“100 metreye indiğinizde vücudunuzun her santimetrekaresine 11 kilogram ağırlık yükleniyor gibi. Güneş ışığı yok, karanlık, akciğerleriniz bir tenis topu kadar sıkışıp küçülüyor. Zihniniz dakikalarca o derinliklerde nefessiz kalırken boğulduğunu düşünüyor ve siz onu telkin etmeye çalışıyorsunuz.”
Temmuz ayında Bahamalar’da düzenlenen Vertical Blue Kupası’nda, iki yıl süren yoğun antrenmanlar ve zor geçen ilk birkaç yarışın ardından 100 metreye dalarak Türkiye rekorunu kıran serbest dalış sporcusu Şahika Ercümen şu anda Honduras’ta düzenlenen Dünya Şampiyonası’na katılıyor.
Dünyanın en iyi serbest dalıcıları Honduras’ın Roatan adasında dünya rekorlarını bir metreyle bile olsa kırmak için nefeslerini tutuyor. Geçtiğimiz günlerde Rus dalıcı Alexey Molçanov, sabit ağırlık kategorisinde dünya rekorunu kırarak 136 metreye daldı.
Dakikalarca nefessiz kalmayı gerektiren, derindeki basınç yüzünden bazen bilinç kaybına veya akciğer hasarına neden olan ama buna rağmen insanları tekrar tekrar okyanusun karanlıklarına çeken serbest dalış sporu şu anda dünyada ufak bir patlama yaşıyor.
Bu, kısmen Ocak’ta yayına giren ve İtalyan rekortmen serbest dalıcı Alessia Zecchini ve İrlandalı güvenlik dalgıcı Stephen Keenan’ın trajik bir kazayla sonlanan hikayesini anlatan Netflix belgeseli The Deepest Breath’den kaynaklanıyor. Ama son yıllarda sağlıklı yaşamak ve stresle baş etmek için giderek popülerleşen meditasyon ve nefes çalışmaları ile serbest dalış arasında bir ilişki doğmaya başlıyor ve dalış yapanların sayısı artıyor.
İlk bakışta insanüstü güç gerektiriyor gibi görünse de dalış yapanlar rahatlama ve meditasyonun bu sporun temelinde yattığını söylüyor. İngiltere’nin güneybatısındaki Cornwall bölgesinde serbest dalış eğitmeni Ian Donald bunu, “Diğer birçok sporda ilerlemeye ve kazanmaya çalıştığınızda agresif ve heyecanlı olmanız gerekir. Serbest dalış ise tam tersi şekilde çalışıyor ve rahatlamayı gerektiriyor. Adrenalinin arttığını hissederseniz dalışınız kısalır. Okyanusla savaşmaya çalışırsanız kaybedersiniz” diye açıklıyor.
Ağustos’ta paletsiz sabit ağırlık dalında Türkiye rekorunu kıran Yağmur Ergün ise, “Çok isterseniz de olmuyor, tedirgin olursanız da olmuyor. Keyif almaya bakmazsanız, aşağı inerken kendinizi bırakıp süzülmezseniz zor bir spor” diyerek kendisini dalış sırasında teslim etmeyi öğrendiğini söylüyor.
Okyanusun dibi ve insanın derinlik eşiği, en az keşfedilmemiş gezegenler kadar merak edilen bir konu. 2007 yılında ağırlık kullanarak iniş yapılan ve yüzeye balon yardımıyla çıkılan ‘limitsiz’ yarış dalında Avustralyalı serbest dalıcı Herbert Nitsch 253.2 metreye ulaşmayı başardı. Ama insanların bunun ötesine gidip gidemeyeceği, tam olarak ne kadar derine inebileceği bilinmiyor.
Dalışın en zor kısmı iniş gibi görünse de inişin ardından uzun bir çıkış yolculuğu başlıyor. Şahika’nın sözleriyle, “Derinlikten çıkıp ilk nefesi alabilmek adeta yeniden doğuş gibi.”
Peki nedir insanları derinlere sürükleyen, hayatlarını tehlikeye atmaya iten? Dalıcılarla konuşarak bu sorunun cevabını aradık.
Serbest düşüş
“Zifiri karanlıkta, suyun altında nefesinizi sonsuza dek sürecekmiş gibi tutmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlıyor musunuz? Bunu hepimiz yaptık. Bu hepimizin ilk nefes tutuşuydu. Doğumumuzla ve ilk nefesimizle sona erdi. Aslında dünyaya nefesimizi tutarak geldiğimizi unutuyoruz.”
Bu sözler serbest dalış dünya rekortmeni Yeni Zelandalı William Trubridge’in neden daldığını anlattığı bir TED konuşmasına ait.
Bir dalış aslında çok uzun sürmüyor. Aleksey Molchanov, 136 metrelik dalışını 4 dakika 37 saniyede tamamladı. Sporcular dalışlarına suda sırtüstü yatarak ve nefeslerini kontrol ederek başlıyor. Hazır olduklarında derin bir nefes alıp başüstü suya dalıyor ve belli bir noktaya kadar yüzerek aşağıya doğru ilerliyorlar.
