Tüm dünyanın yakından tanıdığı, Halterin yaşayan efsanesi Halil Mutlu bugüne kadar dünya basınına belki de yüzlerce röportaj vermiştir…
İşte bu yüzden Halterin yaşayan efsanesi diyebileceğimiz Halil Mutlu’ya şimdiye kadar sorulmamış soruları sormak için kolları sıvadık!
Bize kısa olarak hayatınızdan bahseder misiniz?
14 Temmuz 1973 tarihinde Bulgaristan Kırcaali şehrinin Uzuncalar köyünde dünyaya geldim. Biliyorsunuz Kırcaali bölgesi Bulgaristanlı Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. Özellikle benim yaşadığım bölge halkı yüzde yüz Türk halkından oluşuyordu. Kırsal bir bölgedeydik. Ailem tütün işiyle uğraşıyordu. 1982 yılına kadar ailemle birlikte normal bir köy hayatı yaşıyordum ve köylü bir çocuk gibi oyun oynayarak, elimden geldiğince aileme yardım ederek 9 yaşıma kadar geldim. Sporla alakası olmayan bir çocukluk dönemim vardı.
9 yaşımda (1982) köylümüz ve aynı zamanda komşumuz olan İbrahim abimiz, (İbrahim Elmalı) kasabada okumuştu, kasabada yaşayanlar bizim için çok önemli insanlardı biz onlara şehirli gözüyle bakıyorduk. Beni yanına çağırdı. Büyük bir heyecanla yanına gittiğimde, “gel seni halterci yapalım, sporcu olacaksın bak ben de yapıyorum” dedi. Ben zaten güçlü bir çocuktum, bu yaşlarda çocuklar arasında güreş yapıyorduk, köyde sırtımın yere geldiğini hiç hatırlamıyorum. İbrahim abi bana, “kasabada okuyacaksın, bulgarca öğreneceksin, spor ile uğraşacaksın” diyerek beni bir şekilde ikna etti. Bizim için kasabada okumak, Bulgarca öğrenmek çok önemliydi.
Tamam ben ikna olmuştum ama, benim ikna olmamla iş bitmiyordu. İbrahim abi durumu babama anlattı. “Ali abi gel senin çocuğu halterci yapalım” dedi. Tabi ben de konuşmayı heyecanla dinliyorum…
Babam, “İbram, tamam olur da, bu daha 9 yaşında bir çocuk, kasabaya nasıl gidip gelecek, ne yiyip ne içecek, ne giyecek?” İbrahim abi de, “tamam abi o işi sen bana bırak” dedi. Ancak babamı ikna etmek o kadar kolay olmadı. Tam bir sene İbrahim hocayı oyaladı.
Ben bu arada kasabaya gideceğim, hafta sonları köye geleceğim, arkadaşlarıma hava atacağımın hayalleriyle bir sene yaşadım.
Fakat İbrahim hoca yeni eğitim yılının başlamasına yakın tekrar babamın yanına gitti ve “Ali abi bak bir sene geçti, yeni öğretim yılı da başlıyor artık bu çocuğu kasabada okula başlatalım” dedi. İbrahim hocanın bu ısrarı bir sene sonra karşılığını buldu ve babam sonunda ikna oldu.
*****
Bu durumu köydeki okulun müdürüne anlattık ve diplomayı alıp kasabadaki okula kayıt yaptıracağımızı söyleyince, okul müdürü buna izin vermek istemedi, okul müdürünü de ikna çalışmalarına başladık. O zaman kasabada İbrahim hocanın da antrenörü olan, aynı zamanda baş antrenör Enver Türkileri hocaya (aynı zamanda Naim abinin de antrenörü), durumu anlattık ve Enver hoca hiç gocunmadan gücenmeden kasabadan köye geldi ve okul müdürüyle görüştü. İki defa köyüme geldi. Birinci gelişinde ikna olmayan okul müdürünü Enver hoca ikinci gelişte ikna etti.
15 Ekim 1983’de 4’ncü sınıfı kasabada okumaya başladım.
Okul müdürünü özellikle burada anlattım. Eğer bir sporda başarılı olmak istiyorsanız, uzun vadeli ve sporla alakalı en son sözü eğitimcilerin vermesi gerektiğine inanıyorum. Bazı aileler hırslarına yenik düşerek, çocuklarını kaybediyor, bazı aileler zaman içinde bilinçsizce hareket ettikleri için ve doğru zamanda doğru insanın karşılarına çıkmamasından dolayı çocuklarımız bir şekilde perişan oluyor. Bunun için son sözü bizim okulumuzdaki müdürümüz söyledi. Bunun için çocuklarımızı eğitimcilere teslim etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar çocuklarımızı maalesef bizden daha iyi tanıyorlar. Böylelikle eğitimcilerimizin de fikirlerini alarak sporla tanışmış oldum.
Rahmetli Naim Süleymanoğlu ile ne zaman tanıştınız?
