Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanı ve Genel Başkan Adayı Özgür Özel, Mersin İl Kongresinde yaptığı konuşmada gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.
Özel’in Mersin İl Kongresinde yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“Ben bugün partinin grup başkanı olarak, son 8 yıldır grup başkanvekilliği görevini yürütmüş birisi olarak neredeyse çocukluğunuzdan beri tanıdığınız bu partinin bir evladı olarak karşınızdayım. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkan adayıyım. Bu bir başka partide tansiyon sebebidir, gerginlik sebebidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önemli özelliği, genel başkanına rakip çıkılabilen, oradan güçlenerek çıkabilen tek siyasi parti olmasıdır. Pek çok siyasi parti kendi süreçlerini işletiyor ama kurultay salonuna genel başkan adayları belirlenmiş olarak giriyor. Bu yarışma kültürü, bu birlikte doğruyu arama kültürü, bu biricik özelliği, partiyi Türkiye’yi, Türkiye’deki sosyal demokratların alnını açık tutarak dünyaya bakmasını sağlamaktadır.
“GENEL BAŞKANA HAKSIZLIKTIR”
Buna katkı sağlayan herkese Genel Başkanımızdan en yeni üyemize kadar minnetlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Tabii, bir süreç yaşadık. Bu sürecin sorumluluğunu bir kişiye yüklemek, örneğin sayın Genel Başkana yüklemek Genel Başkana haksızlıktır. Bu sürecin sorumluluğunu, eski, daha yeni çalışma arkadaşlarına yüklemek de bir o kadar haksızlıktır. Bu süreci sadece yazılı metinlerin tartışmasına indirgemek, tüzük yapacağız, önerileri yollayın demek, siz ipe bakın, yerdeki bizleri görmeyin demektir. Programı iyi ama basitleştirelim demek kıymetlidir ama tartışmayı haksız bir zemine çekmektedir.
“TAPUSU GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E AİTTİR”
Eğer bir değişimden bahsedeceksek altını doldurmalıyız. İçerik yoğun bir tartışma yapmalıyız. Dünyaya bakmalı, Türkiye’yi görmeli. Güçlenerek çıkacağımız her tartışmanın içinde olmalıyız. Güç kaybettirecek, birbirlerine düştü dedirtecek her tartışmadan uzak durmalıyız. Ben bir evladınız olarak, Genel Başkan adaylığı sürecinde olan bir kardeşiniz olarak, bundan önce yaptığı görevlerde başınızı öne eğdirmemiş, kimsenin ekmeğine yağ sürmemiş bir kardeşiniz olarak, bu süreci başta Genel Başkanımıza, partimizin kurumsal kimliğimize yakışır şekilde yürüteceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Burası başka bir parti değil. Burası Cumhuriyet Halk Partisi.
Çok sevdiğim ve bir belde binası açılışından, bir il başkanı ziyaretine kadar her fırsatta vurguladığım iş, bu partinin bir baba evi, baba ocağı oluşudur. Herkes baba evine doğar. Sonra ileride kimi gider, kimi kalır. Kimi ırakta oturur, kimi yakında oturur. Ama herkesin bildiği bir şey vardır. Günün birinde başın sıkışırsa, dara düşersen, ayazda kalırsan bildiğin şudur ki, baba evinin çorbası kaynamaktadır, bacası tütmektedir. O yüzden CHP içindeki tartışmaları acaba bir ayrılık, geçmişteki kötü örnekleri gibi farklı partileşme süreçleri gibi kavga olur mu, ayrı düşme olur mu diyenlere şunu söylüyoruz: Biz bu baba evinin evlatlarıyız, çorbayı kaynatanlarız, bacayı tüttürenleriz. Bu evin tapusu bir kişiye aittir. O ne Kemal Bey’dir ne Özgür Özel’dir. Ne İnönü’ydü, ne Ecevit’tir. Bu evin tapusu bir kişiye aittir o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Hal böyle olunca, acaba kalkar gider misin, acaba küser gider misin, başka yollara sapar mısın, bu partinin evlatlarına sorulacak soru değildir.
