İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye’ye Etkileri” başlıklı çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada teröristlere ve terör destekçilerine fırsat verilmeyeceğini söyledi. Altun, ”Milletimizin huzuru, bölgemizin istikrarı için gayret göstermeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Elbette önümüzdeki sıcak gündemlerden biri de hiç kuşkusuz Ukrayna-Rusya savaşı. Can kayıplarına, insani trajedilere, yıkımlara sebep olan bu yangını söndürmek için de Cumhurbaşkanımızın liderliğinde var gücümüzle çalışıyoruz ve buna bütün dünya şahittir” diye konuştu.
Başta Avrupa olmak üzere bütün dünyayı etkileyen Ukrayna’daki savaşın Türkiye’ye de yansımaları olduğunu belirten Altun, çalıştayda Rusya-Ukrayna savaşının etkilerinin tüm yönleriyle masaya yatırılacağını kaydetti. Savaşın sebep ve sonuçlarının yorumlanmasının Türkiye’nin geleceği ve bölgenin istikrarı açısından büyük önem taşıdığına dikkat çeken Altun, BM‘nin tutumunu da eleştirdi. Altun, “Öncelikle bu savaş, Cumhurbaşkanımızın ‘Dünya 5’ten büyüktür’ iddiasının ne kadar haklı ve yerinde olduğunu bir kez daha göstermiştir. ‘Daha adil bir dünya mümkün’ felsefesini dünyaya bir kez daha göstermiştir. Böylesi bir krizde Birleşmiş Milletler’in çözüm için kendiliğinden ve hızla ön alması gerekirdi. Fakat Birleşmiş Milletler harekete geçemediği gibi ne yazık ki kimsenin aklına bile gelmiyor. Çünkü maalesef dünya siyasetinin gerçeklerini ve adalet arayışını temsil edemiyor, misyonunu yerine getiremiyor. Acil reform ihtiyacı kendini bir kez daha ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanımızın yıllardır bıkmadan usanmadan yaptığı bu tespit, bugün çok daha anlamlı bir hal almıştır“ dedi.
“KRİZ AYNI ZAMANDA TÜRKİYE’NİN İSTİKRARLAŞTIRICI BİR AKTÖR OLDUĞUNU TESCİL ETMİŞTİR”
Rusya-Ukrayna krizinin aynı zamanda Türkiye’nin istikrarlaştırıcı bir aktör olduğunu tescil ettiğini söyleyen Altun, “Cumhurbaşkanımız, hem Putin hem de Zelenskiy ile yakın diyaloğunu, sürecin en başından beri krizin çözülmesi, tansiyonun düşmesi için bir imkan olarak kullanmıştır. Cumhurbaşkanımız bu barış diplomasisini farklı ülkelerin ve uluslararası kurumların liderlerini de sürece dahil ederek sürdürmektedir. Ülkemiz bu süreçte ortaya koyduğu samimi ve gerçekçi katkılarla hem Rusya hem de Ukrayna’nın güvenine mazhar olmuştur. İki ülke arasında tercihe zorlanamayacağını göstermiştir“ ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE’NİN ÖZGÜL AĞIRLIĞINI VE ETKİSİNİ SANIRIM ARTIK HERKES GÖRDÜ”
Türkiye’nin önce Antalya Diplomasi Forumu marjında, daha sonra Dolmabahçe’de müzakere masasının kurulmasına önayak olduğunu ifade eden Altun, “Özellikle vurgulamak isterim ki, İstanbul süreci hala ateşkesin sağlanması ve barışın tesisine yönelik en önemli imkan olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi herkesin İstanbul sürecini desteklemesi gerekmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin özgül ağırlığını ve etkisini sanırım artık bütün uluslararası aktörler görmüş durumdadır“ açıklamasında bulundu.
