Şentop, Meclis’te “Görsellerle 27 Mayıs 1960 Darbesi Sergisi”nin açılışına katılarak, bir konuşma yaptı. TBMM Başkanı Şentop, 1950’de demokrasiye geçmenin sevinci ve heyecanını; 27 Mayıs 1960’de ise demokrasinin vesayet altına alınmasının ızdırabını yaşadıklarını söyledi.
Hatırladıkça hala o ızdırabı, acıyı yaşadıklarını ifade eden Şentop, bugünün, Cumhuriyet tarihinin utanç günü olduğunu vurguladı.
Şentop, “Millet iradesine yönelen en ağır saldırılardan birisi olan 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin demokrasiye verdiği zararı hafızalara kazımak, gençlere ve gelecek nesillere unutturmamak elzemdir. Esasında hiç yaşanmamış olmasını temenni ettiğimiz, siyasi tarihimizden, milli hafızalarımızdan silmek istediğimiz bir olay bu. Ancak yok demekle yok olmayacağını biliyoruz. Ülkemizin, milletimizin onlarca yılına tesir eden bir olay 27 Mayıs.” dedi.
TBMM Başkanı Şentop, Türkiye’nin, milletçe çok zorlu merhalelerden geçerek, mücadeleler vererek, demokrasinin yerleşmesini sağladığına işaret etti.
“AZAMİ DİKKAT VE GAYRET GÖSTERDİ”
Asker-siyaset ilişkisinin zararlarını bizzat yaşayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, subaylığının ilk yıllarında katıldığı İttihat ve Terakki Cemiyetinden ayrıldığını anımsatan Şentop, Atatürk’ün, Erzurum Kongresi toplandığı sırada milletin iradesine gölge düşmemesi, “kongreyi askerler tertip etti” denmemesi için azami dikkat ve gayret gösterdiğini kaydetti.
Meclis’in ilk yıllarında; olağanüstü dönemde askerler ve sivillerin, 1. Meclis çatısı altında milli mücadeleyi hep birlikte yürüttüğüne dikkati çeken Şentop, “Ancak bir noktaya gelindi ki bizatihi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın talebiyle, askerlik ve milletvekilliğinin birlikte yürütülmesinin, sivil siyaset üzerindeki menfi etkileri dikkate alınarak, iki kutsal görevin aynı anda ifasını engelleyen kanuni düzenleme yapıldı.” diye konuştu.
Şentop, Türkiye’de demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesinin, 1950’de ilk serbest seçimlerle gerçekleştiğini, milletin çoğunluğunun teveccühüyle Demokrat Parti’nin tek başına iktidara geldiğini hatırlattı.
Demokrasi tarihinde önemli bir kilometre taşı olan 14 Mayıs 1950 seçimlerinin, tek dereceli, genel, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre yapıldığını, milletimizin uzun bir aradan sonra, yine kendi iradesinin temsilini Meclis’te sağlayabildiğini aktaran Şentop, ancak tarihi vakalara, millete ihanet edilerek 61 yıl önce bugün, on yıllık Demokrat Parti iktidarının 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle sonlandırıldığını kaydetti.
“YASSIADA’DA KURDUKLARI DÜZMECE MAHKEME”
TBMM Başkanı Şentop, vesayetçi zihniyetin, “çarıklı erkan” diye aşağıladıkları milletin tercihine, ancak 10 yıl tahammül edebildiğini, devlet ve milleti ayrıştırdığını ifade ederek, “Bu darbe sadece Demokrat Parti’yi cebren iktidardan indirmemiş; Başbakan merhum Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamları ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar başta olmak üzere, birçok Demokrat Partiliye yapılan işkence ve zulümlerle demokrasinin geleceği uzun yıllar vesayet altına alınmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
Silahla iktidarı gasbeden zorbaların, milletin seçtiği iktidarı ve 395’i milletvekili olmak üzere 592 iktidar mensubunu, Yassıada’da kurdukları düzmece mahkemede yargıladıklarını dile getiren Şentop, adada kurulan düzmece mahkemenin başkanlığını Salim Başol’un yaptığını belirtti.
Şentop, bir yıl süren yargılama sonucunda, çok partili hayatın seçilmiş ilk Başbakanı Adnan Menderes ile birlikte Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu hakkında idam kararı verildiğini anımsattı.
“BUNLARIN HEPSİNİ TELAFİ EDECEK BİRTAKIM ADIMLAR ATMAK GEREKLİDİR”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, şunları kaydetti:
“Onların milletin iradesine darbe vurdukları Yassıada’nın adını Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak değiştirdik. Adanın adını da hazin hatıralarıyla birlikte ademe havale ettik. Geçtiğimiz yıl çıkarttığımız bir kanunla Yassıada Mahkemesini ve bu mahkemenin verdiği kararları bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırmış olduk. Diğer darbe dönemlerinde de şüphesiz çok büyük ızdıraplar olmuştur, vatandaşlarımız çok büyük maddi manevi zararlar görmüştür. Bunların hepsini telafi edecek birtakım adımlar atmak gereklidir. Fakat 27 Mayıs süreci hepsinden farklı bir süreçtir. Yassıada Mahkemesi, darbeden sonra kurulmuş, belli kişileri yargılamak için özel teşkil edilmiş bir mahkemeydi. Bu bakımdan böyle bir mahkemenin, kanunlar, anayasa dışında da hukukun en temel ilkesi doğal hakim ilkesine aykırılık sebebiyle yok sayılması, ortadan kaldırılması gerekiyordu. Mahkemeyle beraber, yapmış olduğu bütün yargılamalar, almış olduğu kararlar, hukuki sonuçlarıyla beraber ortadan kalkmış oldu.
