Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun bir süre önce ayrıldığı eşi Özge Pomen, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından kendi telefonuna kaydettiği bir konuşma kaydını paylaştı. Ses kaydında Erdoğdu’nun Tuba Torun’un CHP Parti Meclisi’ne girmesi için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu aradığını söylediği ortaya çıktı. Milletvekili Erdoğdu, eski eşinin açıkladığı konuşma kaydından sonra hastaneye kaldırılan eşi Tuba Torun’dan özür diledi.
Söz konusu konuşmaların sosyal medyada yayılmasından sonra Aykut Erdoğdu ve Tuba Torun CHP’Den istifa etti. Parti’den istifa eden Tuba Torun, yaşananların ardından TELE 1’den Esma Yapıcı ve Fırat Yeşilçınar’a olanları anlattı.
Torun şöyle konuştu:
“Özel hayatımıza ilişkin suç teşkil eden kayıtların ortaya çıkmasıyla en az %60’ının bot hesap olduğu yorumlar denizinde canlı canlı boğulduk. Bu esnada destek olan, anlayan, savunan sayısız insan da oldu. Öncelikle onlara hepimiz adına çok teşekkür ederim; çünkü çok kez deneyimledim ki, dünya gemisini nefret saçanların kirli dilleri değil, aklı başında insanların sessiz kalması batırıyor.
“ÖLÜME TERKEDİLDİK”
Kayıtların ortaya çıktığı ilk andan itibaren eşimin yanında oldum. Özrünü kabul ettim. Siyasetin bunun üzerinden ilerlememesi gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada bir mağduriyet varsa, döktüğü emeğine bu ülke için vermiş olduğu çabaya suç teşkil eden özel hayata ilişkin kayıtlar üzerinden ortadan kaldırmaya çalışan kişilerin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Ben burada eşimle birlikte hareket etmek istedim. Ceza hukukunda hapis cezası normalde suç işleyen kişinin toplumdan dışlanması mantığı üzerine kuruludur ama biz hiçbir suç işlemedik. Bir nevi sivil ölüme terk edildik.”
Dünyada birçok insan ve çoğunlukla kadınlar özel hayatının ifşasıyla tehdit ediliyor. Kimileri bu yüzden yaşamaktan vazgeçiyor. Bu suçların en tehlikelisi. Zira, ataerkil toplumsal normların dışına çıktığınız anda dışlanıyorsunuz. Oysa, suç işlememişsiniz. Suçlu olan siz değilsiniz.
Utanması gereken siz değilsiniz. Bilakis, utanması gerekenler özel hayatınızı kullanarak tüm emeğinizi, mücadelenizi çöpe atmaya çalışanlar. Onur ve şeref, erkek dünyanın belirlediği tanımlardan ibaret değil.
“ÖNCELİĞİM KADIN VE İNSAN HAKLARI OLDU”
Ağır bir lince maruz kaldım. Birileri için manevi tazminat ve suç duyurusu hakkım saklıdır. Suç teşkil eden bir takım kayıtlar ortaya koydu ve bütün çabayı haksız bir yere koymaya çalıştılar. Hak edilmemiş gibi göstermeye çalıştılar.
Ben yıllar önce, bu tanımlara karşı çıktığım için, çok daha önceden başlayan kadın hakları mücadelemin bir parçası olarak tek başıma gidip bir siyasi partiye üye oldum. Ataerkinin en katı halini barındıran siyaset değişmeden eşitliğin sağlanamayacağının farkındaydım. Tam da bu yüzden, kadın ve insan hakları mücadelem, siyasetten daima öncelikli oldu. Birçok insanın düşündüğünün aksine amacım milletvekili olmak olmadı. Milletvekili olmak yalnızca bir araçtı. Çare, o yolu yürümekti. Değişim, yolu yürümekle ilgilidir, bir yere varmakla değil.
