Doç. Dr. Abdulkadir Özgür, işitme kaybında erken teşhis ve cihaz kullanımının önemine işaret ederek, “Maalesef ülkemizde işitme cihazı kullanımı bir eksiklik gibi görülüyor. Kişi görmemeye başlayınca gözlük takıyor, yaşam kalitesini artırıyor ancak işitme cihazından uzak durmaya çalışıyor. İşitme cihazına kayıp başladığı andan itibaren ne kadar erken başlayabilirsek, işitme siniri ve beynimizdeki işitme merkezi o kadar iyi uyarılıyor” dedi.
Özgür, işitme kaybının belirtilerinin yaş gruplarına göre farklılık gösterdiğine değinerek şu bilgileri verdi:
“Ülkemizde yeni doğan işitme tarama programımız var. Amaç, çocukların 3-6 aya kadar işitme kaybı tanılarının konulması ve bunun rehabilitasyonunun sağlanması. Çocuğun annesi, babası da fark edebiliyor. İşitme kaybı çocuklarda özellikle okul döneminde akademik gelişmede gerilik, akran ilişkilerinde zayıflama ve aileyle olan ilişkilerde kopma, içe kapanıklık olarak değerlendirebileceğimiz bulgularla karşımıza geliyor.
Yetişkinlerde en büyük sorun, kişinin işitme kaybının olduğunu kabullenmemesi. Hastaların çoğu bize çocuğu veya eşiyle geliyor. Yakınlarında gözlemledikleri durumu ‘Duymuyor’, ‘Televizyonun sesini daha çok açıyor’, ‘Artık eskisi kadar arkadaşlarıyla aynı ortama girmek istemiyor.’ diye açıklıyorlar. İşitme kaybı çocuklarda özellikle okul döneminde akademik gelişmede gerilik, akran ilişkilerinde zayıflama ve aileyle olan ilişkilerde kopma, içe kapanıklık olarak değerlendirebileceğimiz bulgularla karşımıza geliyor. Yetişkinlerde ve ileri yaşta işitme kaybı sosyal çevreden uzaklaşma, depresyon hatta buna bağlı demans gibi daha ileri nörolojik hastalıklara bile yol açabiliyor.”
Özgür, işitme kaybının derecesine ve tipine göre çeşitli rehabilitasyon yöntemleri bulunduğuna işaret ederek, “Maalesef ülkemizde işitme cihazı kullanımı bir eksiklik gibi görülüyor. Kişi görmemeye başlayınca gözlük takıyor, yaşam kalitesini artırıyor ancak işitme cihazından uzak durmaya çalışıyor. İşitme cihazına kayıp başladığı andan itibaren ne kadar erken başlayabilirsek, işitme siniri ve beynimizdeki işitme merkezi o kadar iyi uyarılıyor.” diye konuştu.
“CİHAZI İHTİYACI OLANLARIN YÜZDE 20-30’U DÜZENLİ OLARAK CİHAZINI KULLANIYOR”
İşitme kaybı tanısı konulduğunda hastanın cihazı kullanmaya başlamasının uyumu kolaylaştırdığını anlatan Özgür, şunları söyledi:
“‘Nasıl olsa ben bunu ileride kullanırım’ deyip 5 yıl sonra kullanmaya başladığı zaman artık işitme siniri ve beyindeki işitme merkezi eskisi kadar fonksiyonel olmadığı için duyduğu sesi anlamlandıramamaya başlıyor. Bunun sonucunda da hasta cihazı kullanmamaya başlıyor. Kanserde nasıl erken teşhis hayat kurtarıyorsa, işitme kaybında da öyle. Ne kadar erken teşhis edebilir ve ona uygun işitme rehabilitasyonu sağlayabilirsek, o kadar iyi sonuç alıyoruz. Bu insanların sosyal ortamı düzeliyor, insanlarla olan ilişkileri gelişiyor ve normal hayatına devam edebiliyor. Cihazı kullanmadığı veya işitme kaybını kabullenmediği zaman kişi, toplumdan uzaklaşıyor, yalnızlaşıyor, sosyal ilişkileri zayıflıyor ve yaşlılığa bağlı görülen nörolojik hastalıklar daha erken ortaya çıkmaya başlıyor.”
