Olimpilyatlar bitti, anıları kaldı. Özellikle Türkiye için ilginç bir tecrübeydi. Bazı branşlarda ilk kez madalya kazandık. Sporcularımızın, takımlarımızın olmadığı branşlarda ise farklı şekilde temsil edildik. Bunlardan biri de basketboldu. Basketbolda mesela, Mustafa Özben final maçının anonsörüydü. Sözcü HaftaSonu, Özben ile görüştü.
- Mustafa Özben kimdir?
Bir performans adamıdır. Sunuculuk, anonsörlük, seslendirme, çevirmenlik yapar. Kurumsal sunuculuk işlerinde fikir ve içerik üretir. 20 yılı aşkın bir süredir kariyerimi bu söylediklerim çerçevesinde yürütüyorum. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunuyum. Tiyatro vardı hayatımda 2006’ya kadar. Rahmetli büyük ustalar Gönül Ülkü Özcan ve Gazanfer Özcan ile aynı sahneyi paylaşma şerefine eriştim. Basketbol anonsörlüğü kariyerimde ise 19 yılı ve 2 bini aşkın maçı geride bıraktım. 3 Olimpiyat, 2 Paralimpik Oyun, 3 Dünya Kupası ve pek çok uluslararası turnuva…
- Olimpiyatlarda, NBA yıldızlarının bulunduğu basketbol final maçını anons etmek nasıl bir duyguydu?
Londra 2012’de de finali sunmuştum. Olimpiyat Oyunları’nda görev yaptığınızda her maç çok özel, her maç çok önemli. Tokyo 2020’de 26 maçta mikrofondaydım. Elbette finalin yeri ayrı oluyor. Altın madalya ve olimpiyat şampiyonluğu mücadelesinde ‘salondaki ses’ olmak eşsiz bir duygu.
- Türk olduğunu öğrenenler nasıl tepki veriyor?
Ülkemi temsil etmek bambaşka bir gurur. Olimpiyat Oyunları tarihindeki ‘ilk ve tek’ Türk sunucu olmak çok özel hissettiriyor. Aslında özellikle Olimpiyat Oyunları’nda sadece anons yapmıyorum; maç öncesinde ve esnasında kilit oyuncu karşılaştırmaları, takım analizi, performans değerlendirmesi, istatistik paylaşımı, devre arası şovu sunumu gibi sunuculuk da yapmayı gerektiren bir iş benimkisi. Londra 2012, Rio 2016 ve Tokyo 2020… Üç Olimpiyat oldu ama hedefim üç Olimpiyat daha. Türk olduğumu öğrendiklerinde çok şaşıranlar oluyor tabii.
- Kimi ansons etmek isterdin?
Michael Jordan…
- Lakabın var mı?
Sana yurtdışında nasıl hitap ediyorlar? Rio 2016’da spor sunumundan sorumlu prodüktör bu sezon NBA’de şampiyon olan Milwaukee Bucks’ın prodüktörü Johnny Watson’dı. O bana kısaca “Mus” (Mousse) diyordu. Londra’da ise ‘Mufasa’ diyenler oldu. Ama en çok ‘The Voice’ (O Ses) diyen oldu.
- Senin yolundan gitmek isteyenlere önerin neler olacak?
Önce dürüst bir kişisel değerlendirme yapmalarını öneririm. Çok iyi düzeyde İngilizce öğrenmek veya zaten biliyorlarsa geliştirmek zorundalar. Kısacası; siz işinizi ciddiye alırsanız, işiniz de sizi ciddiye alır!
- Kariyerinde unutamadığın an var mı?
2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye-ABD final maçı ve madalya töreni. Londra 2012 ve Tokyo 2020 final maçları. Bir de bu sezon kulübüm Anadolu Efes’in EuroLeague şampiyonu olması.
“SEYİRCİNİN EKSİKLİĞİNİ UNUTTURMAYA ÇALIŞTIM”
“Efes’in sesi olarak maçlarımıza renk katmaya çalışıyorum. Pandemi nedeniyle tüm branşlardaki mücadeleler seyircisizdi. Bu durum aslında sunucu, DJ gibi farklı pozisyonlarda görev yapanlara farklı türden bir sorumluluk getirdi. Olimpiyat duygusunu yaşayan sporcuları onurlandırmalı ve seyircinin eksikliğini biraz olsun onlara unutturmalıydık. Hepimiz bu bilinçle çalıştık.”
“BAŞARI TESADÜF DEĞİL”
“2002 yılında özel bir turnuvada görev yapmak için Türkiye Basketbol Federasyonu ile iletişime geçtim. Kabul ettiler ve turnuvada gönüllü olarak bu işe başladım. Sonrasında ise Anadolu Efes’ten gelen teklifle profesyonel kariyerime resmen başladım. Başarımın sırrı ise işimi çok ciddiye almak. Üç olimpiyatta görev yapmam ise asla tesadüf değil. Yaptığım işin
kalitesi FIBA tarafından fark ve takdir ediliyor.”