de bize düşecek bir söz kalmıyor haliyle.
VAKA SAYISI İSTEDİĞİMİZ SEVİYEYE KADAR DÜŞMEDİ
İktidarın tam kapanma dediği ama uzmanların genişletilmiş kısıtlama dönemi diye ifade ettiği 17 günlük süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben halk sağlığı uzmanı değilim ama Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) pandeminin aşamalarına dair önerdiği farklı reçeteleri var. Pandeminin yüksek olduğu ülkelerde tam kapanmanın hangi koşullarda, hangi sektörlerde, nasıl yapılması gerektiğine dair bilimsel açıklamalar var. Bizdeki son kapanma ise buna denk gelmedi. Bizim gibi çok yüksek vaka sayılarına sahip, derece olarak en yüksek riskli ülkelerde zorunlu alanların dışında her yerin kapanması lazımdı. Çeşitli gerekçelerle bu yapılamadı ama bu kapanmanın da faydasını gördük. Vaka sayıları düşse de bizim istediğimiz seviyeye kadar düşmedi. Vaka sayılarının 100 binde 100’ün, hatta mümkünse 50’nin altına düşmesi gerekiyor ki daha fazla normalleşebilelim.
“DSÖ EN BAŞINDAN BERİ ‘TEST TEST TEST’ DİYOR”
Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre günde 200 bin civarında test yapılıyor. Salgını kontrol altına almak için bu sayı yeterli mi? Ne kadar test yapılmalı?
Türkiye’nin test kapasitesi çok yüksek ama test stratejisi sadece başvuranlara test yapılması yönünde. DSÖ en başından beri ‘test test test’ diyor. Birçok kişi semptom göstermeden, hasta olduğunu bilmeden toplum içinde geziyor. O kişileri yakalayıp izole etmek önemli. Gerçek bir filyasyon yapılırsa, pozitif olanların o virüsü nereden aldığı tespit edilirse virüsün yayılması engellenebilir. Araştırmalara göre Covid-19 hastalarının yüzde 80’i virüsü semptom gösteren kişilerden almış. Yüzde 20’sine ise belirti göstermeyenler bulaştırmış.
Filyasyonun sadece ilaç dağıtım ağına dönüştüğü söyleniyor. Filyasyon nasıl yapılmalı?
Filyasyon ekipleri gece gündüz çalışıyorlar. Sağlık Bakanlığı, yüzde 99 gibi bir filyasyon oranına sahip olduğumuzu söylüyor. Ancak yapılan şey sadece temaslı taraması yapmak ve ilaç vermek. Filyasyon denen şey bu değil. Filyasyon, hastanın o virüsü nereden aldığının tespit edilmesi için detaylı bir araştırmayı içeriyor.
“HAZİRANDA BİRDEN DEĞİL YAVAŞ YAVAŞ AÇILMALIYIZ”
1 Haziran’da tedbirlerin büyük oranda kaldırılacağı açıklandı. Açılma nasıl olmalı?
Geçen seneki gibi olmamalı, birden bire her yer açılmamalıyız. Mutlaka kademeli açılma olmalı. Bölgesel, her ilin hatta mahallenin verileri kontrol edilmeli. Hasta sayısı, virüsün bulaşma dinamikleri, kimlerin daha çok etkilendiği, kimlerin daha çok virüsü bulaştırdığı bilinmeli. Yerelde bu işin kontrolü hem en kritik hem de en zor olan. Bunu yaptığınız zaman tüm ülkeye aynı kuralı dayatmamış olursunuz.
Örneğin, bir şehirde vaka sayı yüz binde 10’sa ama Türkiye’de yüz binde 120’yse o şehirde okullar açılmalı. Yerelden elde edilecek verilere göre o yerele özgü tedbirlerin o yerele özgü süreler boyunca hayata geçirilmesi lazım. Mesela yaz aylarında tatil beldelerine doğru bir hareketlilik ve göç olacak. Tatil şehirlerinde alınacak önlemler ile öğrenciler, memurlar gittiği için boşalan büyükşehirlerde alınacak önlemlerin aynı olmaması gerekiyor. Kademeli, yavaş yavaş, tüm verileri yakından ve yerelleri dikkatle izleyerek açılma adımları atılmalı.
Kalabalık cenazeler, kongreler ve pandemi kurallarına uymayan bakanlar da çok tartışıldı. Bu görüntüler toplumu nasıl etkiledi?
Rol model olmak ve doğru örnek olmak çok çok önemli. Elbette ki bu görüntülerle doğru örnek olunmuyor. Bu görüntüler karşısında yurttaşlar ‘demek ki hastalık o kadar riskli bir şey değilmiş’ diyor. Pandemiyi yönetmek kolay değil ve hayatın birçok noktasında özveride bulunmak gerekiyor.
