AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Twitter hesabından dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Canikli, geçmişte TMSF’de görevlendirilen Boydak Holding Yönetim Kurulu eski Başkanı Abdullah Gülzeldülger’in iddialarına yanıt verdi. TMSF eski yöneticisi ve Gelecek Partisi Kurucular Kurulu üyesi Abdullah Güzeldülger, 2014-2015 yıllarında hakkında kara para aklama iddiası bulunan Sezgin Baran Korkmaz’ın TMSF’ye gelerek, “Sizde kelepir şirket var mı?” diye sorduğunu söylemişti.
“YOLSUZLUK YAPTIĞINI BİLİYORDU”
Güzeldülger, TMSF başkanıyken kurumda yapılan yolsuzluklarla ilgili “Canikli yönetim kurulu başkanını tasfiye ederek yönetmeliği değiştirdi. Böylelikle Yönetim Kurulu Başkanını baypas etti. Yönetim Kurulu Başkanı 30 kişinin yolsuzluk yaptığını biliyordu” demişti.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Canikli, “Yani Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşme, Ali Babacan’ın TMSF’den sorumlu Bakan olduğu dönemde yapılmıştır. Tam bu noktada bazı soruların sorulması gerekir: Bu kişinin Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşmeden veya görüşmelerden dönemin sorumlu Bakanı Ali Babacan’ın bilgisi ve onayı var mıdır? Bu kişi Sezgin Baran Korkmaz’la kaç defa görüşmüştür?” ifadelerini kullandı.
Canikli ise yaptığı açıklamaya, “Öncelikle böyle bir konuda açıklama yapmak durumunda kaldığım için üzgün olduğumu ifade etmek istiyorum” sözleriyle başlattı.
Canikli hakkındaki iddialar için şunları söyledi:
1) Öncelikle böyle bir konuda açıklama yapmak durumunda kaldığım için üzgün olduğumu ifade etmek istiyorum.
2) TMSF bünyesindeki Boydak Holding’de yönetim kurulu başkanlığı yapmış olan bir kişinin şahsımla ilgili deli saçması, tutarsız ve yalan üzerine kurulu iddialarını ciddiye almayarak başlangıçta cevap verme gereği duymadım.
3) Ancak, söz konusu açıklamaları dinleyen veya okuyanların bilgi kirliliğinden kaynaklanan kafa karışıklığını gidermek ve bu asılsız iddialara ilişkin kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için aşağıdaki bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
4) Bahsedilen kişi olayları ve zamanı bilerek karıştırarak şahsımla ilgili olumsuz bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. İlk olumsuz algıyı, Sezgin Baran Korkmaz ismi üzerinden ilinti kurarak yapmaya çalışmaktadır.
5) Sanki Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşmeyi yukardan birisinin talebi üzerine yaptığını, bu görüşmeyi de benim TMSF’den sorumlu Bakan olarak görev yaptığım dönemde yapmış gibi bir imada bulunmaktadır. Bu açıklamayı okuyan veya dinleyen birisi bu şekilde anlamaktadır.
6) Böyle bir algıyı oluşturmak için önce bizim Bakanlık dönemimizle ilgili TMSF’deki iddialarını dile getiriyor, sonra Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşmeyi anlatıyor. Sanki bu olaylar aynı zaman diliminde olmuş intibasını oluşturuyor.
7) Açıklamasında, Sezgin Baran Korkmaz’la 2014-2015 yıllarında görüştüğü bilgisini araya sıkıştırıyor; ancak, bu bilgi dikkatten kaçıyor. Peki olayın aslı-esası nedir?
8) 1- Bu kişi kendi ifadesine göre; Sezgin Baran Korkmaz’la 2014-2015 yıllarında, ‘Ankara’dan hatırı sayılır bir Milletvekili’nin girişimiyle’ görüştüğünü söylüyor. 2014-2015 yıllarında TMSF’den sorumlu Bakan şahsım değildir. Bu dönemde TMSF’den sorumlu Bakan Ali Babacan’dır.
