Kulüpler Birliği Vakfı ve Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu, Anadolu kulüplerinin dört büyük kulüple rekabet edebilecek düzeye getirilmesi gerektiğini aksi takdirde Türk futbolunun gelişmesinin asla mümkün olmayacağını söyledi.
Sabah Uluslararası Futbol Ekonomi Forumu & Fotomaç Süper Lig’in En İyileri Ödül Töreni’ne katılan Ağaoğlu, naklen yayından elde edilen gelirin dört büyük kulübün bütçesinin yüzde 20-30’unu oluşturduğunu söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:
“Ama Anadolu kulüplerimizi göz önüne aldığımız zaman yüzde 80-90 oranında giderlerini naklen yayından elde edilen gelirle karşılıyorlar. Dolayısıyla naklen yayın geliri Süper Lig kulüpleri için bütçelerini denkleştirmede ve giderlerini karşılamada çok önemli bir faktör. Bu gelir ilk başta 500-550 milyon dolar olarak yıllık yansımıştı. Daha sonra bunun TL’ye çevrilmesi, kurun sabitlenmesi ve pandemiden dolayı yapılan indirimler derken üç puan karşılığında 850 bin avro gelirin bugün 250-260 bin avroya düşmesi dört büyük kulübü belirli oranda etkilediyse de en büyük zararı Anadolu kulüpleri gördü. Eğer futbolda gerçek bir rekabet istiyorsak, futbol endüstrisinin kalkınmasını istiyorsak, futbolumuzu Avrupa’da farklı bir noktaya taşımak istiyorsak, bizim öncelikle gözümüzü Anadolu kulüplerine çevirmemiz lazım. Anadolu kulüplerinin dört büyük kulüple rekabet edebilecek düzeye taşıyamadıktan sonra Türk futbolunun gelişmesi asla mümkün değil.”
“Futbolcuların yaklaşık yüzde doksanı Kovid-19 geçirdi”
Bu sezon en fazla seyirciyi Fenerbahçe maçında aldıklarını aktaran Ağaoğlu, “Bu maçta seyirci hasılatı olarak elde etmiş olduğumuz gelir 1,2 milyon lira. Hani hangi hayvana kulak derseniz oraya yapıştırın. Masraflara bile yetmiyor. İki deplasman parasını dahi karşılayacak bir gelir değil. Şimdi şöyle bir özet yapalım. Bundan üç sene önce üç puan karşılığı elde edilen gelirin avro karşılığı 800 bin avroydu. Bugün o rakam 250 bin avroya inmiş durumda. Yani naklen yayından elde etmiş olduğumuz gelir dahil bütün gelirlerimiz seyirci hasılatı, ürün satışı bütün bunların hepsi yüzde 70-80 oranında azalmış durumda. Bu oranda sizin gelirlerinizin azaldığı bir yerde yapmış olduğumuz anlaşma veya yeniden yapılandırma veya finansal fair-play kurallarına uymanız mümkün değil. Fiziki olarak mümkün değil.” şeklinde konuştu.
Ahmet Ağaoğlu, kulüplerin vergi borçları hakkında ise “Pandemi döneminde aşağı yukarı bütün endüstrilerde vergi borçları veya yapılandırılmış vergi borçları bir iki sene süreyle ertelendi. Ertelenmeyen tek endüstri, futbol endüstrisi. Oysaki sinemaların, tiyatroların, konser salonlarının, kafelerin, restoranların kapandığı ve insanların eve kapandığı, tam kapamaların yaşandığı o dönemde futbol takımları üç günde bir maç oynadı. Haftanın her günü maç oynayarak Türk insanını evde televizyon başında en azından psikolojik olarak rehabilite eden tek sektördü. Televizyonlarda bir diziler, bir de futbol maçları vardı. Futbol oynamaya çalışırken de teknik direktörler, yöneticiler ve futbolcuların yaklaşık yüzde doksanı Kovid-19 geçirdi.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bütün şikayetimiz sistemden”
Kulüpler Birliği’nde Merkez Hakem Kurulu (MHK) ile ilgili çalışma grubu oluşturduklarını dile getiren Ağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Federasyonumuzla birlikte son iki-üç haftadır yoğun olarak çalışmaları sürdürüyoruz. Taleplerimizi kamuoyuyla da paylaştık. Yani o toplantılardan çıktıktan sonra da bunları net olarak ifade ettik ama bir kez daha söyleyeyim ben burada. Bizim hiçbir şekilde isimlerle, kişilerle alakalı olarak herhangi bir beklentimiz veya şikayetimiz söz konusu değil. Bizim bütün şikayetimiz sistemden. Yani merkez hakem kurulunda bir sistemin olmaması. Atamaların neye göre yapıldığının belli olmaması. Gözlemci raporlarının neye göre tanzim edildiği ve günün hangi saatinde teslim edildiği.”
Gözlemcilerin 2-3 saat içerisinde verilmesi mümkün olan değerlendirme raporlarını 24 saat beklettiğini belirten Ağaoğlu, sözlerine şöyle son verdi:
“Şikayetimiz, büyük liglerde olmayan baba, oğul, amca, yeğen hakem silsilesinin oluşması, hakem eğitim sisteminin yanlış olması. Burada çok net olarak söylüyorum. Yani verilmiş olan bir eğitim var ve o eğitim neticesinde eğer sahaya bu şekilde yansıyorsa ya eğitimi verende yanlış var ya eğitim alanda bir yanlış var ya da ikisi birlikte yanlış. Ama özet olarak sistem yanlış. Lise düşünün ki, yani 10-12 iki senedir mezun veriyor ama verdiği mezunlardan hiçbir tanesi üniversiteye giremiyor.”