Öykü Yanık. O bir orkestra şefi…
Ve bu haftanın ilk söyleşi konuğu.
MedyaPress: Müzik kariyeriniz ve orkestra şefi olma yolculuğunuz nasıl başladı?
Öykü Yanık: Benim hikayem biraz ilginç başladı, ailemde ya da yakın çevremde müzisyen kimse yok çünkü. Küçük yaşlardan itibaren keman çalmaya başladım, ailem çok klasik müzik dinlerdi. Hep normal okullarda, anadolu lisesinde okudum, konservatuvara ilk kez üniversitede, keman bölümüyle başlayarak girdim. Bunun çok doğru bir karar olduğunu şimdi anlıyorum çünkü orkestra şefinin diğer müzisyenlerden farklı bir çalışma rutini ve sistemi var. Yazılı metinlere olan eğiliminizin yüksek olması, birden fazla dile hakim olmak ve problem çözme becerilerinizin gelişmiş olması gerekli. Konservatuvara girdikten sonra orkestra şefi olma konusunda ciddi düşünmeye başladım, tekrar yetenek sınavına girdim ve bölümümü değiştirdim. Hayatımın en iyi kararıydı, bence dünyanın en güzel mesleği bu.
M.P: Orkestra şefi olmaya karar vermenizdeki ilham kaynağı / kaynakları nelerdir?
Ö.Y: En büyük ilham kaynağım çalıştığım eserlerinin kendisi. Her zaman müzikle ilgili daha çok ayrıntı bilmenin peşinde olduğum için oldukça büyük orkestra partisyonlarını okumaktan aldığım keyfi hiçbir şeyden almıyorum. Beni bu mesleğe iten de buydu. İnsanlarla fikirlerimi paylaşmaktan, çalışma sürecimde yeni fikirler üretmekten çok keyif alıyorum.
M.P: Orkestra şefi olarak, kariyerinizde dönüm noktası olarak gördüğünüz, en çok gurur duyduğunuz ya da sizin için ayrı bir yeri olan proje hangisiydi?
Ö.Y: Leipzig Senfoni Orkestrası’yla Gewandhaus binasında çalışma fırsatı bulmak çok güzeldi, ikincisi de bütün idollerimi, Claudio Abbado’dan Giuseppe Verdi’ye kadar herkesi yetiştiren Milano Konservatuvarı’na kabul edilmek. Bunun için çok çalıştım.
M.P: Orkestra şefliği yaparken karşılaştığınız zorluklar neler oldu? Bu zorlukları nasıl aştınız?
Ö.Y: En büyük zorluk orkestra şefliğini yapacak yer bulmak bence… Henüz bu zorluğu aştığımı düşünmüyorum. Daha çok konser verebilmeyi, ülkemizdeki orkestraların genç orkestra şeflerini daha çok destekliyor olmasını isterdim. Daha aktif çalışmayı diliyorum.
M.P: Bir orkestra şefinin çalışma süreci nasıl ilerler? Bir konser öncesinde ve sonra neler yaparsınız?
Ö.Y: Önce nota, notada istediğimiz ayrıntıları tespit ediyor olmak. Her günüm o sırada bir konser ya da yarışma yoksa bile yeni bir notayı okumakla geçiyor. Provaların programlı ve çözüme yönelik geçmesi çok önemli ki hiçbir müzisyen vaktinin çalındığını hissetmesin, müzik yapmak istesin. Konserden sonra, önce bir yemek yiyorum herhalde… Konserden/provalardan önce çok hareket edeceğim için bedenimi bir dansçının bedeni gibi hazırlamaya çalışıyorum, o yüzden ona göre besleniyorum.
M.P: Sahneye çıkmadan önce ritüelleriniz veya hazırlık yöntemleriniz var mı?
Ö.Y: Çalıştığım tüm eserleri ezberlemeye, eserle ilgili bütün ayrıntıları öğrenmeye çalışıyorum, ezberlemeden podyuma çıkmaktan hoşlanmıyorum. Eser opera eseri ise bilmediğim İtalyanca/Almanca kelimeleri çeviriyorum önce, eğer bir eserden uyarlanan bir operaysa mutlaka eseri okurum. Yoğun dönemlerde kendime odaklanmaya, çevremde bana destek ve güven verecek insanları bulundurmaya, onlarla iletişim kurmaya özen gösteriyorum. Eğer bir yarışma ya da seçmeyse genellikle bir saat öncesinden kimseyle iletişim kurmamaya başlıyorum, zaten genelde o ortamda yalnız oluyorum.
M.P: Müzikte cinsiyet eşitliği ve kadınların rolü konusunda düşünceleriniz nelerdir? Bu konuda yaşadığınız deneyimler nelerdir?