İnişte kararlı olup geriye bakmamak gerektiğini vurgulayan Trubridge, 10’uncu metrede bile akciğer hacminin tepedeki su basıncı nedeniyle sıkışıp normal hacminin yarısına düştüğünü söylüyor. Bu sırada vücudun yoğunluğu artıyor ve bu yoğunluk suyun yoğunluğuyla eşleştiğinde vücudun ağırlığı nötrleşiyor.
Trubridge, “Eğer burada durursanız olduğunuz yerde süzülürsünüz. Bu noktadan sonra devam ettiğinizde ise kendinizden bir parçayı geride bırakmak zorundasınız. Geçmişiniz, umutlarınız, pişmanlıklarınız, endişeleriniz geride kalmalı. Bu andan itibaren sadece o andaki siz varsınız. Nefes almayı, karasal bir hayvan olma fikrini bile geride bıraktınız” diyor ve devam ediyor:
“İki kulaç daha atıyorsunuz ve bu noktadan sonra sudan daha yoğunsunuz ve batmaya başlıyorsunuz. Ayaklarınız hariç vücudunuzdaki her kas gevşiyor. Serbestçe düşüyorsunuz. Bu şekilde yeterince uzun süre devam ederseniz ölürsünüz ama bu aynı zamanda dalışın en güzel kısmı. Okyanus tarafından kabul edildiğinizi hissediyorsunuz.”
Trubridge’in söylediği gibi okyanus sizi kabul etse de vücudunuz o anda olağanüstü bir mücadele veriyor. Ama şaşırtıcı olan şu ki karasal hayvanlar olmamıza rağmen suda nefes tutmaya oldukça yatkınız.
BBC Türkçe’nin konuştuğu dalış eğitmeni Ian Donald, suda nefesimizi tutmak zorunda kaldığımızda ‘memeli dalış refleksi’ adlı bir fizyolojik tepkinin devreye girdiğini söylüyor. Balina, fok ve yunuslara benzer şekilde insanların yüzü suya değdiği anda kalp atışı düşmeye başlıyor. Kalp atışı derine indikçe yavaşlamaya devam ediyor. Nefesimizi tuttuğumuzda kan akışımız kollarımız ve bacaklarımızdan çekilip göğüs kafesimizde toplanıyor. Bu refleks daha uzun süre bilinçli kalmamıza olanak sağlıyor.
Ama okyanusun soğuk ve karanlık suları insanlar için hiç de misafirperver bir ortam değil. Vücut bazen bu ağır koşullara dayanamıyor. Bu derinliklerde yaşanan bilinç kaybı ise ölümcül olabiliyor. Bazen de nedeni bilinmeden dalıcılar yüzeye çıkamıyor.
Uzun bir süre dünyanın en iyi kadın serbest dalıcısı olarak tanınan Natalia Molchanova, 2015’te İbiza açıklarında defalarca kez yaptığı gibi derin bir nefes alıp dalış yaptı. Ancak Molchanova o gün yüzeye çıkmadı. Aslında normalde yaptığından daha sığ bir dalış yapıyordu ama o gün güçlü bir akıntıya kapıldığı düşünülüyor. Cesedi bulunamayan dalıcıya ne olduğu kesin olarak söylenemiyor.
Bu tür kazalar çok sık yaşanmıyor. Çoğu kaza yüzeye yaklaşınca, nefesin son damlalarında dalıcının en yorgun olduğu anda meydana geliyor.
Serbest dalış 2023’te ilk defa Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından tanınan Dünya Oyunları’na kabul edildi ancak henüz olimpik bir spor değil. Son 70 yılda çok hızlı bir şekilde gelişen bu sporun aslında yüzlerce yıllık geçmişi de var.
Denizle bağlantınız tamamlanıyor
Geçmişte ve bazı yerlerde günümüzde serbest dalışın pragmatik amaçları var. Bunların başlıcaları yiyecek toplamak ve deniz ürünleri ticareti. Yunanistan’da 30 metreye kadar dalan sünger avcılarından Polinezyalı inci avcılarına ve Güney Kore’nin Jeju Adası’nda yüzyıllardır tüplü ekipman kullanmadan deniz ürünleri toplayan balıkçı kadınlara kadar birçok kültürden insanlar, vücutlarını tek bir nefesle dalmak için eğitmiş.
Uzmanlar, binlerce yıldır denizden kabuklu hayvanları toplayan Güneydoğu Asya’daki göçebe Bajau halkının, oksijenli kırmızı kan hücreleri depolayan dalaklarının daha uzun dalışlara dayanıklı olmak için normal insanların iki katı büyüklüğünde olacak şekilde evrimleştiğini düşünüyor.
