Dünyayı Sizin İçin Takip Ediyoruz!

Satır Aralarına Gizlenen Direniş – Azra Elmas Can

Bazı kitaplar sadece kelimelerden oluşmaz; bir çağın aynası, bir toplumun vicdanı, bir düşüncenin fısıltısı olurlar. Ancak bu fısıltı büyüyüp de sesi çoğalınca, kimi zaman otoritenin tedirginliğiyle karşılaşır. Türk edebiyatı, yalnızca estetik bir alan değil; aynı zamanda bir direnç tarihi, bir sansürle yoğrulmuş hafıza defteridir. Yazarın kalemiyle toplum arasında kurduğu bağ, çoğu zaman politik ve ideolojik bariyerlere çarpmıştır. İşte bu yazıda, edebiyatımızda susturulmak istenen o güçlü seslerin izini sürecek; kelimelerin nasıl bir tehdit olarak algılandığına tanıklık edeceğiz.

Tanzimat’tan Günümüze Sansürün Kısa Tarihi:

Edebiyatla sansürün ilk karşılaşması, Osmanlı’nın Batı’yla yüzleşmeye başladığı Tanzimat Dönemi’ne uzanır. 1800’lerin ortalarında, Osmanlı’da matbaanın yaygınlaşmasıyla birlikte yazılı düşünce gücü artmış; bu da ilk sansür mekanizmalarının doğmasına zemin hazırlamıştır. 1876’da ilan edilen Kanun-i Esasi, basın özgürlüğünü öngörse de, II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıyla birlikte bu özgürlük çok kısa sürdü. Abdülhamid dönemi, yoğun istibdat uygulamalarıyla birlikte, gazete ve kitaplara sıkı sansürlerin getirildiği bir dönem olarak hatırlanır. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla sansür kısmen gevşedi. Ancak bu özgürlük Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin modernleşme hedefleri doğrultusunda yeniden sınırlanmaya başladı. Özellikle 1940’lı yıllarda sol görüşlü yazarlar hedef alınarak kitaplar toplatıldı, yazarlar hapse atıldı. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, sansürün en sistematik uygulandığı dönemlerdi. Romanlar, öyküler, şiirler mahkemeye verildi; yayınevleri kapatıldı. Bugün ise sansür doğrudan değil ama etkili bir biçimde otosansür yoluyla devam ediyor. Yazarlar yazmaktan, yayıncılar basmaktan, okurlar okumaktan caydırılıyor.

Sansüre Uğramış Eserler ve Susturulmak İstenen Sesler

🔹 Sabahattin Ali – “İçimizdeki Şeytan”

Sabahattin Ali, toplumun ahlaki yapısını ve bireysel sorgulamayı işlediği romanlarında sık sık hedef oldu. İçimizdeki Şeytan, bireyin iç dünyasındaki çelişkileri anlatsa da, dini değerlere saldırı olarak yorumlandı. Ali’nin siyasi görüşleri ve cesur dili nedeniyle kitapları baskılara maruz kaldı.

🔹 Nazım Hikmet – Bütün Şiirleri

Siyasi görüşleri nedeniyle Türkiye’de uzun yıllar yasaklanan Nazım Hikmet, yalnızca yazdıklarıyla değil, yazamadıklarıyla da sansürün simgesi oldu. Şiirleri yıllarca yayımlanamadı, kitapları toplatıldı. Onun kalemi, otorite için yalnızca edebi değil, ideolojik bir tehdit olarak algılandı.

🔹 Zülfü Livaneli – “Arafat’ta Bir Çocuk”

Bu kısa öykü kitabı, 1980’li yıllarda toplatıldı. Kitapta yer alan bazı politik göndermeler, dönemin baskıcı atmosferinde “sakıncalı” kabul edildi. Livaneli’nin edebi dili ve politik duruşu, onun eserlerini sansürün odağına taşıdı.

🔹 Aziz Nesin – “Zübük”

Mizahın gücüyle toplumsal eleştiri yapan Aziz Nesin, özellikle Zübük romanında dönemin siyasal yapısını yeren karakterlerle çok sayıda eleştiriye maruz kaldı. Kitap doğrudan yasaklanmasa da birçok kurum ve bölgede dağıtımı engellendi.

🔹 Ahmet Altan – “Tehlikeli Masallar”

1990’da yayımlanan kitap, “müstehcenlik” suçlamasıyla yargılandı. Mahkeme, kitabın edebi değer taşıdığına hükmetse de, bu dava Türkiye’de sansürün yalnızca politik değil, ahlaki sınırlamalarla da yürütüldüğünü gösterdi.

Sansürün Edebiyat Üzerindeki Etkileri:

Sansür yalnızca bir kitabı susturmaz; yazarın zihnini de sınırlar. Bugün birçok yazar, “yayınlanmaz”, “linç edilir”, “dava açılır” endişesiyle kendini sansürlüyor. Bu otosansür, kelimenin henüz doğmadan boğulmasıdır. Yayınevleri ise ticari risk nedeniyle bazı dosyaları basmaktan vazgeçiyor. Böylece yalnızca devlet değil, piyasa da bir tür sansür mekanizması hâline geliyor. Toplumda ise “yasaklandıysa demek ki sakıncalıydı” düşüncesi gelişiyor. Bu da eleştirel düşüncenin değil, itaate dayalı okur refleksinin yaygınlaşmasına yol açıyor. Ancak tüm bu engellere rağmen edebiyat, metaforlar, semboller ve satır aralarıyla kendine her dönemde yeni bir yol açmayı başarıyor.

Bir kitabın yasaklanması, çoğu zaman onun içeriğinden çok, uyandırdığı düşünceye duyulan korkunun yansımasıdır. Sansür; yalnızca bir eseri değil, o eserin işaret ettiği hakikati de susturmaya yönelir. Ancak tarih boyunca görülmüştür ki, yasaklanan kitaplar daha çok okunmuş, susturulmak istenen sesler daha gür çıkmıştır. Türk edebiyatı da bu sessizlikle mücadele etmiş, sözcükleriyle direnmiş yazarların hikâyesidir. Belki de bu yüzden, bir kitabı yasaklamaya çalışanlar hep kaybetti; çünkü edebiyat, ne kadar bastırılırsa bastırılsın, daima yeniden yazılacak bir cümle bulur.

Azra Elmas Can

Konuk Yazar

Kaynakça

  • Belge, Murat. Türkiye’de Modernleşme ve Edebiyat. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.
  • PEN Türkiye. “Türkiye’de Sansür ve Otosansür Raporu.”
  • Türkiye Yayıncılar Birliği. Yayınlama Özgürlüğü Raporları, 2019-2024.
  • Sevimay, Fuat. “Edebiyatta Sansürün Tarihsel Yolculuğu.” Notos Dergisi, Sayı 76, 2021.
  • Altan, Ahmet. “Tehlikeli Masallar Davası Üzerine.” Milliyet Arşivi, 1990.

 

MedyaPress

Bu web sitesi deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul et Devamını oku