Ö.Y: 21.yüzyılda artık bunu tartışmıyor olmamız gerektiğini düşünüyorum öncelikle. Eğer tartışıyorsak bir problem var, kadın öznesinin müzikte bir fark yaratmadan normalleşmiş olması gerekir. Özellikle sanatsal mesleklerde cinsiyetin değiştirdiği hiçbir şey yoktur. Kişisel deneyimlerimde cinsiyetim özelinde negatif bir durum yaşamadım, başka konularla ilgili yaşadım genellikle. Özellikle “yapamazsın” kelimesini bazen çok duyuyoruz genç öğrenciler olarak.
M.P: Kadın olarak orkestra şefliği yapmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Ö.Y: Takım elbise bulmak biraz daha zor oluyor. (Gülüyor)
M.P: Gelecekteki hedefleriniz ve projeleriniz nelerdir?
Ö.Y: Şu anda sadece gelişimime odaklıyım, daha çok insanla tanışıp daha çok çalışmak istiyorum. Öğrenmek istediğim bazı büyük çaplı eserler var, onları öğreniyorum. Bol bol opera çalışıyorum, opera yönetmeyi çok istiyorum, eğitimim için İtalya’yı tercih etmemin en büyük sebeplerinden biri de bu. Daha çok konser vermek, her şeyi daha çok yapmak istiyorum. Orkestralar, bana ulaşın!
M.P: Müziğin ve orkestra şefliğinin sizin için anlamı nedir? Bu mesleği yaparken sizi en çok motive eden unsurlar nelerdir?
Ö.Y: Müziğin benim için özel bir anlamı yok çünkü benim burada olmamın sebebi bu, daha fazlası olamaz. Mesleğimde beni en çok motive eden unsur mesleğim. Yeni bir notayı okumaya başladığımda, yeni bir konser salonu gördüğümde yaşadığım heyecan. İşimi hiçbir şeye değişmem.
M.P: Farklı orkestralarla çalışırken gözlemlediğiniz kültürel ve sanatsal farklılıklar neler?
Ö.Y: Aslında hepsi aynı kapıya çıkıyor, orkestra bir organizma olarak düşünülürse birbirine çok benzer organizmalarla çalışıyoruz. Herkes birbirine bağlı, büyük bir şeyin parçası. Elbette özellikle bütçesel ve eskiye dayanan kültürel sebeplerden ötürü değişiklikler gözlemlemek mümkün. Ben orkestrayı yapısal olarak hep bir arabaya benzetmişimdir. Her orkestrayla A noktasından B noktasına gidebilirsin. Nasıl gideceğin biraz konstrüksiyonuna bağlı oluyor. Farklı teknikler, çalışma yolları, iletişim yolları tercih edilmesi gerekebiliyor. Bu da bu işin güzelliği, gittiğin yerde ne bulacağını bilmiyorsun. Hızlı bir adaptasyon yeteneği olmadan orkestra şefliği yapabilmek çok mümkün değil bence.
M.P: Genç müzisyenlere ve şef adaylarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Ö.Y: Öncelikle ben de çok genç olduğum için benden tavsiye alınması doğru olur mu bilmiyorum! Genel olarak söyleyeceğim tek şey, birisi size yapamazsın dediğinde dinlemeyin. Kendinize güvenin, başka hiçbir şey önemli değil. Bir şeyi istemek yeterli değil, çok istemek lazım.
medya.basın
M.P: Müziğin dışında ilgilendiğiniz başka sanat dalları veya hobiler var mı?
Ö.Y: Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum, bu konuda daha profesyonel çalışmayı çok istiyorum. Çok zamansal bir işle uğraşıyorum, fotoğraf çekince bir karenin donup kalıyor olması bana huzur ve güven veriyor. Onun dışında dil öğrenmeyi çok seviyorum, İtalyanca, Almanca ve İngilizce biliyorum, bu dillerde yazılmış eserleri özellikle de şiirleri çevirmekten çok keyif alıyorum, dillerin eski hallerini de öğrenmeye çalışıyorum. Şiire özel bir ilgim var. Orkestra şefi olmasam dil bilimci olmak isterdim. Bir de yemek yemeyi de yapmayı da çok severim. Yeni tarifler ve tatlar denemek hoşuma gidiyor.
medya.basın
M.P: Yeni projeleriniz veya üzerinde çalıştığınız eserler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ö.Y: Şu an okuluma odaklıyım, özellikle opera çalışıyorum İtalyanca bilgime de katkı sağlaması açısından. Görüştüğüm birkaç yer var, göreceğiz! Bu sezon birkaç konser mümkün, henüz resmi olarak açıklanmadığı için bilgisini veremiyorum tabii…