Sosyal medya kullanımının hızla artmasıyla birlikte kullanıcıların kendi dijital kanalları ve online yayınlar da gündemimizi daha fazla meşgul etmeye başladı. Bu noktada özellikle Türkçe’nin yanlış kullanımı ve yanlış telaffuzlarla çok sık karşılaştığımızı ve gençlerin de bu durumdan etkilendiğine dikkati çeken Prof. Dr. Osman Bülent Yorulmaz, TV. dizilerinde de birçok kelimenin yanlış telaffuz edildiğini vurgulayarak oyuncuların eğitim alması gerektiğini söyledi.
‘TELAFFUZ HATALARI KÜLTÜR EKSİKLİĞİNDEN KAYNAKLANIYOR’
Sosyal medyada, dizilerde ve haber kanallarındaki Türkçe telaffuz hatalarının bir kültür eksikliğinden kaynaklandığının altını çizen Yorulmaz, “Biz, az okuyan bir toplumuz ve bu yüzden kelimeleri öğrenemiyoruz. Bunun eğitimini de almıyoruz. Eğitimini almadığımız için de yanlışlar yapıyoruz. Diksiyon, güzel konuşma sanatıdır. Eğer siz bu alanda bir eğitim almadıysanız, düzgün, hatasız konuşamazsınız. Çok basit bir örnekle; sanat derken kelimeyi doğru söylemiyoruz, vurgu ikinci hece üzerine gidiyor, halbuki kelimenin aslında san’at biçiminde, üstte kesme işareti var. Bu kesme işareti kalktığı için kelimede vurgu yer değiştirdi. San’at diye vurguluyorum. Örneğin, pandemi nedeniyle televizyonlara yansıyan ‘vaka’ kelimesi var. Vaka derken, a harfini uzatarak söylüyorlar (vaaka). Bu yanlıştır. Çünkü aslı vak’adır; ama çok kuvvetli vurgulamamak lazım. Yani, iki “a” yı da kısa söylemek gerekir en azından. Bizim bugün, dilimizde Osmanlı Türkçesi döneminden kalma kullandığımız pek çok kelime var. Maalesef biz, bu kelimeleri yanlış telaffuz ediyoruz. Bunları düzeltmiyorlar, düzeltemiyorlar. Fakat düzeltmeleri lazım, kelimeleri yanlış söyleyemeyiz” dedi.
‘ÇOCUKLAR ANADOLU AKSANINI KULLANMAYA BAŞLADI’
Dizilerde yapılan yanlışlar hakkında konuşan Yorulmaz, “Bugün tarihi dizilerde, döneminin kelimelerini kullananlar yanlış yapıyorsa, eğitimini almak mecburiyetindeler. “Kavî” yerine “kâvi”(kuvvetli), “tazminat” yerine “tanzimat” diyemezsiniz. Bu tür diziler için mutlaka bir dil uzmanından yardım almak gerekir. Televizyonu, tiyatroya benzetebiliriz. Bugün tiyatroya gitmiyoruz. Zaten tiyatro da çok azaldı ve televizyon nedeniyle câzibesini de kaybetti. Bizim gençliğimiz tiyatrolarla geçti. Bundan 150-200 yıl önce Namık Kemal, tiyatro; eğlencedir ama eğlencelerin en faydalısıdır demişti. Bunun nedeni de dünyanın en büyük hatiplerinin tiyatrodan yetişmesidir. Tiyatro hem kulağa hem de göze hitap ediyor. Bir çocuk neyi seyrediyor? Televizyonu seyrediyor. Bir zamanlar televizyonlarda, Anadolu aksanı yasaklanmıştı. Bugün seyrettiğimiz dizilerde, çok fazla Anadolu aksanı var. Çocuklar da maalesef bu aksanı kullanmaya başladı” ifadelerini kullandı.
Yorulmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anadolu aksanı bizim dilimiz. Anadolu ağızlarımız. Onları tabii ki yok farz edemeyiz. Onlar, Türkçe’nin bir güzelliğidir. Fakat ‘geliyi’, ‘gidiyi’ olur mu? Bunlar çok fazla vurgulanıyor. Geliyor, gidiyor demek varken, biz ‘r’ harfini telaffuz etmek isterken, ‘bi’ değil ‘bir’ diyeceğiz derken herkes bu aksanı izliyor ve maalesef etkileniyor.”
‘TÜRKÇE KELİMELERİ ÇIKARTTIK’
Gençlerin, batıdan gelen kelimelere yöneldiğini ve birçok kelimeyi kısaltarak kullandığını da kaydeden Yorulmaz, “Batıdan gelen kelimeler de var. Kişi, ‘bro’ yazıyor. Bro ne demek? ‘Brother’ (erkek kardeş) kelimesinin kısaltılmışı. Kardeş nereye gitti? Bu kelimeler neden benim dilimden çıktı? Türkçe kelimeleri çıkarttık. İşte bunlar, gençlerin diline yerleşmiş vaziyette. Tüm bunların sebebi, ortaokul ve liselerde verilen kültür derslerinin yoksunluğu. Öte yandan eğitim sisteminin, öğrenciyi tamamen test çözmeye yöneltmesi. Lise sonda öğrenci sadece test çözüyor. O kadar mekanikleşiyor. Düşünmeyen insan, insan değildir” diye konuştu.
‘ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ 300-400 KELİME İLE KOMPOZİSYON YAZIYOR’
Üniversite öğrencilerinin kelime hazinesinin eksikliğine dikkati çeken Yorulmaz, “Bir öğrenciye kompozisyon yazdırın. Bakalım bir paragraf yazabiliyor mu. Öğrenci kaç kelime kullanıyor. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) raporuna göre üniversite öğrencileri 300-400 kelime kullanarak yazıyorlar. Daha fazlası yok. Bu nedenle bazı yazarlarımızı okurken sıkılıyorlar. Yaşar Kemal’i, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı okuyamıyorlar. Yaşar Kemal’in kelime hazinesi 2 bin 500. Tanpınar’ınki ise 4 bin. Nasıl okuyacak? Roman oku deyince, sıkılıyor çocuk. ‘Okuyamıyorum hocam’ diyor. Okuyamaz tabii. Çünkü kelime bilmiyor yani bu kelimeler yabancı değil, Türkçe, ama derinliği, üslubu, anlamı çözemediği için okuyamıyor” dedi.
Yorulmaz, sözlerini şöyle noktaladı:
“Ben gençlere kabahat bulmuyorum. Onlar öğrenmeye çok hazır. Bir şey söylediğinizde çok mutlular. Açıklar, her şeyi öğrenmek istiyorlar. Ne söylerseniz, ondan büyük bir keyif alıyorlar. Hatta şaşkınlıklarını da gizlemiyorlar. “Nasılsın?”diyince, “iyidir” diyor. Ben de o zaman “kim iyidir?” diyorum. Kendini üçüncü şahıs yerie koyuyor, farkında değil. Ama ben, “Ahmet’i, Ayşe’yi sormuyorum ki sana, seni soruyorum” diyince birden duraksıyor, düşünüyor. Ama bizim bu bilgileri, gençlere ulaştırmamız lazım. Onları iyi anlamamız lazım. Gençleri iyi anladığımızda, neye gereksinim duyduklarını farkettiğimizde ve onlarla çok iyi empati kurduğumuzda çok mutlu oluyorlar. Onları öyle öğrenme heyecanı içinde görünce ve arka arkaya akıllarına takılanları sormaya başladıklarında siz de mutlu oluyorsunuz.”