9) Yani Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşme, Ali Babacan’ın TMSF’den sorumlu Bakan olduğu dönemde yapılmıştır. Tam bu noktada bazı soruların sorulması gerekir:
10) Bu kişinin Sezgin Baran Korkmaz’la yaptığı görüşmeden veya görüşmelerden dönemin sorumlu Bakanı Ali Babacan’ın bilgisi ve onayı var mıdır? Bu kişi Sezgin Baran Korkmaz’la kaç defa görüşmüştür?
11)Açıklamalarından bir kez görüştüğü gibi bir sonuç çıkmakta,diğer taraftan 2014-2015 yıllarında görüştüğünü söylemektedir.Bu da birden fazla defa görüştüğü anlamına gelmektedir. Görüşmeyi hatırı sayılır bir Milletvekilinin girişimiyle yaptığını söylüyor. Bu Milletvekili kimdir?
12) Gerçi sonraki cümlesinde, kendini tekzip edercesine ‘Milletvekili beni aramadı ancak SBK TMSF’ye geldi’ diyor. Bu ne anlama geliyor? Milletvekili SBK ile ilgili olarak girişimde bulundu mu bulunmadı mı?
13) Bir de ‘bizim muhafazakar camianın, TMSF’de ucuz şirket var mı, demesine alışkınım’ diyor. Bu ifadeyle tüm muhafazakâr camiayı töhmet altına sokmaktadır. Kendi ifadesiyle, ucuz şirket peşinde koşan muhafazakârlar kimlerdir, bunları açıklaması gerekir.
14) Bu şekilde muhafazakâr camia töhmetten kurtulur. 2- Bu kişi, ‘İmran Okumuş ve 7 tane arkadaşları aşağı yukarı 100 şirkete kayyum olarak atandı. Bunlara 5’er bin liradan kimisine asgari ücretten aylık 3-3.5 milyon lira maaş bütçesi oluşturuldu. Bu bizi üzüntüye sevk etti.
15) Biz de TMSF olarak tavrımızı gösterdik. Sonra siyaset kurumu bir karar alarak TMSF’yi doğrulayan bir politika olarak bu işin mimarı yaptı. Sonradan kayyımlar tasfiye edildi.
16) Biz TMSF’de bu kayyımlarla ilgili, onların kendi yakın çevrelerine işler tebliğ ettiklerini gördük ve bunları raporlaştırdık. O dönemin Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’ye aktardık.’ diyor.
17) Bir televizyon programında da ‘biz kayyumların usulsüzlüklerini rapor olarak Nurettin Canikli’ye gönderdik, ancak, Bakan hiçbir şey yapmadı’ şeklinde açıklama yapıyor.
18) Bu kişi anlatma güçlüğü çektiği ve olayları net bir şekilde izah etmekte zorlandığı için bu konuyu ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışalım.
19) CMK’ya göre herhangi bir şirket hakkında; terörün finansmanı, kara para aklama ve CMK madde 133’te sayılan diğer suçlarla ilgili soruşturma başlayınca, davaya bakan mahkeme, şirket yöneticilerini görevden uzaklaştırmakta ve şirketi yönetmek üzere kayyım ataması yapmaktadır.
20) Mahkemeler genelde avukatlar ve mali müşavirleri kayyum olarak görevlendirmektedir. Kayyımlar şirketi, ceza soruşturması sonuçlanana ve kesinleşene kadar yönetmektedirler.
21)Ceza yargılaması sonunda;eğer, şirket mahkeme tarafından kara para aklanması veya terörün finansmanı konusunda suçlu bulunursa,mahkeme tarafından şirket hakkında müsadere kararı veriliyor ve şirket tüm malvarlığı ile birlikte Devlet’e geçiyor,kayyımların görevi de son buluyor.
22)Ceza yargılaması sonucunda eğer, şirket mahkeme tarafından suçsuz bulunursa bu durumda şirket, sahiplerine iade ediliyor ve kayyımların görevi son buluyor.
23) 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra FETÖ terör örgütü ile irtibatı tespit edilen çok sayıda şirket hakkında mahkemeler tarafından, kara para aklamak ve teröre finansman sağlamak suçlamasıyla soruşturma ve kovuşturma başlatıldı.
24) Ceza Muhakemeleri Kanunu hükümleri çerçevesinde, soruşturma ve kovuşturma başlatılan şirketlere davaya bakan mahkemeler tarafından kayyımlar atanmaya başladı.
