Soylu, İstanbul Üniversitesi Doktora Salonu’nda düzenlenen Darbelerle Mücadele Yöntemleri Sempozyumu’nda, Türkiye’nin tarihinde darbe ve darbe girişimleri olduğuna değinirken, hala bunu hayal edenler, hala bunu birilerinin yapmasını bekleyenler ve içeriden, dışarıdan destekleyenler olduğunu söyledi.
Michael Rubin’in New York Post gazetesinde “Türkiye’deki Darbe Neden Umut Olarak Okunabilir?” başlıklı bir makale kaleme aldığını ve 15 Temmuz’u demokrasi için bir fırsat olarak sunduğunu kaydeden Soylu, “Bizim tıpkı 2021’i afetlere hazırlık yılı ve eğitim yılı ilan ettiğimiz gibi böyle programlarla darbelere ve darbe süreçlerine karşı bir farkındalık ortaya koymamız da doğru ve gereklidir.” değerlendirmesini yaptı.
Demokrasi dışı siyaset mühendisliğinin Ortadoğu’da da Türkiye içerisinde de tutmadığını anlatan Soylu, şöyle devam etti:
“Toplamda başarısız olsalar bile esasen burada bizim açımızdan odaklanılması gereken bir sorun alanı var; o da darbe girişimlerinin tekrarlanmasıdır. Çünkü başarısız olsa da tamamlanıp ama sonrasında seçimi kaybetse de her darbe girişiminin ülkemize, milletimize, insanımıza, hatta coğrafyamıza büyük bir maliyeti olmuştur ve olmaktadır. Çünkü güçlü Türkiye, coğrafyasına da huzur ve istikrar veren bir ülkedir. Güçlü Türkiye, etrafındaki coğrafyanın sorunlara da sırtını dönmeyen, onunla meşgul olan bir ülkedir. Ayaklarını yere sağlam basan bir güçlü Türkiye, dünyaya ve haksızlıklara meydan okuma kabiliyeti olan bir ülkedir, vicdanlı bir ülkedir. Her darbenin ve darbe girişiminin bu ülkeye ciddi maliyetleri olmuştur. Ekonomik maliyetleri vardır, demokratik maliyetleri vardır, kalkınma maliyetleri vardır, refah maliyeti vardır, hak ve özgürlükler maliyeti vardır ve bu ülkenin bu zorlu coğrafyada ayakta kalabilmesini temin edebilecek gücü üzerinde bir çok maliyeti söz konusudur.”
Soylu, İngiltere, Almanya, Amerika, Fransa gibi ülkelerin bahsettiği türden gereksiz maliyetlerle, küresel göçün yoğun baskısıyla uğraşmadığını ve küresel bir uyuşturucu rotası üzerinde bulunmadığını belirterek, “Türkiye, yüklendiği ağır sorumluluklara rağmen bu ülkelerle Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, menfaatlerini korumak üzere bir mücadele veriyor. Tekrarlayan darbe girişimleri bu sahanın bizim ayağımıza takılan tümsekleridir.” ifadelerini kullandı.
“DARBE VE VESAYETİN EN ÖNEMLİ PANZEHRİ DEMOKRASİ, HUKUK DEVLETİ VE İSTİKRARDIR”
Bakan Soylu, Türkiye’de darbelerin, vesayet zeminleri üzerine kurgulandığını, darbelerin vesayetin araçları olduğunu, dayatılan mevzuatlardan medyaya kadar, uluslararası baskı noktalarına kadar pek çok alanın vesayetin bir aracı olduğunu aktardı.
Esasen 17-25 ve Gezi olaylarının, 6-7 Ekim’in ve 15 Temmuz’un vesayeti geri alabilme girişimleri olduğunu dile getiren Soylu, darbe ve vesayet sistemlerinin oluşturmak istediği iklimle hem zihni hem fiili mücadeleyi aralıksız devam ettirmek gerektiğine işaret etti.
Soylu, bu mücadele için her türlü fedakarlığı göze almak, uyanık olmak gerektiğini vurgulayarak, “Darbe ve vesayetin en önemli panzehri demokrasi, hukuk devleti ve istikrardır. Tüm bunların oluşturduğu da güvendir. Darbe ve vesayet, bataklık gibidir. İstikrarsızlığı gördüğü an üzerindeki her şeyi yutar. Türkiye’nin, yakın geçmişte özellikle 1990-2002 arasında yaşadıkları tam da bu halin kendisidir.” dedi.
Soylu, gelecek nesillere böyle bir mücadele zemini bırakılmaması gerektiğini ifade ederek, Türkiye’nin 21. yüzyılın başından itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ortaya koyduğu mücadelenin temel felsefesinin vesayetle mücadele olduğunu aktardı.
