İstanbul’da Öze Dönüş Platformu’nun toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu orman yangınları her yıl olur muydu? Olurdu. Peki her yıl olan orman yangınlarına karşı neden sağlıklı ve tutarlı bir politika üretemiyoruz? Orman yangınını söndürmek için devlet ihale mi açar? Türk Hava Kurumu var, Türk Silahlı Kuvvetleri var. Başka kuruluşlar var. Alırsınız uçakları, helikopterleri. Belli bölgelerde konuşlanırlar. İHA’larınız var, anında müdahale edersiniz” dedi.
“Yorulma niyetim de yok. Bu ülkede huzuru, barışı sağlayıncaya kadar yorulma niyetim yok” diyen Kılıçdaroğlu’nun açıklaması şöyle:
“ÖZÜMÜZ ZAMAN ZAMAN DEĞİŞTİRİLMEK İSTENİYOR”
Öze Dönüş Platformu… İsmi çok güzel. Kim buldu bilmiyorum, ama kutluyorum. Özümüze, ilkelerimize dönmek. Bizim ilkelerimiz; insan sevgisi, inançlara, değerlere, adalet üzerine kurulmuştur. Yozlaşmayı reddetmiştir. İnsan sevgisi vardır. Tabiat sevgisi vardır. Allah’ın yarattığı kâinata saygı vardır. Kâinatın sırlarını çözmek için Allah’ın verdiği aklı kullanmak vardır. Eğer biz bunları yapabilirsek özümüze dönmüş oluruz. Özümüze dönmek kadar değerli bir şey yoktur. Özümüz zaman zaman dışarıdan müdahaleler ile değiştirilmek isteniyor. Önemli olan hep beraber karşı çıkmaktır. Bizim değerlerimiz son derece önemli. Aynı zamanda evrensel değerlerdir. Öze dönüş bir anlamda aklımızı kullanmaktır. Eğer teknolojide, bilimde ilerlemeler varsa aklı kullanmaktan geçiyor. Dünyayı sorgulayacağız. Rakamı bulmak, zamanı bulmak bunların hepsini aklımızı kullanarak yapacağız. Aynı zamanda bu insanın kendi bölgesinde huzur içinde yaşaması demektir. Vatan ve milletten söz ettik. Sayın Bakanımız sağ olsun ‘bizim için vatan ve bayrak çok değerlidir’ diye ifade etti. Evet değerlidir.
“ATATÜRK’Ü HEP YANLIŞ ANLATTILAR”
Bize Mustafa Kemal Atatürk’ü hep yanlış anlattılar. Öze dönüş değerleri konuşulacaksa, Mustafa Kemal Atatürk ne demektir? İki temel ilkesi vardır. Birincisi; siyasi hedeftir. ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ der. İkincisi, ‘savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferle taçlandırılmadıkça bağımsızlığınızı koruyamazsınız’ diyor. Biz kendi bağımsızlığımızı, güçlü olduğumuz zaman koruyacağız. Güçlü olmanın yolu nedir? Ekonomik bağımsızlığımız olacak. Biz Mustafa Kemal’i bu çerçevede değerlendirmeliyiz. Biz kendi tarihimizle hep gurur duyarız ama varsa yanlışımız oturup konuşacağız. Hata kavramı insana özgü kavramdır. İnsanoğlu hata yapabilir, duygularının esiri olabilir.
“DAHA GÜZEL OLMAZ MIYDI?”
Sayın Bakanımız, ‘her siyasi parti liderlerini davet ettik, bazıları geldi.’ Öncelikle size şükran borçluyum. Bütün siyasi partileri davet etmeniz bence çok değerlidir. Keşke bütün siyasi parti liderleri burada olsaydı, gençler soru sorsaydı, bizler de cevap verseydik. Daha güzel olmaz mıydı? Biz asla hata yapmayız diye bir şey yok. Benim de hatalarım olmuştur, telafi etmemiz lazım. Biz buna devlet yönetiminde, liyakat diyoruz, işi ehline vereceksin. İşi ehline verdiğin zaman en rahat yönetim, devlet yönetimidir. Hepsinin görevi belirlenmiştir. Gözünüz arkada kalmaz. Siyasi otorite, hedef gösterir. Oturur bürokratlar bunu yaparlar.
