CHP ve İYİ Parti’nin kurucusu olduğu Millet İttifakı’nın girişimiyle 6 muhalefet partisi, 28 Şubat 2022 tarihinde ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e ilişkin mutabakat metnini, liderlerin ve davetlilerin katıldığı törenle kamuoyuna açıklanmıştı.
Çalışmanın hedeflerini içeren metin açıklandıktan sonra, CHP, İYİ Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi Partisi (DEVA), Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP) ve Gelecek Partisi liderleri tarafından imza altına alındı.
Geçen sene ekim ayında ortak bir komisyon kurarak, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışması başlatan 6 parti, yılbaşında çalışmayı tamamlamıştı. Metin tamamlandı ve kamuoyuna açıklandı. Ancak mutabakat metninde ‘laiklik’ ve ‘Atatürk’ vurgusunun yapılmaması dikkat çekti ve eleştiri konusu oldu.
Gazetemiz yazarlarından Ali Sirmen, bugünkü yazısında “Laiklik olmazsa demokrasi de olmaz” başlıklı bir yazı yazarak mutabakat metnine dair hayal kırıklığı ve üzüntü içinde olduğunu ifade etti.
AKP’nin laik cumhuriyetin kurum, kural ve kavramlarını parça parça etmeye ahdettiğini, laikliğe saldırdığını dile getiren Sirmen, “Şimdi özde laik iradeye ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki böyle bir iradenin izlerine rastlamak mümkün olmuyor. Ama ne yazık ki böyle bir iradenin izlerine rastlamak mümkün olmuyor” dedi.
Sirmen’in yazısı şöyle:
“Doğrusu bunları söylemek istemezdim. Başlangıçta, çok kişi gibi beni de umutlandıran altı partinin bir araya gelerek güçlendirilmiş parlamenter sistem ile demokrasiye geçme gaye birlikteliğinin açıklanması üzerine yarınlarımız açısından daha umut aşılayıcı şeyler yazmak isterdim; bugünleri o iştah ile bekliyordum.
Ama ne yazık ki olamadı.
Altı partinin ortak çalışmaları konusunda doğru bir düşünce edinebilmek için merakla beklenen metne önce laiklik açısından bakmakta yarar var. Çünkü
Türkiye’yi geleceği ve varlığını tehdit eden büyük sosyo ekonomik, politik, toplumsal çöküntünün derin çukuruna atan, her eylemi ve söylemiyle aydınlanmacı laik Cumhuriyetin kurum, kural ve kavramlarını parça parça etmeye ahdettiğini herkesin gözüne sokan AKP, bu yıkımı, özellikle demokrasinin onsuz olmazı laikliğe saldırarak oluşturmuştur.
*
Demokrasiye yönelmeye çalışan, laik, aydınlanmacı Cumhuriyetin bütün kurum, kural ve kavramlarının yerle bir edilmesi çabasını daha iktidarının ilk gününde başlatan AKP, İhvancı siyasal İslamın özlediği dayatmacı, obskürantist, tek adam rejiminin yaşama geçirilmesi savaşında, rejimin ve devletin köşe başlarını ele geçirme girişimlerinde, 3 Mart 1924’te, irticanın, dini kendi emellerine hizmet etmek üzere saptırarak kullanmasını engellemek amacıyla kurulmuş olan Diyanet’i, bilumum tarikat ve cemaatleri, yine 31 Mart 1924’te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Yasası ile laik yapısı vurgulanmış olup sonra gelen sağ iktidarlar tarafından irtica yuvası haline sokulmuş olan Milli Eğitim’i kullanmıştır.
Milli Eğitim ve de diğer bakanlıklarda AKP’nin iktidar döneminde cirit atan tarikat ve cemaatler, laiklik ve Cumhuriyet karşıtlığını Atatürk düşmanlığıyla birleştirerek açıkça sergilemekten çekinmeyen ve bugün artık “laik Cumhuriyetin!” fetva makamı haline gelmiş bulunan Diyanet’e de egemen olmuş ve Milli Eğitim, Diyanet ve tarikat-cemaat üçgeni, tümüyle denetim altına alınan bağımsızlığı kalmamış sözde yargının da yardımıyla kol kola demokrasiyi ve onun onsuz olmazı laik Cumhuriyeti gömme yolunda dev adımlarla ilerlemeye başlamışlardır.
Bu gidişi tersine çevirmeden, demokrasiye geçiş mümkün değildir.
Türkiye onarım değil, bir yeniden yapılanma zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bu yeniden yapılanmanın gerçekleşmesi de laiklik iradesinin en aşağı, yıkımın antilaik azmi kadar büyük olmasına bağlıdır.
Laikliği koruma iradesinin, AKP döneminde, köşeye sıkışınca, ısıtılıp ortaya çıkarılan sözde irade değil, özde, gerçek bir irade olması gerekir.
Yoksa laikliği sözde koruyan irade ile nereye varılacağını, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmasına, bu kuruluşun Hazine yardımını kesmek gibi yaptırımlarla karşı koyan Anayasa Mahkemesi’nin komik kararı bize göstermiştir.
Sözde laik irade Türkiye’yi bugünlere getirmiştir.
Şimdi özde laik iradeye ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki böyle bir iradenin izlerine rastlamak mümkün olmuyor.
*
Laiklik konusunun netameli olduğunu, siyasal İslamın sürekli tartışmayı bu noktaya çekerek olayları saptırma amacıyla hareket ettiğini biliyoruz. Ama buna karşı çare, laikliğinden utanan mahcup demokratlar olarak kem küm etme değil, kavramın inanç özgürlüğüne, dine karşı olmadığını ve yoksulluğu sürekli artıran yolsuzlukların da çaresinin yine burada aranması gerektiğini açıkça anlatmaktır.
Eğer bu gerçek, bütün yaşadıklarımızdan sonra hâlâ da kavranmadıysa, 6 değil, 36 parti bir araya gelse demokrasi konusunda en ufak bir umut bile saflıktan da öte bir bekleyiş olur.
Gelecek seçimlerde, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı da olayın bu yönü karşısında önemini yitirir.
Üzgünüm!”