“TÜRK SİLAHLARININ UKRAYNA SAVAŞINA ETKİSİ GÖZ KAMAŞTIRMAKTADIR”
“Batılı başkentlerde Türkiye’yi kendilerince hakir görmek ve sözüm ona tedip etmek üzerine kurulu jeopolitik okumalar iflas etti“ diyen Altun şunları kaydetti:
“Düne kadar Türkiye’ye parmak sallayanların, ders vermeye kalkanların bugün bize övgüler düzmesinin başka bir izahı yoktur. Bu açıdan mevcut durum, Batı’nın Türkiye’yle yeni bir ilişki tarzı benimsemesini zorunlu kılmaktadır. Bir diğer boyutta ise Ukrayna’da yaşanan kriz, aynı zamanda savunma sanayiimizin tüm engellemelere rağmen kaydettiği aşamayı da gözler önüne sermiştir. Henüz 10 yıl önce yabancı devletlerden insansız hava aracı satın almaya çalışan ülkemizin Cumhurbaşkanımızın vizyonu ve Türk mühendislerinin emeğiyle geldiği nokta takdire şayandır. Öğrenilmiş çaresizlikler aşılmış, biz zaten yapamayız bahanesi yerle bir edilmiştir.“
Türkiye’nin bu süreçte “dengeci” değil, “dengeli” bir tutum benimsediğini vurgulayan Altun, “Bu çerçevede özellikle müzakerelerde oynadığımız kolaylaştırıcı rol, ülkemizin yapıcı bir yaklaşım benimsediğini ve gerektiğinde inisiyatif aldığını göstermiştir. Öte yandan bu yaklaşımın gereği olarak yaptırımlar başta olmak üzere her alanda uluslararası hukuk çizgisinde kaldık. Bir yandan Ukrayna’da yaşanan hak ihlallerini kınarken, diğer yandan Rus mutfağının, Rus akademisyenlerin, Rus kültürünün kriminalize edilmesine karşı çıktık. Tüm bunları da birilerine şirin görünmek için değil, kendi ilkelerimize dayanarak ve bölgemizin barış ve istikrarını gözeterek yaptık. Diğer taraftan bugün Ukrayna’da yaşananlar bir yönüyle de Batı’nın Suriye’de ortaya koyduğu stratejik vizyonsuzluk, basiretsizlik, öngörüsüzlük ve kayıtsızlığın bir sonucudur. Suriye’de yıllardır yaşanan sistematik hak ve hukuk ihlallerine göz yuman Batılıların bugün gelinen tabloda ciddi bir sorumluluğa sahip olduğunu not etmek zorundayız” ifadelerini kullandı.
“MÜLTECİLERİ ‘MAVİ GÖZLÜ-KARA GÖZLÜ’ DİYE AYIRAMAZSINIZ’
Ukrayna savaşına giden yolun temellerinin Suriye’de atıldığını söyleyen Altun, “Suriye’ye yaşananlara gerçek anlamda, sahici bir şekilde müdahale ediliyor olsaydı bugün bu savaşı konuşmuyor olacaktır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Birçok uluslararası norm Suriye’de çiğnendi. Kimyasal silah kullanımı bile göz ardı edilmiştir. Sınırlar değiştirilmek istenmiştir. Hemen dibimizde bir terör koridoru oluşturulmak istenmiştir. Suriye’de ne yazık ki terör ve saldırganlıklar teşvik edildi. Suriyeli mültecilere karşı tavrı hatırlayalım, Aylan bebekleri hatırlayalım. Bu çifte standardı saklamanın imkanı yoktur. Tarihe kayıtlı bir çifte standarttan bahsediyoruz. Mültecileri ‘mavi gözlü-kara gözlü’ diye ayıramazsınız. Hristiyan’a da Müslüman’a da hangi etnik kökenden geliyorsa gelsin kapılarınızı açmıyorsanız, evrensel ilkelerden, insan hakları standardından bahsedemezsiniz. Ukrayna’dan kaçan milyonlarca insana kucak açmak ne kadar erdemli bir davranışsa Suriyelileri ölüme terk etmek bir o kadar ağır bir vicdansızlıktır, insafsızlıktır. Batı bu çifte standardın bir sonucu olarak ciddi bir itibar kaybı yaşarken, şükürler olsun Türkiye ilkelere dayalı bir gerçekçiliğin bayraktarlığını yapmıştır” dedi.
Çalıştayda basın ve enformasyon konusunun da ele alınacağını kaydeden Altun şöyle konuştu:
“Malumunuz olduğu üzere savaşın ilk kurbanı her zaman gerçeklerdir. Literatürde ‘savaşın sisi’ kavramıyla ifade edilen belirsizlik, tarih boyunca çatışmaların doğal bir parçası olmuştur. Öte yandan bugün geldiğimiz noktada özellikle sosyal medyanın açık kaynak istihbaratı uzmanları açısından zengin bir kaynak haline geldiği, buradan toplanan verilerin uydu görüntüleri gibi enstrümanların yardımıyla teyit edildiği ve savaşın parçası olan belirsizliğin kısmen azaldığı bilinmektedir. Savaş ortamı, bugün de propaganda, dezenformasyon ve yalan haber gibi farklı bağlamlarda gündeme gelmektedir. Çünkü savaşın önemli bir ayağını da medya üzerinden yürütülen mücadele oluşturuyor. Bu noktada tüm zorluklara rağmen sahada görev yapan gazetecilerin savaş ortamındaki şahitliklerini hakkaniyetli bir biçimde kamuoyuna aktarmasının kritik önemi bulunuyor. Bu vesileyle savaş bölgesinde görev yapan tüm gazeteci arkadaşlarıma emekleri, gayretleri, cesaretleri için bir kez daha teşekkür ediyorum. En zor şartlarda kamuoyuna doğru haber vermek için çırpınanlar, savaşın sisini dağıtıp gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. Hepsine kolaylıklar diliyorum” dedi.