Gelecek günlerde daha tehlikeli mutasyonlarla karşı karşıya kalabilir miyiz?
Daha tehlikeli mutantlar, varyantlar çıkabilir. Yeni varyantların ortaya çıkmasının tek nedeni, virüsün çoğalmaya devam etmesi. Virüs çoğalmaya devam ediyor ve daha da farklılaşmış bir virüs, varyant karşımıza çıkıyor. Hasta sayısını olabildiğince azaltmalıyız, azaltamadığımızda da yeni varyantlarla karşı karşıya kalabiliriz. Hatta elimizdeki aşılar da yeni varyantlara karşı yeterince etkili olmayabilir ve yeni aşı yapmak zorunda kalabiliriz. Eğer insanlık salgının en başında çok sıkı bir kapanma uygulasaydı, Çin’e benzer bir şekilde, bu varyantlar ortaya çıkmayacaktı.
HAZİRAN AYINDA DA TEMKİNLİ OLMAK ZORUNDAYIZ
Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz da sorularımızı yanıtladı. Yavuz, yaz aylarında 120 milyon doz BioNTech aşısı yapılırsa ekim ayında rahat bir nefes alınabileceğini, çok fazla aşı yapan ülkelerde olduğu gibi yurttaşların maskelerini çıkararak gezebileceğini söyledi.
Açılma dönemi nasıl olmalı?
Kapanmanın etkisini gördük. Her önlem aslında bir miktar enfeksiyon oranını azaltıyor. Şu anda İstanbul’da belirgin bir azalma var. Covid-19 ‘a ayrılan yataklar azaldı. Yeterince aşı yapmadığımız için şu an tekrar açılırsak geçtiğimiz mart ayındaki gibi tekrar vaka sayısında bir artışla karşı karşıya kalabiliriz. O nedenle haziran ayını biraz daha yavaş açılarak geçirebiliriz. Kongreler, kalabalık toplantılar ve düğünler için önümüzdeki ay çok erken. Haziran ayını biraz daha dişimizi sıkma ayı olarak görmeliyiz. Aşıların büyük oranda 15 Haziran’dan sonra geleceği söyleniyor.
“AĞUSTOSTA ÜÇÜNCÜ DOZLAR YAPILABİLİR”
Üçüncü doz için yerli aşı mı kullanılacak? Üçüncü doz aşılar ne zaman yapılacak?
Yerli aşının daha faz-3 çalışmaları yapılıyor, bunlar yılsonunda anca kullanılabilir diye tahmin ediyorum. Onun dışında da çok fazla aşı anlaşması yapıldı. Sinovac aşısı olanlarda daha erken hatırlatma dozları yapılması ve altıncı ayda üçüncü doz aşının yapılması gerekebilir. Üçüncü doz aşıların analizleri yapıldıktan sonra ağustos ayı gibi yapılması gerekebilir. Şu anda aşılamada yavaşız. İstediğimiz seviye bu değil. BioNTech aşısının aile hekimliklerinde de yapılacak olması, bu yaz aşılama çalışmalarında bizi çok rahatlatacak.
HANGİ AŞIYI OLACAĞINIZI DOKTORUNUZA DANIŞIN
Toplumda aşı konusunda bir kafa karışıklığı var. Birçok yurttaş ‘hangi aşıyı olmalıyım?’ diye soruyor. Kim hangi aşıyı olmalı?
Dünyada çok fazla aşı çeşitliliği ortaya çıktı ve haliyle kim hangi aşıyı olacak diye bir kafa karışıklığı oluştu. Bugüne kadar dünya genelinde 1 milyardan fazla insan aşılandı. Bu aşıların hepsi güvenli ve hiçbirinin ciddi yan etkileri yok. Sadece aşının etkileri arasında farklar var. Kimisi biraz daha az etkili, kimisi daha fazla etkili ama hepsi etkili. Tüm aşılar yüzde 70’in üzerinde ağır hastalığı önlüyor. Bazıları yüzde 90’ın üzerinde hastaneye yatışı, ölümü ve ağır hastalığı engelliyor. Bu yüzden hangi aşıya önce ulaşırsak onu olmalıyız.
Ancak, bazı grupların bazı aşıları olmasında daha fazla fayda oluyor. Örneğin bağışıklık sistemi biraz zayıf olan birisinin daha yüksek koruma sağlama potansiyeli olduğu için BioNTech gibi mRNA aşısı olmasında fayda var. Ya da ileri yaştaki birinin inaktive virüs aşısındansa mRNA aşısı olmasında fayda var. Yurttaşlar doktorlarına danışsınlar. Kanser hastaları, romatizmal hastalığı olanlar ‘ne zaman, hangi aşıyı olayım’ diye sorsunlar doktorlarına. Tedavilerine göre aşının zamanlaması da oldukça önemli.