Yıllar önce bir gazetede bir olayı okumuştum. Bir ressam güzel tablolar yapmış, resimleri sergileniyor, insanlar gelmiş bakıyorlar, bakmışlar bir köylü bir tabloya sürekli bakıyor, ‘beğendiniz mi’ demişler, ‘alacak mısınız’, ‘param yok’, ‘tablodan hiç ayrılmıyorsun’, ‘bir hata var’, ‘nerede var’, ‘bu kadar büyük kuş bu kadar ince dala konamaz, ben çobanım.’ İşi ehline vermek… Tabiatı bilen o. Demek ki akıl akıldan üstündür kavramı bu olaydan güzel anlatılamaz. Öze dönüş hizmettedir. Ama o hizmeti ahlaklı, adaletli temelde götürmek zorundayız.
“YOZLAŞMA TEPEDEKİ KİŞİNİN ADALETTEN UZAKLAŞMASIYLA BAŞLAR”
Adalet kavramı dünyanın en soylu kavramıdır. Kainat, adalet üzerine inşa edilmiştir. Bütün peygamberler, adaleti sağlamak üzere göndermişlerdir. Biz kendi ülkemizde adaleti sağlayabildik mi? Adaletsizliklere karşı durabildik mi? Birisi adaletsizliğe uğradığında ‘bizim partiden değilse boş ver, bizim partiliyse kıyameti koparacağız.’ Olmaz. Adaletsizliğe hep birlikte karşı çıkacağız. Kim adaletsizliğe uğruyorsa onun yanında mücadele etmek bizim ortak görevimiz olmalıdır. Öze dönmemiz lazım. Adaleti her zaman savunmamız lazım. Adaletin olmadığı yerde yolsuzluk, hırsızlık, insan hakkı ihlalleri olur. Adaleti korumak hepimizin görevi. Öze dönmek aynı zamanda adalete dönmek demektir. Yozlaşma ne zaman başlar? Tepedeki kişinin adaletten uzaklaşmasıyla başlar. ‘O götürüyor ben de götüreyim.’ Devleti yönetenler, topluma örnek olmak zorundadırlar. Dünyanın her tarafında böyledir.
“YORULMAYA NİYETİM YOK”
Sayın Bakanımız, ‘Kılıçdaroğlu yorgun geldi’ dedi. Dün Antalya ve Manavgat’taydım. Gece Marmaris’e geçtim. Orman yangınları var. Hala devam ediyor. Gerçekten de bir ağacın yanması ne demektir, bir ormanın yanması ne demektir? Onlar canlı. Ormanda da canlılar yaşıyor. Bütün bunlar yanıyor. Bizim önlem almamız lazım. Soru şu. Bu orman yangınları her yıl olur muydu? Olurdu. Peki her yıl olan orman yangınlarına karşı neden sağlıklı ve tutarlı bir politika üretemiyoruz? Orman yangınını söndürmek için devlet ihale mi açar? Türk Hava Kurumu var, Türk Silahlı Kuvvetleri var. Başka kuruluşlar var. Alırsınız uçakları, helikopterleri. Belli bölgelerde konuşlanırlar. İHA’larınız var, anında müdahale edersiniz. 2002 yılında Türkiye’de 176 orman yangını çıktı. Çok büyümeden tamamı söndürüldü. Belki biz toplum olarak farkında bile olmadık. Olayı büyüttüğünüz andan itibaren toplumun dikkatleri oraya dikkatler gider. Peki 2002’de yapılan mı, bugün yapılan mı doğru? Şimdi orman yangını var, kimin ne dediği belli değil. ‘Uçak var, uçak yok.’ Bu yangın her yıl oluyordu, neden önceden önlemini almıyorsunuz? ‘Yaş kesen baş keser’ diyoruz. Ormanlar sayesinde nefes alıyoruz. Sayın Bakanım yorgun değilim. Yorulma niyetim de yok. Bu ülkede huzuru sağlayıncaya kadar yorulma niyetim yok, bu ülkede barışı sağlayıncaya kadar yorulma niyetim yok.