1983 yılında kasabaya gittiğimde, sporcu olacağım düşüncesi vardı, ancak halterle ilgili herhangi bir bilgim yoktu. Salona gittiğimde, sporcular ağır kiloların altına giriyorlar, bağıra bağıra kilo kaldırıyorlardı. Tabi 140 / 150 kiloluk ağırlığın altına girince normal olarak bağırıyorsun. Koca koca kiloları görünce ürktüm. Zaten küçükken ürkek bir çocuktum, hani ürkek demeyelim de utangaç diyelim. Baya bir korktum, pişman oldum. Yapar mıyım, yapamaz mıyım, köye nasıl dönerim, babama ne derim korkusuna. Gerçekten babam kasabaya gitmemi istemiyordu. Zaten gidersen geri dönemezsin, ancak hafta sonları bizi görmeye gelebilirsin, okulu bırakacağım köye döneceğim düşüncesini asla kabul etmiyorum, gidişin var dönüşün yok diyordu. Babamın bu cümlesi kulağıma yer etmişti. Ne kadar korksam çekinsem de mecbur kaldım kasabada kalmaya. Bir iki ay sıkıntılıydı.
Naim abi ile bir iki ay sonra karşılaştık. Aynı kulübün sporcusuyuz ama, Naim abi milli takımda olduğu için Sofya’da çalışıyordu. Dünya şampiyonu olduktan sonra kasabaya gelecekti, karşılama töreni hazırlıkları başladı ve güzel bir karşılama töreni yapıldı. Bütün protokol orada. Naim abi anons edildi. Kürsüye çıktı. Ödüller plaketler verildi. Tören bitince salona gittik. Naim abi salona geldi. Biz tabi 10 yaş gurubu en küçük sporcularız. Geldi bizimle tokalaştı, sohbet ettik ayaküstü. İlk tanışıklığımız böyle oldu. Törenden sonra Milli takımda olduğu için tekrar Sofya’ya döndü.
Naim abiyi tanıdıktan sonra, ben de, “acaba biz de yapabilir miyiz” düşüncesi, kıvılcımı yavaş yavaş parlamaya başladı.
Bu ilk tanışmamızdan sonra yan yana gelip karşılaşmamız ise çok heyecanlı ve farklı bir duyguydu. Tabi ki, başarılı olan her insan takdir edilir ve örnek alınır. Naim abi başarılarına başarı katınca da bizim de her zaman gururumuz olmuştur.
Kendi kilonuzdan 3 kat daha fazla kilo kaldırıyorsunuz. Dünyada böyle kaç sporcu var?
Bizim zamanımızda böyle 4 sporcu vardı, Bunlardan biri Naim abi biri de bendim. Ayrıca bir Rus ve Bulgar halterci vardı.
Kim üç defa kaldırmış, kim dört defa kaldırmış, benim yarıştığım kendi sıkletim de kimin ikinci olduğunu bilmezdim.
Çünkü ben bakmazdım arkama yani hep kendi yaptıklarıma bakardım, çünkü potansiyelimi biliyorum, yapabileceklerimi biliyorum, ben kaldırdığım kilonun üzerine bir yarım kilo daha nasıl koyarım onu düşünürdüm.
Diyelim ki 160 kg kaldırdım ve birinci oldum. Bir dahaki yarışmada 160,5 nasıl kaldırırım onu düşünürdüm.
Çünkü 160,5 altı beni başarısız kılardı.
Belki 160,5 beni sonuncu yapar ancak benim başarım budur diye bakardım. Belki 150 kg kaldırsam o da yeter şampiyon olmama ancak 160 kilo yapmam gerekirken kendi adıma, 150 kilo kaldırıp şampiyon olmam benim içime sinmezdi.
Kendimi başarısız kılardım. Bu sadece madalya olarak size bir şeyler katar. Bu da benim gerilediğimi gösterirdi!
Başarıdan ziyade kendimi aşmaya çalıştım. Çünkü önümde aşmaya çalışacağım başka kimse yoktu. Dolayısıyla kendimi aşmaya çalıştım ben.
“Devamlılık sağlarsanız önünüz aydınlanır. Benim uzun vadeli bir başarı periyodum var benim. Sakatlık konusunda şanslıydım çünkü fazla sakatlık görmedim. Disiplinli bir sporcuydum.”
Biliyorsunuz her spor branşının bir gazetecisi var. Gazeteciler bizim branşımızı bizden daha iyi bilirlerdi, bizi bizden daha iyi tanırlardı. Bizi bizden daha iyi anlatırlardı. Aile gibiydik. Haberlerini yaparlardı. Bizler onlardan faydalanırdık, onlar bizlerden faydalanırlardı. Bu nedenle bana DİNAMO lakabını takmışlar. Bunda üst üstü kırdığım rekorların da büyük katkısı var. Bu lakabı da çok sonraları öğrendim.
İlk altın madalyanızı ne zaman aldınız?