Elinde oy çuvalıyla tuvalete giden sandık başkanlarının peşinde koşarak başlayan siyasi hayatım, ilk dönem en yüksek oyla Partimin Yüksek Disiplin Kurulu’na girerek devam etti. Birçok insan bu başarının arkasında birilerini arasa da tüm bunları aslında yalnız ve yalnız kendi çabamla yaptım. Tüm söylentilere kulak tıkayıp daha da şevkle çalışmaya devam ettim. Avukatlık- siyaset ve feminist mücadele üçgeninde nefesim kesilinceye kadar çalıştım. 4 yıl her hafta atlamadan Gazete Duvar’da yazdım, 3 yıl kadın haklarına ilişkin program yaptım.
“TEK TEK OY İSTEDİM”
Yüzlerce programa, panele katıldım. Partimle kadın STK’lar arasında köprü olmaya çalıştım. STK’ların avukatlığını yaptım. Tüm mecralarda gelen her mesajı tek tek yanıtlamaya çalıştım. Kimi zaman tükendim. 3 gün dinlendim, geri geldim. Çünkü başka türlü yaşamayı bilmiyorum.
Son kurultayda anahtar listede değildim. Düşündüğümden çok daha fazla kişinin teşvikiyle sahaya çıktım. Delegeden tek tek oy istedim. Çalışmalarımı bilen de biliyormuş, onu gördüm ve kadın kotasının da yardımıyla liste delerek YDK’ya tekrar girdim. Bu gururu ter dökerek yaşadım.
Siyaseti öğrendikçe sorgulamaya başladım. Siyaset yaptığım süreçte hiçbir ekibin kanadı altına girmedim. Daha ziyade beceremedim. “Erkek” gibi davranmadım. Kimi zaman Parti üyesi olduğum için söylemek istediklerimi söyleyemedim. Çokça zaman Partimle kadın hareketi arasında sıkıştım kaldım. Ağır linçler atlattım. Çok kereler istifayı düşündüm. Fakat ciddi bir desteğim de vardı. Halen var.
“SES KAYDIM MANİPÜLE EDİLDİ”
Hemen her gün “Size ihtiyacımız var, sizi artık Meclis’te görmek istiyoruz mesajları telefonları aldım. Genç arkadaşlardan bilhassa hukuk öğrencilerinden “Örnek alıyoruz” mesajları aldıkça “Olmaz, devam” dedim, güçlendim. Kadınlar daima yanımdaydı. En çok teşekkürü onlara ettim. Sözün özü, siyasetten ziyade mücadeleyi sevdiğimden devam ettim. Kendimi çok fazla açıklamış gibi oldum kusura bakmayın; çünkü çok fazla sustum.
İfşa edilen kendi ses kaydımda “erkek siyaseti” eleştiriyordum. O ses kaydı bile manipüle edildi “dolarla milletvekili” diye. Oysa “yalanla dolanla milletvekili” diyorum. “Kim bu dolarla milletvekili olanlar?” diye soranlar olmuş, en azından bu yanlışı düzeltmiş olayım.
“MÜCADELE DEVAM EDECEK”
Her şeye rağmen, bir gün iyiliğin kazanacağına inananlar, tüm kötülük direncine rağmen kaydeder, iz bırakır. İz bırakmak, ter dökmektir. Bizler -ötelenenler, dışlananlar- her gün, her mecrada varlık mücadelesi veriyoruz. Bizim takip ettiğimiz izler, ter döken kadınların, kimseye eklentisiz, herkesten bağımsız olmasına hayret edilen kadınların, “Ben varım!” dedikçe “Sen aslında yoksun!” denilen kadınların izleridir.
Bizim takip ettiğimiz izler; Füruğ Ferruhzad’ın, Camille Claudel’in, Marie Curie’nin, Virginia Woolf’un, Hypatia’nın, Olympe De Gouges’un, Nezihe Muhiddin’in ve adını saymakla bitiremeyeceğim -ve hatta adını dahi bilmediğim- daha nice ter döken kadının izleridir. Ayrıcalıklarından vazgeçmek istemeyen kimse sevinmesin; bu mücadele devam edecek.
Ve kimse üzülmesin; bu mücadele, devam edecek.”