“SAKIN İDAM YAPMASINLAR, BİZE BAKSINLAR”
Ayrıştırıyorlar toplumu. Niye kavga ediyoruz? Benim gibi düşünmeyebilir başka kişi. Benim görevim onu dinlemektir. Bürokrasiye atamam yapıldı, genel müdürdüm, üstadımın söylediği kulağımda küpedir, ‘bir yere geldiğinde birisi hayır diyorsa dinleyeceksiniz.’ Siyasete atılırsanız; insanın, doğanın yararına çalışacaksınız. Geçmişte ayrışan toplumların faturasını çok ödedik. Bu ülkede başbakanları idam sehpasına gönderdik. Mısır’da darbe oldu. İki büyükelçimizi gönderdim. Gidin ‘sakın siyasi idamlar yapmasınlar, bize dönüp baksınlar, biz yaptık, pişman olduk, şimdi adlarını veriyoruz.’ Siyasi idamlar doğru değil. İnanarak, bilerek gönderdim. Mısır ile tarihi dostluğumuz var. Birlikte olmak zorundayız. Bırakın ortak tarihi akrabalarımız var.
DARBE ANAYASASI
İnsanoğlu her zaman içine doğduğu çemberi büyütür. Bu değerler sisteminin büyütülmesini ister. Değerler sistemine yeni değerler katmaya başlar. Dolayısıyla gençlere önem vermek sadece bizim değil, insanlığın görevidir. Peki biz yeteri kadar önem veriyor muyuz? Anayasa’ya bakın, gençlerle ilgili madde var. ‘Kötü alışkanlıklardan korumak’ diye. Yani potansiyel suçluymuş gibi öyle görür. Bizim darbe Anayasa’mız. Gençler potansiyel suçlu değildir. Onların önündeki bütün engelleri kaldırmamız lazım. Toplumdaki yozlaşmayı, kavgayı önleyebiliriz. Herkese sorumluluk düşer. Gençlere düşer. Gençler sorgular. Haklı mıdır, evet haklıdır. Kendi bulunduğu coğrafyada kimsenin yatağa aç girmesini istemez. Hataları daha yüksek sesle dillendirmekten korkmamamız lazım. Takım tutar gibi siyasi parti tutulmaz. Akıl terazisinden sandığa gidilir.
“GAZETE PATRONUNUN GAZETECİLİK DIŞINDA BAŞKA FAALİYETİ OLMAZ”
Potansiyel bir gazeteci, sordu; ‘gazeteci olmayan kişiler gazetecilik yapıyorlar, engellenebilir mi?’ Fakültelerimiz var ve binlercesi işsiz. ‘Bu kadar işsizliğin olduğu bir ortamda doğal olarak ben mezun olduğunda görevimi yapabilir miyim’ arayışı içindeyim.’ Genelde üçüncü sınıf öğrencileri bunu yaşar. Görüşüm şu. Bir; gazete çıkaran patronun gazetecilik dışında faaliyeti olmaması lazım. Faaliyeti varsa, esir olarak alıyor. ‘Benim dediğim gibi manşet atmazsan’ diyor. O zaman bu gazetecilik olmuyor. Gerçek anlamda gazetecilik yapan pek çok gazeteci öldürüldü. Gazeteciliğin topluma karşı sorumluluğu var. Baskıları biliyorum ama bunları aşmalı. İkincisi ise bütün gazetecilerin sendikası olmalı. Patronuna karşı da sendikası olmalı. Böyle dünya çapında önder gazeteciler vardır. İnşallah onlardan biri olursunuz. Gazetelerin desteklenmesi lazım. Kurumlar kuruldu. Ama bu gazetecinin kalemini satması anlamına gelmez. Gazetecilik özel hizmet değil, kamu hizmetidir.