“DUYGULARIMI GENEL BAŞKANIMIZA SÖYLEDİM”
Değişim diyorsun da, bunu niye diyorsun? Hem vallahi hem billahi, 14 Mayıs günü yaşadığımız o büyük şok, ardından 14 günlük benim için Ege’nin 9 ilindeki 33 miting ve 28’i akşamı yaşadığımızdan sonra, kendi adıma ne değişim diyecek, ne adaylık iddiası koyacak, ne kolumu kaldıracak takatim yoktu. Çünkü Cumhuriyetin 100’üncü yılında cumhuriyete husumet duyanların, cumhuriyetin kurucu değerlerini aşındıran iktidarda olmaması, yine Gazi Mustafa Kemal’in önümüze açtığı aydınlanma yolunda yürümek, o meşaleyi yeniden yakabilmek, devrimlerini sürdürebilmek için emek verdik, gayret sarf ettik. 100’üncü yılın sonunda çok önem atfettiğimiz bu seçimin sonunda başarısız oldum. Ben o seçimin gecesi bir samimi özür dilemenin, takip eden süreçte topyekun bu partinin önümüzdeki döneme ilişkin yenilenmesi ve güçlenmesinin önünü açmasının tarafında oldum. Bu duygularımı, bu sürecin nasıl yönetilmesi gerektiğini hem yetkili organlarda hem Sayın Genel Başkanımıza doğrudan söyledim.
“UMUT VAR DEMEK İÇİN ADAYIZ”
O noktada, farklı fikirlerin gün geçtikçe seçmende bir duygusal kopuşa, bir reaksiyona, böyle giderseniz oy vermeyiz gibi sözlerin hızla yazılışına ve bunun tehlikesine şahit oldum. Dünyanın bütün otoriter popülist liderleri, bütün diktatörleri seçime katılım oranının düşüklüğünden, muhalif seçmenin moral bozukluğundan, sandıktan kopuşundan, siyasi partilere, bizatihi siyasetin kendisine uzaklaşmasından, yabancılaşmasından beslenirler. Burada, yaptığımız itiraz, çıktığımız yol, partinin moralini bozmak, partiyi tartıştırmak değil aksine bir duygusal kopuş içinde olan seçmene, Cumhuriyet Halk Partisi tartışıyor, Cumhuriyet Halk Partisi değişiyor, Cumhuriyet Halk Partisi bundan sonra da dimdik ayakta olacak, senin umudun olacak. Cumhuriyet Halk Partisi varsa, umut var demek için adayız, buradayız, ayaktayız.
“ALTI OKU SAHİPLENİYORUZ”
Değişimin altını nasıl dolduruyorsun. Elimde Değişimin Yüzyılı Yüzyılın Değişimi diye isimlendirdiğimiz bir tutum belgemiz var. İlk adımdır, ama birikmiştir. İlk adımdır ama kolektiftir. İlk adımdır ama önümüze ileriye bakmaktadır. Tutum belgemiz dünyadaki sol, sosyal demokrat hareketlerin başarı ya da başarısızlıklarının öykülerinin incelenmesi, ders alınması ve oradan öneriler çıkarılmasından tutun, 1970’lerdeki ortanın solu hareketinden, Ecevit’in ‘Ak Günlere’ bildirgesine kadar, Cumhuriyet Halk Partisi ne zaman yükselmiş, ne zaman gerilemiş analizini yapan bir çabadır. Tutum belgemiz altı okun sonuna kadar arkasında durmaktadır. Altı oku tarihsel gerekliliğiyle sahiplenen, olgusal tutarlılığıyla benimseyen, günün şartlarında altı oku aşındırmadan geliştirmeye niyet eden bu konudaki beyanını açık, sarih, net ifadelerle sizlerle paylaşan bir tutum belgemiz var. Tutum belgemizin özü, bundan sonraki süreçte bir daha kaybetmemek üzere hatayı nerede yaptığımızın tartışılmasıyla başlıyor.
“OYUNUN KURALINA İTİRAZ ETMEK LAZIM”
Referandum; 52’ye 48. Yerel seçimler; 52’ye 48. Ekmeleddin İhsanoğlu; 52’ye 48. Geçen dönem güçlü adaylarla ilk tura çıkılan seçimler; 52’ye 48. Bu seçim, neredeyse tek aday, ikinci tur 52’ye 48. Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi dikine kesen bir siyasetle, bir farklılık bulayım, üstünde tepineyim ve ayrıştırayım. Ayrılan tarafı uzaklaştırayım, kutuplaştırayım, karşı kutbu şeytanlaştırayım, kendi arkamı kalabalıklaştıralım siyaseti güdüyor. Bu siyaset, bizi üzerimizde görünmez bir cam tavana mahkum eden, ben atlasam da 25, zıplasam da 25. O zaman sağa, daha sağa, biraz daha sağa açılarak acaba başka bir şey yapabilir miyim arayışına girilmesine neden oluyor. Ya da ittifaklarla yürüyüp acaba 50 + 1’i alabilir miyim? Çok istedik alalım, yapısal bir mesele tartışıyorsak, halen daha bu dikine kesen siyasette, büyük parça olsak da karşında hala bir yüzde 50 var. Oysa, bu oyunun kuralına baştan itiraz etmek lazım. Bunu da siyaseti belirlerken yapmak lazım. Bir dairesel konumlanma içinde ben bunun karşısında olacağım, buna yakın olmam lazım diyerek siyaset, edilgen siyasettir.