İnsaf ölçülerine sığmayan, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bu karar ile sadece bir başbakan ve bakanlar idam edilmedi. Aynı zamanda sivil siyasete ayar verilerek ‘Sonunuzun Menderes gibi olmasını istemiyorsanız, size izin verdiğimiz sınırların dışına çıkmayın’ denilmiş oldu. Sivil siyaset yıllarca merhum Menderes ve bakanlarının hazin sonlarıyla, o idam sehpaları işaret ve ima edilerek tehdit edildi. Bu kara zihniyet, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yine aynı akıbet ile ayar verilmeye kalkışıldı. Zaten sağ siyasette, Menderes’in akıbetine maruz kalmakla tehdit edilmeyen başbakan yok gibidir. Merhum Demirel, Özal, Erbakan da aynı tehdide maruz kalmışlardır. Bu tehdidi yapanlar; kendilerini milletin üstünde gören zümreye mensup olanlar, onlar ‘Halk plaja indi, vatandaş denize giremiyor’ diyenler, onlar Milli Mücadele’nin edebiyatını yapıp, Milli Mücadele ruhuna yabancılaşanlar, onlar ‘Halka rağmen halk için’ anlayışıyla kendi menfaatlerini milletin menfaatlerinin üstünde görenler, onlar sözde demokrat oldukları için millete güvenmezler. Çünkü milletimizin ruh kökünden uzak, kültürüne, inancına, değerlerine yabancıdırlar.”
“TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ TARİHİ BİR BAKIMA DARBELER TARİHİDİR”
TBMM Başkanı Şentop, Türkiye’nin, neredeyse her on yılda bir, halkın iradesine el koyma ve demokrasiyi sekteye uğratma girişimlerine tanık olduğunu anımsattı.
“Türkiye’nin demokrasi tarihi, bir bakıma darbeler tarihidir” diyen Şentop, halkın hür iradesiyle seçtiği iktidarlara karşı, dış mihrakların, askerlerin, atanmışların, farklı kimlik ve suretlerde giriştiği darbelerin, ülkeye verdiği zararın belki de gerçek bir savaştan daha fazla olduğunu söyledi.
Yaşanılan darbeler ve bunun sonucu oluşan vesayet düzeninin, Türkiye’nin kalkınmasının önünde yıllarca bir set olduğunun altını çizen Şentop, şöyle devam etti:
“27 Mayıs darbesinden sonra yaşanan darbe girişimleri; 12 Mart 1971’de bir kısım askerler tarafından verilen muhtıra ‘planlı darbelerin anası’ diyebileceğimiz 12 Eylül 1980 darbesiyle toplumun her kesiminden insanımıza uzun vadeli bedeller ödeten vakalar olarak tarihimizde ve hatırımızda yerini almış, menfi etkileriyse uzun süre devam etmiştir. 28 Şubat 1997 post-modern darbesi, 27 Nisan 2007 e-muhtırasını tecrübe etmek talihsizliğini yaşayan milletimiz en son ve en ağır bedelli darbe imtihanını, 15 Temmuz 2016’da yaşamış ancak aziz milletimiz darbecilere karşı meydanlara çıkarak iradesine sahip çıkmıştır.
Masum halkına ateş açan, üzerine tank süren, TBMM’yi bombalayan asker demeye utandığımız, uzantıları her zamanki gibi emperyalistlere dayanan hainlerin ateşlerine bedenini siper eden milletimiz, tankların önüne çıkmış ve onlara bu kez millet iradesini çiğnetmemiştir. Milletimiz, 1960’tan 2016’ya kadar demokrasiyi inkıtaya uğratan, halkı sindiren zorbalara karşı milli iradenin ve milletin üstünde hiçbir güç olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Milletimiz artık kendi üstünde bir vesayet makamı istemediğini dosta, düşmana karşı göstermiştir. Artık bu millet, seçilmiş yöneticilerinin idam edildiği, halka rağmen zorba halkçıların öldürdüğü, o hazin tablodaki temiz vatan evlatları için gözyaşı dökmeyi ebediyen reddetmektedir. Bu aziz millet; evlatlarının acısıyla ağlamaya değil, bu ülkenin çocukları için güzel bir istikbal ile mutlu olmaya layıktır.”
Daha sonra Şentop, beraberindekilerle birlikte gazete kupürleri ve fotoğraflardan oluşan sergiyi gezdi.