25) FETÖ şirketlerinin büyük bölümü işlem hacimleri ve istihdam kapasiteleri yüksek olan, binlerce işçinin çalıştığı ve yoğun üretimin yapıldığı şirketler olduğu için, mahkemeler tarafından atanan kayyımlar tarafından rasyonel ve ticari teamüllere uygun olarak yönetilmeleri ++
26)+konusunda problemler çıkmaya başladı. Mahkemelerin odaklandığı nokta doğal olarak, ceza davasının sonuçlanması üzerinedir. Geçmişte bu kadar çok sayıda, büyük boyutlu ve uzun süreli kayyım ataması hususu gündeme gelmemişti.
27) Bu şekilde kayyım atanan bazı şirketlerde zafiyet ve mali yapılarında bozulma ortaya çıkmaya başladı. Acilen tedbir alınması, rasyonel işleyecek bir mekanizmanın kurulması ve şirketlerin batmaktan kurtarılması gerekiyordu.
28) Hükümetimizin bulduğu çözüm, bu şirketlere kayyım olarak, şirket yönetimi konusunda tecrübesi ve bilgi birikimi olan TMSF’nin kayyım olarak atanması oldu.
29)Bununla ilgili yasal düzenlemeler (OHAL KHK’sı ile) tamamlandı, mahkemeler tarafından görevlendirilen kayyımların görevleri sonlandırıldı. Tüm şirketlerin yöneticileri, kayyım olarak görevlendirilen TMSF tarafından atanmaya başlandı.
30) Bu düzenlemeden sonra şirketler toparlanmaya başladı. Bugün itibariyle, KHK ile TMSF’nin kayyım olarak görevlendirilmesinin ne kadar isabetli bir karar olduğunu görüyoruz.
31) Bugüne kadar TMSF’nin kayyım olarak atandığı şirketlerden hiçbir tanesinin mali yapısında bir kötüleşme yaşanmadı. Tam aksine ciroları ve kârlılıklarında büyük artışlar yaşandı.
32) TMSF’nin kayyım olarak görevlendirilmesinden sonra, kayyımların alacakları ücretlerle ilgili düzenlemeler yapıldı. Birden fazla yönetim kurulu üyeliği olsa dahi bir kişi sadece bir yerden ücret alabilir hale getirildi.
33)Bir kişiye birden fazla yönetim kurulu üyeliği verilmesi mecburiyeti ortaya çıkabiliyordu. Örneğin, Boydak Grubu’nun kayyım atanan 8 tane şirketi var ise, her şirketine farklı isimlerin yönetim kurulu üyesi atanması, şirketlerin yönetilmesini darboğaza sokabilirdi.
34) 5 kişilik yönetim kurulu, Boydak Grubu’nun 8 şirketinde de görev aldı. Daha doğrusu almak mecburiyetinde kaldı. Ancak sadece bir yönetim kurulu üyeliğinden maaş aldılar.
35) Diğer taraftan, alınan maaşlara da üst sınır getirildi. 10.000 TL ile sınırlandırıldı. Büyük bölümüne 7.000 TL YK ödemesi yapıldı. Şimdi, bu şahsın iddialarına dönelim.
36)TMSF’nin kayyım atanmasından önce; mahkemeler tarafından (Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetki alanıyla ilgili olarak) İmran Okumuş ve 7 kişinin mahkemeler tarafından kayyım olarak görevlendirildiği, bu kayyımların 100’den fazla şirketten maaş aldığını iddia ediyor.
37) Ayrıca bu kayyımların yakınlarına usulsüz olarak işler verdiğini ve menfaat sağladıklarını ileri sürüyor.
38) Tekrar etmekte fayda var, bahsettiği kişilerin TMSF ile hiçbir ilişkileri olmayıp, mahkemeler tarafından atanan ve TMSF’nin kayyım olarak belirlenmesinden sonra görevleri sona eren kayyımlardır.
39) Bu kayyımların yaptığını iddia ettikleri usulsüzlükleri raporlayıp, Bakanlığımıza (şahsımıza) gönderdiği iddia edilmektedir. Bu iddia doğru değildir. Devletin kayıtlarında böyle bir bilgi ve rapor bulunmamaktadır. Bakanlığımız döneminde bize böyle bir rapor gönderilmemiştir.