Khosro Kalbasi Isfahani
BBC İzleme Servisi
İranlı güvenlik görevlisi, protestocuya “Telefonunun şifresini gir!” diye bağırdı.
Her bir bağırışa bir de yüze atılan yumruk eşlik ediyordu.
20’li yaşlarının başındaki genç adam, Ekim ayında başkent Tahran’daki gösteriler sırasında tutuklandı. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Güvenlik güçleri bir kadını gözaltına alıyordu. Onun kaçmasına yardımcı olduktan sonra, polisler beni yere yatırdı.
“Sonra iki polis ayaklarını sırtıma ve yüzüme koyarak beni yere yapıştırdılar. Üçüncü bir polis beni birkaç dakika boyunca dövdü.”
Daha sonra durup, telefonunu istediler. O da verdi.
Cep telefonunun şifresini de aldıktan sonra, bir minibüse konuldu.
Güvenlikleri için, yazda bu göstericinin ve diğerlerinin adını saklı tutacağız.
BBC’ye yaptığı açıklamada “Bir başka polis beni dövmeye devam ederken, telefonumu açıp, karıştırmaya başladılar. Birkaç dakika sonra ‘temiz’ diye bağırdı. Sonunda gitmeme izin verdiler” dedi.
Protestocu, polislerin gösterileri çekip çekmediğini kontrol etmek için sadece fotoğraf galerisine baktığını söyledi.
Telefonunda eylemlere ait bir görüntü olsaydı, diğer birçok eylemci gibi “devlete karşı propaganda” suçlamasıyla karşılaşabilirdi.
İran rejimi, bu suçu daha da ağırlaştırmaya çalışıyor.
Meclis, “suçların” görüntüsünü çekip, paylaşmayı suç haline getiren bir yasa tasarısını görüşüyor.
Tasarı, beş yıla kadar hapis cezası öngörüyor ve tüm “yasa dışı” gösterilerin yasa kapsamına alınması bekleniyor.
Meclis aynı zamanda, protestocuların önde gelen destekçilerinden ünlülerin de susturulması için ceza yasasının değiştirilmesi üzerinde çalışıyor.
Bir ünlü, kargaşaya neden olabilecek herhangi bir “yalan açıklama” yaparsa, 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, “sanal dünyayı” bir cephe olarak tespit etti ve birçok kez yetkili makamlara “düşmanların saldırılarına karşı koyma” çağrısı yaptı.
Hamaney, her tür muhalefetin ABD ve müttefiklerinin işi olduğunu söylüyor.
Bir başka genç eylemci, hem kendisinin hem de diğerlerinin telefon şifrelerini vermeleri için “tecavüz, infaz ve aile üyelerinin tutuklanmasıyla” tehdit edildiğini söyledi.
Bu eylemci, Eylül’de ayında 300 kadar protestocuyla birlikte bir depoda gözaltına alınmıştı. Daha sonra “itiraf” imzalamaya zorlandılar.
İran yargısı ayrıca, ölüm cezasına çarptırılan bir gencin suçluluğunu “kanıtlamak” için, Instagram hikayelerinin ve internet üzerinden diyaloglarının sözde ekran görüntülerini yayımladı.
19 yaşındaki Muhammed Boroughani, bir polisi bıçaklamak ve halkı eylemlere katılmaya teşvik etmekten, “Tanrı’ya karşı düşmanlık” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Ocak ayında halk, sosyal medyada örgütlenip, yattığı hapishanenin önünde eylemler yapınca, dosyası tekrar incelenmek üzere Yüksek Mahkeme’ye geri gönderildi.
Harvard Üniversitesi’nde teknoloji, hukuk ve insan hakları araştırmacısı olan Afsaneh Rigot, cep telefonlarının “suç mahalline” dönüştüğünü söylüyor.
Rigot, 10 yıldır Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da LGBTQ’ların kovuşturulmasında dijital kanıtların kullanılmasını inceliyor.
“Bu taktiği, özellikle baskıcı ülkelerde devlet ve kolluk güçlerinin düşünce, ifade ve hatta kimlik suçlarını kovuşturmada kullandığını görüyoruz” diyor.
Rigot, fotoğraf, video ve hatta uygulamalar gibi “sıklıkla yasa dışı” yollardan elde edilen dijital kanıtların, somut deliller olarak görüldüğünü vurguluyor.
Daha sonra da, birinin internet geçmişi en iyi ihtimalle ikinci derece kanıt olabilecekken, göstermelik davalarda rejimin tezlerinin desteklenmesinde kullanıldığını belirtiyor.
İran makamları, eylemcileri infaz etmeye başladıktan bu yana, sokak gösterileri daha az görülmeye başlanırken, eylemlerin merkez üssü cenazelere kaydı.
“LBGTQ’ları, düşünceyi ve direnişi suç kabul eden yerlerde masumiyet karinesi diye bir şey yok”
Hedef gözeten aramalar
Elektronik cihazlara arama izni olmadan ve yasal prosedürlere uyulmadan el konuluyor.
Tahran’da bir gazetecinin evi geçen Ekim’de 10 kadar İstihbarat Bakanlığı görevlisince basıldı. Gözaltına alındı ve haftalarca tutuldu. Ancak bu baskından etkilenen bir tek o değildi.
Sivil görevliler, 40 yaşın altındaki herkesin telefonuna el koydu ve cihazları aradı.
Baskında bulunan gençlerden birisi, BBC’ye yaptığı açıklamada, WhatsApp, Telefram ve Instagram’daki konuşmalarının incelendiğini, sosyal medya paylaşımlarına da bakıldığını, ancak asıl olarak fotoğraf galerisine odaklanıldığını anlattı:
“Görevlilerden biri, aile fotoğraflarımdan birindeki bir kadının ‘alışılmadık’ giyimini sordu.
“Görevliyle, bunun mahrem aile fotoğraflarım olduğunu söyleyip, tartışmaya başlayınca, ekibin lideri müdahale etti ve ‘Sadece protesto fotoğraflarına bak! Kişisel fotoğraflara bakma’ dedi
“Tek istedikleri, dünyanın protestoların video kayıtlarını görmemesiydi.”
İran’da rejimin medya üzerinde de çok güçlü bir denetimi var.
Tüm kanallar devlet tarafından kontrol ediliyor ve devlet destekli gazeteler resmi argümanları tekrarlıyor.
Devlet ayrıca, hükümetin politikalarını eleştiren yayınları susturmak için, yasakları, tehditleri ve gözaltıları da kullanıyor.
Konvansiyonel medya susturulduğu için, birçok İranlı haber almak için ülkeye yayın yapan uydu kanallarını ve interneti kullanıyor. İran hükümetinin verilerine göre, interneti en çok kısıtlayan ülkelerden biri olsa da 84 milyonluk nüfusun % 70’i internet kullanıyor.
Ülkede tüm popüler sosyal medya platformları ve mesajlaşma uygulamaları yasaklı.
Bu kısıtlamaları aşmak için insanlar VPN kullanıyor ve devlet bu sistemleri de hedef alıyor.
Afsaneh Rigot, bunların hiç birinin yeni olmadığını söylese de, kaybedilebileceklerin büyüklüğüne dikkat çekiyor ve “Otoriter bir yönetimin elinde dijital kanıtlar çok tehlikeli bir silahtır” diyor.