Şevval Başalan’ın “Ziyafet” ismini verdiği sergi, Piramid Sanat’ta izleyiciyle buluştu. Sergi, 8 Ağustos’a kadar görülebilecek.
“Ziyafet”, 1996 doğumlu sanatçının “engellenmiş, fırsatsız bırakılmış, unutulmuş, hiç duyulmamış veya ‘kadın’ olduğu için sanat tarihine sadece bir istatistik olarak dahil edilen meslektaşlarına” adadığı bir sergi. Adem, Havva ve Lilith’in mitolojik hikâyelerini modern bir perspektifle yeniden ele alıyor.
Başalan’ın konuya bakışı ve bunları yapıtlarına yansıtışı bakımından oldukça cesur bir sergi. Havva’ya “itaatkâr”, Lilith’e ise “başkaldıran” bir karakter atfediyor ve eserlerini bunun çevresinde şekillendiriyor. Bu çarpıcı zıtlığı vurgulayarak kadınların yaşadığı çatışmaları ve direnişi simgesel bir dil ile konu ediniyor.
‘MASAYI DAĞITMAKTAN KORKMA’
Özellikle kadına yönelik erkek şiddetine dikkat çekmek isteyen Başalan, ziyaretçileri sadece eserleri izlemeye değil, aynı zamanda kişisel ve toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamaya davet ediyor. Sergi, izleyicilere mitolojik ve tarihi öyküler aracılığıyla günümüzde hâlâ devam eden cinsiyetçilikle yüzleşme olanağı tanıyor.
Sergiyi birlikte gezme imkânı bulduğumuz Başalan, “Ziyafet” adlı bu yıl ürettiği eserinin sergiyi tam anlamıyla anlattığını dile getiriyor. Mitolojide Adem’in ilk karısı Lilith, özgürlüğünü düşünüp cenneti terk eder. Ancak Adem yalnız kaldığı için onun kaburgasından Havva yaratılır. “Ziyafet” de “acaba Lilith’i ne sinirlendirmiş olabilir, o anlarda neler yaşanmış olabilir, cennet neden terk edilir” düşüncesinden yola çıkıyor. Bir yemek masasının Lilith tarafından dağıtılma sahnesini görüyoruz…
Başalan’ın araştırmalarına göre erkek şiddetinin en fazla yaşandığı yerlerin başında yemek masası geliyor. Sanatçı, bu eseriyle birlikte kadınlara şunu söylemek istediğini dile getiriyor: “Eğer şiddet gördüğün, canının yandığı bir masa varsa, o masayı dağıtmaktan korkma ve özgürlüğüne şahlan.”
Sanatçının eserleri, ilk bakışta anlık yaşanan yoğun hislerin dışavurumuymuş izlenimi yaratıyor. Hesaplı kitaplı olmadıkları çok belli. Başalan, üretirken duyduğu heyecanı ve tepkileri hiçbir insana karşı hissetmediğini söyleyerek “Bir resme başlamadan önce ellerim buz gibi olur, kahve hazırlarım, bir aşkla, ilginç bir duyguyla başlarım” diye ekliyor.
Çoğu zaman başladığı eseri bitirmeden kalkmazmış. Onun için adeta doğurmak gibi bir eylem, “Bir bakıyorum 16 saat geçmiş” diyor. Resim bitince kurumasını sabırsızlıkla beklediğini söylüyor, “Tüm enerjimi ve duygumu ona veriyorum” diyerek üretim sürecini anlatıyor.
UMUTSUZ DEĞİL…
Sergideki eserlerin hepsi birbiriyle bağlantılı, yani bir seri. Bu seriyi ilk başlatan eserin Contemporary İstanbul için ürettiği interaktif çalışma olduğunu belirtiyor. Orada aynadan çıkan kukla el, yılan ve “yasak elma” olduğunu, elmanın izleyici tarafından yiyilebildiğini söylüyor.
O işin kendisini çok düşündürdüğünü dile getiren Başalan, “Yolu o açtı, bir de Lilith Masalı isimli bir bir masal yazdım” diyor.
Yazı yazmak da sanatçının hayatında resim kadar olmasa da bir yer kaplıyor. Bu sergiye eşlik eden yazılar da genç sanatçıya ait, bunları yazabilmenin kendisine iyi geldiğini söylüyor. Eserler genel anlamda kadına karşı erkek şiddetini konu alan eserler olsa da asla umutsuz bir sergi diyemeyiz. Yapıtlarındaki umut verici detayların bilinçli bir tercih olduğunu vurgulayan Başalan, hayatın iki tarafına da bakış attığını belirtiyor.