Ama gördüm ki bu kez Can Ozan tek tabanca takılmış ve tamamı kendine ait 8 parçayı (ki bunların üçü enstrümantal) tek başına seslendirmiş (tabii geri vokaller mevcut, kimsenin hakkını yemeyelim). Tok sesi, dingin tarzı ve dinleyeni çabucak kavrayan şarkılarıyla daha adından çokça söz ettireceğine inandığım Can Ozan ile son albümü vesilesiyle yazılı bir söyleşi yaptık.
– Albümün yaratım sürecinden başlayalım mı? Belli ki pandemi sürecinde kaydedilmiş bir albüm, ama bazı şarkıları daha önceki yıllardan hatırlıyoruz, “Toprak Yağmura” gibi. Ne zamandır üzerinde çalışıyorsunuz albümün ve kimlerle, nasıl çalıştınız?
Albümü Erekli-Tunç stüdyosunda kaydettik. Oranın benim için ayrı bir yeri var çünkü küçükken bol bol dinlediğim sanatçıların albümlerinin kaydedildiği yer Erekli-Tunç. Aranje, Kayıt ve mix aşamasında Mert Kasap ile çalıştık. Davulları ilkokuldan beri dostum olan Ertuğrul Biber, bas gitarları Buğra Ortakçı çaldı. Perküsyonda Velican Sagun, sololarda Onur Taşkan eşlik etti. Şarkıları yazmam yaklaşık bir seneden fazla sürdü. Hatta kayıt aşamasındayken bir iki şarkının sözlerini kökten değiştirdim.
– Önceki yıllarda başka sanatçılarla yaptığınız düet parçalar çok ilgi çekmişti. Bu albümde böyle bir düet yok, bunun özel bir sebebi var mı?
Başka insanlarla ortak projeler üretmeyi seviyorum. Müziğin birlikte yapılabilen bir sanat dalı olması çok hoşuma gidiyor. Ancak biraz fazla düet yaptığımı düşündüm açıkçası. Bı albümün benim yalnız başıma kimliğimi yansıtmasını istedim.
Duman, Teoman ve Bob Dylan…
– Şarkılarınızı kendiniz yazıyor ve kendiniz besteliyorsunuz. Kendinize has üslubunuz bir hayli beğeniliyor. Siz kendinizi nerede görüyorsunuz, müzikte hangi geleneğin izini sürüyorsunuz örneğin, hangi sanatçılar sizin kutup yıldızınız?
Ben Duman, Teoman, Mor ve ötesi gibi sanatçıları severek ve dinleyerek büyüdüm. Yabancı olaraksa Radiohead, Bob Dylan, Prodigy, Eminem, Metallica, System of a Down ve benzeri bir çok tarzdan sanatçıdan etkilendim. Bütün bu müzisyenlerin müziğimde etkisi olduğunu düşünüyorum. Müzikte hangi geleneği sürdürüyorsunuz sorusuna cevap olarak kendimi halk ozanı geleneğinin post-modern bir versiyonu olarak gördüğümü söyleyebilirim belki.
– “Hem mafya hem emekçiyim / Ahlakına ben bekçiyim”… “Düşman Benim” adlı şarkınız çarpıcı sözleriyle dikkat çekiyor. Nereden geldi ilhamı bu şarkının? Sözlerin altında ne gibi anlamlar gizli, ya da kimlere mesajlar gidiyor?
Aslında bu şarkı günlük yaşamda herkesin bütün sorunların kaynağı olarak suçladığı kötücül bir düşman karakterinin ağzından yazıldı. Filmlerde olduğu gibi gerçek hayatta da dünyadaki büyük problemlerden sorumlu tutulan antagonist karakterler vardır. Bu bir politikacı olabilir, bir millet veya ülke olabilir. Tamamen soyut kişilikler veya kurumlar olabilir. Şarkıdaki kötü karakter sorumluluğunu kabul ediyor ve bunun hakkı olduğunu savunuyor. Ben aslında gerçek kişi ve kurumları düşünerek yazmadım bu şarkıyı ama dinleyince ister istemez akla bazı kişilerin gelmesi çok düşündürücü.
SUSURLUK’A OTOSANSÜR
– Şarkının video klibi de ilginç. Kiralık bir katili oynuyorsunuz ama sonunda tüm onun da kimliği farklı bir görünüme bürünüyor… Klipte ne anlatmak istediğinizi merak ediyoruz doğrusu..
Aslında ava giderken avlanan bir kiralık katilin öyküsü bu. Klibin konusunu oluştururken Susurluk olaylarından etkilenmiştim. Klipte de belirli referanslarla değinmeyi düşündüm ancak ülkemizdeki ifade özgürlüğüne çok güvenmediğim için kendime otosansür uygulayıp bu referanslardan vazgeçtim.
– Albümle aynı adı taşıyan “Kapalı Perdeler” albümde öne çıkan bir diğer şarkı. Aşk gerçekten bir savaş mı sizce, ve öyleyse neden?
Bence tüm insan ilişkileri bir nevi soğuk savaş özelliği taşıyor. Çünkü insan istekleri ve beklentileri sonsuz. Bu da ister istemez bazı çarpışmaları beraberinde getiriyor.
– Bir yılı aşkın süredir devam eden pandemi yüzünden müzik sektörü ve özellikle de sahne emekçileri (müzisyenler başta olmak üzere) büyük darbe aldı. Siz nasıl geçiriyorsunuz bu süreci?
Ben pandemiyi evde şarkı yaparak ve kaydederek geçirdim diyebilirim. Kitap okumaya çalıştım, bol bol dizi izledim. Spotify gibi streaming servisleri ve canlı yayın konserleri sayesinde hayatta kaldım bu süreçte.
‘SANATÇIYA PSİKOLOJİK DESTEK DE ŞART’
– Devletin de pek yardımı olmadığını görüyoruz bu süreçte. Sanatçılar nasıl ayakta kalacak, sizce bu dönem nasıl bitecek? Bir yandan intihar eden müzisyenlerin sayısı da gitgide artarken sizce atılacak adımlar neler olmalı (ya da olmalıydı?)
Sanatçılar bence ruh yapıları gereği depresyona yatkın insanlar. Bu tarz negatif toplumsal olaylar da en çok yaratıcı ve içe kapanık insanları etkiliyor. Devletin sanata ve sanatçıya destek verirken daha verimli bir yapı kurması gerekiyor. Psikolojik desteğin daha etkin bir biçimde sağlanması gerekiyor.
– Online konserlere nasıl bakıyorsunuz? Olacak mı albüm sonrası böyle konserleriniz?
Online konser hayatımıza çok yeni girdi. Sponsorlu online konserler ekonomik olarak verimli bir model olduğu için müzik endüstrisinin ayrılmaz bir parçası olacaktır diye düşünüyorum. Amacımız aslında fiziksel konserleri ön planda tutmak ancak şartlar gerektirdikçe online konserlerimize devam edeceğiz.
Dinlemekten hiç sıkılmadığınız 5 albümü sorsam?
6 olsun…
Radiohead – “In Rainbows”
Bob Dylan – “Bringing It All Back Home”
Duman – “Belki Alışman Lazım”
mor ve ötesi – “Dünya Yalan Söaylüyor”
Prodigy – “Fat of the Land”
Metallica – “Black Album”