Erdoğan’ın meseleyi doğru teşhis ettiğini, geçmişten farklı olarak da teşhisini tedaviye dönüştürdüğünü belirten Soylu, “Darbe yapanların, emekli olup kenara çekilip itibar gördüğü dönem de böylece kapatılmıştır. Aslında olması gereken de budur. Kimse kusura bakmasın, demokrasiyi korumakla darbe yapanların hatırını korumak arasında tercih yapacaksak, bizim tercihimiz demokrasiyi korumak olmalıdır. Toplumun hangi kesiminden olursa olsun, darbecilere sırtını dayayıp milletin iradesine parmak sallamanın, tehdit etmenin, demokrasi dışı imalarla ayar vermenin de elbette ki bir karşılığı olmalıdır.” diye konuştu.
‘2016’DAN BUGÜNE 1001 KİŞİYİ İKNA YOLUYLA DAĞDAN İNDİRDİK’
Soylu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığının, birilerinin demokrasiyi algılama biçimini Batı standartlarına taşımak olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
“Bizim açımızdan gurur verici olan şudur ki; Türkiye bu dönüşümü, Batı’da giderek büyüyen kontrol dışı alanlarla başarılı şekilde mücadele ederken yapmıştır. Açık söyleyeyim, eğer Avrupa, PKK ölçeğinde bir terör örgütüyle mücadele etseydi, demokrasinin de hukukun da zerresi orada kalmazdı. Kökünü kazırdı. PKK’nın çok küçük versiyonlarıyla mücadele ederkenki tavrını hepimiz biliyoruz. ETA terör örgütünü kınamamayı bile gerekçe sayarak Batasuna partisini kapattılar. Oysa bugün bizim ülkemizde, PKK’ya desteği açıkça bilinen, ailelerin üçüncü yılda kapısında bekleyip terör örgütünün kaçırmasına aracılık ettikleri evlatlarını talep ettikleri parti için, birileri hala milletimizin gözüne baka baka, demokrasiyi örtüleyerek ittifak hesabı yapıyor. Türkiye bugün terörle mücadelede dünyanın en medeni, en ilkeli ve en başarılı ülkesidir. Ne hukuktan ne de güvenlikten vazgeçmiştir.”
Terörle mücadelede gelinen son noktaya ilişkin bilgi veren Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir yandan PKK’nın elemanlarını ikna yoluyla dağdan indirdik. Bir yandan silahlı gruplara karşı operasyonlar sürdürdük, diğer yandan da PKK’nın yıllarca sömürdüğü, yönettiği belediyeleri, yaptığı görevlendirmelerle yeniden hizmet üretir hale getirdik. Bölgeyi ekonomik ve sosyal olarak kalkındırmanın peşinde bir anlayış ortaya koyduk. 2014’te 5 bin 558 olan PKK’ya katılım, geçen yıl 53’tü, bu yıl 33, bunun da 7’si Avrupa ülkelerinden. 2016’dan bugüne kadar toplam 1001 kişiyi ikna yoluyla, aileleriyle temas kurarak dağdan indirdik. Tam 27 bin 616 aileyle görüşerek yürüttüğümüz, yani bir aileyle birkaç sefer de görüşüldü, büyük bir operasyondur. Teknik bir göstergeyi ama örgütün nereden nereye getirildiğini göstermesi açısından bizim için önemli olan bir göstergeyi de sizlerle paylaşayım. Örgütün telsiz kestirmeleri, 2016’da 14 bin 582’ydi, 2020’de bu sayı 443’e kadar geriledi, şu ana kadar bu sayı 84’tür.”
Süleyman Soylu, 2011’den beri vesayetin kullanmaya çalıştığı göç meselesinin de Türkiye’nin başarı hikayesi olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün birileri tarafından, bizim için sahada bir tümsek haline getirilmek istense de arzu ettikleri iç karmaşıklığı oluşturamadılar, oluşturamazlar. Aslında vesayetin varisleri, göç meselesini vesayetin dirilme vesilesi yapmak istediler ama başaramadılar. Türkiye göç meselesinin müsebbibi değildir. Coğrafi açıdan doğrudan muhatabıdır ancak büyük bir tazyike maruz kalmasına rağmen, bu meseleyi kendi iç düzenini bozmayacak şekilde yönetmesini bilmiştir. Aynı şekilde Türkiye afet yönetimini küresel ölçekte bir başarı hikayesine dönüştürmüştür. Arka arkaya gelen tüm afetlerde, özellikle son iki yıldır dünyanın elinin ayağının dolaştığı virüs salgını dahil hiçbir afette acziyet ortaya koymadık ve tüm sorumluluklarımızı eş zamanlı olarak başarılı şekilde yönettik.”
Konuşmasının ardından Bakan Soylu’ya 5. Darbe ile Mücadele Sempozyumu ve 15 Temmuz davalarını içeren Milletin Davası kitapları takdim edildi.