“TEK ALANDA EĞİTİM GÖRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Kardeşimiz söz aldı. ‘Kamu okuyorum, üniversite sınavında fen de matematik de geliyor, ilgim yok.’ İnsanoğlu tekerleği bir milyon yılda buluyor. Bugün her saniyede buluş var. Matematik dediğimiz tek başına değil, hayatın her alanında geçerli olan kavramdır. Hindistan her yere yazılımcı gönderiyor. Bir ekip gönderdik, bir buçuk sayfalık rapor geliyor, ana okuldan başlayarak oyun içinde çocuklara matematik öğretiyorlar. Biz bunu yapıyor muyuz? Matematik hayatın kendisidir. Disiplinler arası bağlar var. Tek bir alanda eğitim görmek ve başka alanları dışlamak mümkün değildir.
“EĞİTİMSİZ TOPLUM GERİ KALMAYA MAHKUMDUR”
Tahir arkadaşımız etkileşimden söz etti. Hayatın bir gerçeği var. Çocuklarımız her zaman bizden daha iyi yetişebiliyorlar. Dünyayı daha iyi sorguluyorlar. Anneler babalar fedakârlık yaparlar. Bunu yaparken de dünyayı gözlemler bakar. Eğitimsiz bir toplum geri kalmaya mahkumdur. Osmanlı Devleti, Sanayi Devrimi’ni kaçırdığı için yıkıldı. Bizler mutlaka bilimi çocuklara bütün ayrıntılarıyla öğretmeliyiz. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılmalı, kimsenin düşüncesine yasak getirilmemeli. Aykırı fikirler, bugün için bize aykırı gelebilir. Üniversiteler dünyayı sorgulayan kurumlardır. ‘Benim gibi düşünmedin atıyorum.’ Benim gibi düşünmek değil tam tersi aykırı düşünmelidir. ‘Liberal gençler, muhafazakar gençler’ tanımı yapıldı. Gençler bizim gençlerimizdir. Kamunun yönetiminde benim o gençlere ihtiyacım var. Yolsuzluklara izin vermemesi, adaletten yana olması lazım. O zaman bütün gençlerin benim başımın üzerinde yeri var. Yeni bir siyaset anlayışını getirmek istiyoruz. Kavgacı değil, huzuru sağlayan. Bakın,
“ÜNİVERSİTEYİ BİTİRDİLER AMA İŞSİZLER”
Sayın Bakanım, şöyle bir örnek vermem lazım. Biz anne babalarımızdan daha iyi gelir elde ediyoruz. Biz 7 kardeş baba annemizin elde ettiği gelirden daha iyi hayat standartlarına sahibiz. Fakat şimdi bizim çocuklarımız bizim hayat standartlarımızın altında gelire mahkûm ediliyor. Asıl sorun bu. Hem bizden daha iyi eğitim gördüler, daha iyi hayat standardı yakalamaları lazım ama bizim hayat standartlarımızın altında gelire mahkûm ediliyor. Çünkü işsizlik var. Gençlik bizim zenginliğimizdir diyoruz. Onun çalışabileceği, üretebileceği bir alanın başına getirirsen o zaman zenginlik olur. Aksi halde zenginlik olmaz ki. Ev genci dediğimiz bir kavram var. Bu ilişki süreci içinde çocuklarımız okuttuk, daha iyi yere getirdik, üniversiteyi bitirdiler ama işsizler. Gıda bölümünden mezun olup temizliğe giden kadınları biliyorum. ‘CV’lerin işe yaramadığını gördüm, iki çocuğum var, temizliğe gitmesem aç kalacağız’ dedi.
“İSLAM DÜNYASI NİYE GELİŞMİYOR?”
Size güzel bir fıkra anlatarak bitireyim. Zamanın birinde böyle güzel toplantıda gençler kısa kısa konuşmuş. Bir de politikacı var, çıkıyor kürsüye, bir saat iki saat üç saat, ha bire konuşuyor. ‘Biraz uzun konuştum, saatimi unutmuşum.’ Arkadan bir genç bağırıyor, ‘beyim bırak saati arkandaki takvime bak.’ Umarım bir takvim kadar uzun olmamıştır ama söylediklerim samimi. Birlikte başaramayacağımız bir şey yok. Biz Ortadoğu’yu da bir barış havzasına döndürmek istiyoruz. Her yer gelişirken İslam dünyası niye gelişmiyor?