Doç. Dr. Özgür, “Türkiye’de 60-70 yaştan sonra neredeyse yüzde 60 oranında işitme kaybı var ve bunların birçoğu işitme cihazı kullanmak zorunda. Şu anda toplumda işitme cihazı ihtiyacı olanların yüzde 20-30’u düzenli olarak cihazını kullanıyor. Cihaz kullananların dışında kalanların yüzde 50’ye yakınında cihazı var ama düzenli bir şekilde kullanmıyor veya kullanmak istemiyor. En büyük handikaplardan biri ‘Ben bu cihazı kullanırsam işitme kaybım artar mı? Kulağım tembelliğe alışır mı?’ korkusu. Böyle bir şey yok. Cihaz ne kadar erken kullanmaya başlar ve ne kadar çok kullanırsak işitme sinirimiz ve beynimizdeki işitme merkezi o kadar sağlıklı kalacak ve işitme cihazından daha uzun süre fayda görebileceğiz.” dedi.
‘ÇOCUKLAR İŞİTME CİHAZINA ÇOK GÜZEL ALIŞIYOR’
Başlangıçta fiziksel zorlukları olmasına rağmen 1-1,5 ay düzenli kullanımın ardından hastaların çoğunun cihazdan vazgeçemediğini belirten Özgür, şunları kaydetti:
“Çocuklar işitme cihazına çok güzel alışıyor. Sabah kalkınca hemen işitme cihazını takıyor, sesi daha iyi duyduğu ve hayata daha iyi bağlandığı için. Yetişkinlerde bu konuda biraz zorluk yaşıyoruz. İşitme 40-50 yaşından sonra giderek azalıyor, bu doğal bir süreç. İşitme kaybı fark ettiğimiz anda, kalabalıkta insanların konuşmalarını anlayamadığımız anda mutlaka doktor kontrolüne gitmemiz ve doktor uygun görüyorsa işitme testi yaptırmamız gerekiyor. İşitme kaybı olan hastaların mutlaka işitme cihazı kullanması gerekiyor çünkü işitme kaybının erken rehabilite edilmesi işitme sistemini sağlıklı kullanabilmemiz açısından çok önemli. Sağlıklı şekilde ne kadar uzun süre işitme cihazı kullanılırsa bu konuşmaya da duymaya da olumlu anlamda yansıyor.”
“27 DİLDE ÇEVİRİ YAPAN CİHAZ DAHİ VAR”
İstanbul İşitme Cihazları Satıcıları Derneği (İŞİTMER) Başkanı E. Arslan Arslan, işitme engelinin diğer engellere göre daha sinsi olduğunu belirterek, ABD’de yapılan bir çalışmaya göre işitme engeli yaşayan bir kişinin bunu fark ettikten 7,5 yıl sonra doktora gittiğini, Türkiye’de ise sürenin 10 yıl olduğunun tahmin edildiğini aktardı.
Televizyonun sesini artırmanın işitme kaybında önemli bir gösterge olduğuna dikkati çeken Arslan, “Erken tanı, erken kabullenme ve erken cihazlanma çok önemli. Kişiler 10 yıl sonra geldiğinde en büyük sorun şu; geçen 10 yılda işitme merkezinde bazı bölgeler silindiği için cihazı taktığımızda silinen o bölgeyi kişilerin bir kısmı uğultu, gürültü olarak duyduğu için cihazı takmak istemiyor.” dedi.
Arslan, işitme kaybı yaşayan kişilerin cihaz kullanımında tereddüt ettiğini dile getirerek, “İşitme cihazlarının boyutu 1-2,5 santimetre olmasına rağmen kişiler bunun görünmesi nedeniyle takmak istemiyorlar. 80-90 yaşındaki bir insan bile ‘Gözükmeyen cihaz var mı?’ diye soruyor” diye konuştu.
İşitme cihaz teknolojisindeki ilerlemeye değinen Arslan, sözlerini şöyle tamamladı:
“100 yıl önce çeşitli materyallerden, hayvan boynuzunu andıran ve karşısındaki kişiyle konuşurken kulağında tutarak 15 desibel sesi artıran işitme cihazları kullanılıyordu. Daha sonra analog cihazlar yapılmaya başlandı. 1992’de ilk dijital programlı işitme cihazı üretildi. İşitme cihazının programlı ve dijital olmasının önemi, kulağın görevini yazılımla halletmesi. Bu cihazlar her gün gelişiyor. 2013’te yeni bir teknoloji bulundu. Bu teknoloji sayesinde televizyonla bağlantı, telefonla bağlantı ve multimikrofon dediğimiz toplantı ortamında ve 30 metreye kadar ses aktarma gibi ek aksesuarlarla kişiler anlamalarını kolaylaştırıyor. 27 dilde çeviri yapan cihaz dahi var.”