Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, AB’nin göçmen krizine çözüm için kararlılık göstermesini umduğunu söyledi
Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından internet üzerinden düzenlenen “Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da imzalanan göç ve sığınmacılar hakkındaki mutabakat” konulu panelde konuştu.
Moderatörlüğünü SETA’nın Brüksel Koordinatörü Talha Köse’nin yaptığı panelde Kalın, Türkiye’nin çözüm için gösterdiği tüm çabalara rağmen Suriye’deki iç savaşın 10’uncu yılını geride bıraktığını anımsattı.
Savaşın göç krizinin temel nedeni olduğunu vurgulayan Kalın, halihazırdaki en büyük sorunun terör örgütü YGP/PKK ve Beşşar Esed rejiminin uygulamaları nedeniyle mültecilerin güvenli dönüşünün sağlanamaması olduğunun altını çizdi.
Kalın, “Göçmen krizinin temel nedeni bu savaştır. Temel neden ortadan kaldırılmazsa, göçmen krizine de kalıcı çözüm bulunamaz.” değerlendirmesinde bulundu.
Krizin, Suriye iç savaşından kaynaklansa da uluslararası boyuta ulaştığını belirten Kalın, Avrupa ülkelerinin ise soruna “coğrafi olarak uzak olmaları nedeniyle acil gözüyle bakmadıklarına” işaret etti.
Kalın, Suriyelilerin onurlu, güvenli ve gönüllü şekilde geri dönmeleri zorunluluğuna değinerek, “Bu, Türkiye’den AB’ye, Almanya’dan ABD’ye ve diğer komşu ülkelere, Rusya ve İran’a kadar tüm ülkelerin kolektif çalışmasını gerektiriyor.” dedi.
MÜLTECİLERİN GÜÇ KULLANILARAK PÜSKÜRTÜLMESİ
Kalın, son aylarda mültecilerin “geri püskürtülmesi” olaylarının arttığını vurgulayarak, bu durumun tüm Birleşmiş Milletler kararlarını, Avrupa’ya ait değerleri ve Türkiye ile yapılan anlaşma dahil olmak üzere tüm sözleşmeleri ihlal ettiğini söyledi.
Frontex’in de söz konusu püskürtmelere dahil olmasını üzülerek gördüklerini dile getiren Kalın, AB’nin bu eylemlere karşı duruş ortaya koymadığını aktardı.
Kalın, 5 sene önce imzalanan anlaşmanın bir başarı hikayesi ve dönüm noktası olduğunu, illegal göçmenlerin ve ölümlerin sayısını azalttığını ancak kalıcı çözüme ulaşamadığını vurguladı.
Salgının konuyu adeta dondurduğunu belirten Kalın, sorunun mevcut olduğunu, söz konusu büyük sorumluluğu hiçbir ülkenin tek başına kaldırmasının beklenmemesi gerektiğini ancak bu fikre yeterli oranda bağlılık göremediğini kaydetti.
Kalın, krizin yeniden kontrolden çıkmaması için acil önlem gerektiğini ve 5 yılda değişen dinamiklerin de göz önüne alınmasının şart olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, anlaşma yapıldığı dönemde önceliğin Türkiye’ye sığınan Suriyelilere barınma, eğitim, sağlık hizmeti sunulması olduğunu ancak gelinen noktada bu sorunların Türkiye’nin çabalarıyla aşıldığını söyledi.
Kalın, şöyle devam etti:
“Türkiye sınırları içerisinde yaklaşık 4 milyon mülteciye barınma, gıda ve tıp hizmeti sağlıyor ancak bir de sınırın Suriye tarafında 5-6 milyon yerinden edilmiş kişi var. Hepsini birleştirdiğimizde Türkiye tek başına 10 milyon civarı Suriyelinin sorumluluğunu üstlenmiş durumda.”
Sözcü Kalın, “Mülteci krizi mevcutken, milyonlarca insan vatanlarından kopmuş durumdayken ve kalıcı bir çözüme ihtiyaç duyarken, statüko korunamaz. Bu nedenle AB’de statükonun devam etmesini isteyenler, ‘Türkiye’ye birkaç milyar avro daha veririz ve sorun çözülür’ gözüyle bakan ülkeler, büyük bir yanlış içerisinde.” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ BOYUTU
Kalın, Türkiye-AB arasında 5 yıl önce yapılan söz konusu anlaşmanın yalnızca göçmen krizi konusunu değil, Türkiye’nin tam üyelik perspektifi çerçevesinde yeni fasıllar açılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestisi gibi konuları da içerdiğini vurguladı ve halen hiçbirinin uygulanmadığını söyledi.
Sözcü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen sene Brüksel’e yaptığı ziyarette bunu gündeme getirdiği ve uygulanabilir bir yol haritası üzerinde anlaşıldığı ancak halen yol kat edilmediğini vurguladı.
Kalın, 25-26 Mart’ta düzenlenecek AB Liderler Zirvesi’ne değinerek, şunları kaydetti:
“AB liderlerinin liderlik göstereceğini ve göçmen krizine ciddiyetle yaklaşacağını umuyorum. Suriye iç savaşı sürdüğü ve ülke paramparça kaldığı sürece, göçmen krizi birçok başka şekilde geri dönecektir. Bunun bir 5 ya da 10 yıl daha devam etmesine izin veremeyiz.”