Sana dayatılan kimlik siyasetinde küçük parçaya razı olmak, büyük olabilmek için kimliksizleşmek, siyasetsizleşmek sonucunu doğurmaktadır. Önerimiz, sosyal demokrat, sol siyasetin dünyada ve Türkiye’de yükseldiği dönemde yapılmış olanı yapmak, öncelikle nerede duracağına kendin karar vermek, başkalarının konumlanmasını onlara bırakmak, dikine kesen siyaset yerine enine kesen bir siyasetin savunucusu olmak gerekmektedir. Enine keserken, AK Partilinin de MHP’linin de HDP’linin de İYİ Partilinin de Mecliste grubu olmayan partilerin de yoksuluna, işsizine, güvencesizine, sendikalaştırılanına, emeği sömürülene, gözü yurtdışında olana birlikte dokundurmaktır. Enine kesmeyi kimse küçümsemesin. O kestiğimiz yerin altında 10 milyonlar var. Yukarıda bir tabaka, buradaki zavallıların alın terini sömürerek, doğrudan vergi almak yerine, dolaylı vergilerle yüzde 70’lerle onu sömürerek, yukarıdaki krema tabakasına kur korumalı mevduat parası ödeyenlerin hakkı, bu tepeden alıp, bu aşağıda temas edilen on milyonlara gittiğinizde, tepenizdeki yüzde 25’lık cam tavan da, enine genişleyerek 50 artı 1’in peşine koşup yüzde 48’ine razı olmak da, kimliksizleşme ve siyasetsizleşme sonucunda bir çaresizliği yaşamak da bizim başımıza düştü.
“SİZİ YOL YÜRÜMEYE DAVET EDİYORUM”
Bunun için diyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki dönemi, emekten, yoksuldan, sömürülenden, çiftçiden, esnaftan, emekten yana tavrını netleştirerek, kendini yeniden tarif ederek, ittifak siyasetine ortaklarına belinden zincirle bağlanmış koşucular gibi, 5 yıl boyunca birbirinin belinden çekerek değil, özgürce koşarak, günü geldiğinde ittifak kurulacaksa, o ittifakın özgüvenli, güçlü, kendinden emin, yüzde 25’lik cam tavanı tuz buz etmiş bir parti olarak yolunu yürümesini savunuyoruz.
Ben buna inanıyorum, bunu öneriyorum. Kimlerle yapacaksın dediğinizde, gencecik kadrolarla, kadınlarla, gençlerle, mevcut Parti Meclisinden, Milletvekili Grubundan bu partinin en önemli insan gücü olan, hem Türkiye’deki, hem dünyanın dört bir yanındaki yetişmiş, Atatürkçü, en iyi eğitimli kesimleriyle, ama yetmez; esnaf konuşulacaksa esnafın, çiftçi konuşulacaksa çiftçinin, genç konuşulacaksa, gencin, yoksulun temsilcileriyle gerçek bir halk partisiyle, Cumhuriyeti Halk Partisi’ni halka arz ederek, onun talebini görerek, buna uygun siyaseti en net ölçme değerlendirme biçimleriyle, her adımı ölçerek, her seçim bir şeyi deneyerek değil, seçime aylar, yıllar kala doğrusunu bulmuş olarak, gönüllere girmiş olarak yaklaşmakta olan seçimdeki iktidarı garanti etmiş olarak bir yol yürümeye davet ediyorum hepinizi.
“BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ”
Bu örgüt bana inanır, yetkilendirirse bu takımın başına geçerim, bu takımı da şampiyon yaparım. Söz veriyorum. Eğer yetki verilmezse partinin evladıyım, başarısı için emek vermeye devam ederim. Ama siz yetki verirseniz, siz ‘Özgür, bu işi sen yapacaksın’ derseniz elimde kitabım var. 1’inci sayfasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk var. gencecik bir kadro, inanmış yürekler, başarıya hasret gençliğimiz, borcumuzu ödeyeceğimiz partimiz, güvendiğimiz sizler varsınız. Ben size güveniyorum, size inanıyorum. Bu sürecin sonunda bu partide artık seçim akşamları partinin ışıklarının erkenden sönmeyeceği, kadın kollarımızın tülbenti sirkeli suya basıp başına bağlamak yerine, o tülbent elde hayal çekecekleri, başarıyı kutlayacağımız yarınlara inanıyorum. Siz de inanın, birlikte başaracağız.”