Tayland’ın Andaman Okyanusu’ndaki deniz göçebe topluluğu olan Moken halkında ise insanlar bebeklikten itibaren dalış yaparak büyüyor.
Serbest dalış Avrupa’da 20. yüzyılda popülerleşmeye başladı. 1949’da İtalyan savaş pilotu ve zıpkın avcısı Raimondo Bucher, Napoli Körfezi’nde 30 metrelik dalış yaparak ilk resmi dalış rekorunu kayıtlara geçirdi. Ardından Sicilyalı dalgıç Enzo Maiorca, 1961’de 50 metreye ulaşmayı başardı.
Şanghay doğumlu Fransız dalıcı Jacques Mayol, 1976’da 100 metre sınırına ulaşan ilk kişi oldu. Mayol, serbest dalışa yoga ve Zen meditasyon pratiğini dahil etmeye başlayan ilk kişiydi.
Dalış eğitmeni Ian Donald, sörf ve tüplü dalış gibi sporlardan serbest dalışa yönelen birçok kişinin denizi daha saf ve engelsiz şekilde deneyimlemek istediğini söylüyor.
“Serbest dalışta tüplü dalışa kıyasla denizdeki yaban hayatının etrafında daha fazla hareket etme imkanına sahipsiniz. Hayvanların sizinle etkileşimi de bambaşka oluyor. Yunuslar yakınınıza geliyor, sizi izliyor, resif köpek balıklarına yaklaşabiliyorsunuz. Biraz daha derinde bir kaplumbağa görürseniz derine inip göz atabilirsiniz. Çok daha esneksiniz” diyen Donald şöyle devam ediyor:
“Nefes almadığınız için baloncuk çıkarmıyorsunuz. Böylece resifi dinleyebiliyor, yunusların tıkırtılarını, resifte midye yiyen balıkların sesini duyabiliyorsunuz. Denizle bağlantınız tamamlanıyor. Denizdeki hayata ise olabildiğince yaklaşıyorsunuz.”
‘Çalışırken en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorum bu sporu’
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de serbest dalışa ilgi gün geçtikçe artıyor.
Paletsiz yarış dalında katıldığı ilk serbest yarışmada Türkiye rekorunu kıran Yağmur Ergün, bir süredir antrenmanlarını iş hayatıyla birlikte idare etmeye çalışıyor.
Türkiye’de pek çok ülkeye kıyasla dalış alanında sponsor bulmanın zorluklarından bahseden Ergün, “Paletsiz yarışmamın nedeni hem zamanımın olmaması hem de düzgün bir palet alamamamdan kaynaklanıyor. Bu çok masraflı bir spor, bir paletin fiyatı şu anda 30 bin liradan başlıyor” diyor:
“Çalışırken en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorum bu sporu. Bundan sonra daha fazla antrenman yapıp daha çok yarışmam gerekiyor, ama bir yandan yıllık iznim sadece 15 gün ve iznimin tamamını katıldığım son yarışmada kullandım.”
Türkiye rekortmeni Şahika Ercümen de çok daha uzun süredir sporu yapıyor olmasına rağmen benzer sorunlardan şikayetçi.
Her sezon yeni sponsorluk araması gerektiğini, devamlı Türkiye dışında seyahat ederek antrenman yaptığını, yarışmalara antrenörsüz hazırlandığını ve bu yıl yarışmaya kırık paletle katılmak zorunda kaldığını söyleyen Ercümen, “Dünyada benim seviyemde bu zorlukları yaşayan pek sporcu yok. Bazı ülkelerde sporcular ilk 50’ye bile giremezken ülkelerini temsil ettikleri için destekleniyor. Dünyada ilk üçe girebilecek Türk sporcu olarak bunlarla uğraşıyor olmak istemezdim” diyor.
Tüm bu zorluklara rağmen neden daldığı sorusunu ise Ercümen şu şekilde yanıtlıyor:
“Profesyonel sporcu olmasaydım da bu sporu yapmayı çok isterdim. Benim için kendimi geliştirme yolculuğundaki en kuvvetli araç dalmak. Rekor denemeleri veya derin bir dalış yapmak 10 seanslık psikoterapiye eş benim için. Aynı anda o kadar çok şeyle mücadele edip ‘hayatta kalmak’ için hızlı şekilde çözümler üretiyorsunuz. Zihinde karar verip bedeninizle limitleri keşfediyorsunuz.”
İnsanlar daha da derinleri keşfettikçe önümüzdeki yıllarda serbest dalış sporunun nasıl evrileceği merak ediliyor.
Dalış eğitmeni Ian Donald, “Ulaşılabilen zirvesi olan bir dağın aksine, denizde ulaşabileceğimiz bir taban yok. Hiç kimse Mariana Çukuru’nun dibine kadar dalamayacak. Peki daha ne kadar derine gidilebilir?” diyor sorarken aynı zamanda 5 metreye bile dalmanın olağanüstü bir keşif olduğunu ve özgürlük sağladığını söylüyor.