İlk altın madalyamı 1991 Akdeniz Oyunlarında,
İlk Gençler Avrupa şampiyonluğunu 1992 İngiltere de ,
İlk Gençler Dünya Şampiyonluğunu 1993 Çek Cumhuriyeti’nde “Çekya”
İlk Büyükler Avrupa Şampiyonluğunu 1994 Slovakya’da,
İlk Büyükler Dünya şampiyonluğunu 1994 İstanbul’da
İlk Olimpiyat Şampiyonluğunu 1996 Atlanta’da kazandım.
“Toplamda 3 Olimpiyat, 5 Dünya, 10 Avrupa şampiyonluğu ve 25 veya 27 dünya rekoruna sahibim”
Bulgaristan’dan Türkiye’ye geçişte, Bulgaristan’da 2 yıl baskı görmüşsünüz ve halter sporundan uzak kalmışsınız.
İki yıl sendeledik, yaklaşık bir 1 yıl halter sporundan tamamen uzak kaldık.
Türkiye’ye gelmenizin sebebi nedir?
Bulgaristan’da 1985 yılında politik bir süreç başladı, ilk önce isimlerimiz değiştirildi, daha sonra Türkçe konuşulmasını yasakladılar bu süreçle birlikte birçok baskı oluştu okulda öğretmenler tarafından spor ve sanatla ilgilenen bizlerin bir şekilde sistemli bir şekilde dışlandık.
1989 yılında sınırlar açılınca başta Antrenörümüz Enver Türkileri hocamız, takımdaki bazı arkadaşlarımız Türkiye’ye geldiler. Benim ailem bazı nedenlerden dolayı gelemedi. Yaşımın 18’den küçük olduğum için de tek başıma yurt dışına çıkma şansım yoktu bu nedenle ailemle birlikte Bulgaristan’da kaldım.
Her çocuğun olduğu gibi benim de hayallerim vardı ve halter sporuna bir şekilde devam etmek istiyordum, Bulgaristan’da kulüplerle görüştüm Türk asıllı olduğum için hiç biri kabul etmeyince benimde köye dönmekten başka şansım yoktu. Köye dönme hazırlıları yaparken Ekim 1989’da Enver hocadan mektup geldi.
Mektupta, “Halil vizen ayarlandı yanına bir aile alıp Türkiye’ye gelebilirsin” yazıyordu.
Enver hoca ailemin Türkiye’ye gelemeyeceğini bildiği için benimle gelecek aileye de vize konusunda yardımcı olacaklarını belirtmiş.
Aileme hayallerimi ve hedeflerimi anlattım. Ailemin rızasını aldıktan sonra Türkiye süreci başladı ve İbrahim hocayla birlikte 29 Aralık’ta Türkiye’ye geldik. 30 sabahı Edirne’den İstanbul’a geçtik. İbrahim hoca Adapazarı’na gitti orada antrenörlüğe başladı, ben de bizi karşılamaya gelen Enver Hocayla birlikte 31 Aralık’ta Ankara’ya geldim. Burada Cebeci Stadındaki lojmanlarda kaldım.
Bulgaristan’da kalsaydım spor yapma şansım yoktu. Türkiye’ye geldim ve Türkiye’deki şartları bilmiyoruz tabi. Şartlardan ziyade ben yapabilir miyim diye düşündüm ben yapabilirim dedim ve geldim.
Orada Türk olduğumuz için ikinci planda kaldık. Halil diye doğdum, 1985 yılında başka bir isimle anılmaya başladık. Bunun mücadelesini de verdik. Yıllarca Türkiye hasretiyle yanıp tutuştuğumuz ülkemize geldik.
Başarılı bir Halter yaşamınız varken 2008 yılında bırakmanızın sebebi nedir?
Aslında birden bırakmadım. 2004’de siyaset yolum açılmıştı ancak vekillik için yeterli olduğumu düşünmedim. Daha çok haltere daha fazla bir şeyler katma düşüncem daha ağır bastı. 2008 yılına kadar bu süreç böyle devam etti. Bulunduğumuz ortamda vatan millet Sakarya dediğiniz noktada, bu bir ekip işiydi, abi kardeşlik ilişkisiydi. Bizim branş ne kadar bireysel de olsa, biz birbirimize güveniyorduk.
Aslında baktım ki tekmişim, sırtımı sıvazlamışlar ve kuyumu kazmışlar, siz antrenman yaparken birileri sizin başarılarınızdan ve derecelerinizden rahatsız, sürekli insanlar bir komplo peşinde. Bu süreçte insanlara güvenimiz sarsıldı. Yalnız kaldık. Yalnızlık da Allah’a mahsus. Bir şekilde toparlanamadım ve 2008 olimpiyat oyunlarına gidemedim.
Gitmemem için hiç bir neden yoktu. Rakiplere baktım, kendime baktım, benim birinci olma şansım yoktu. İşimi hiç bir zaman şansa bırakmamışımdır. Çalıştıysan kazanırsın, çalışmadıysan kaybedersin. Maceraya gerek yok dedim. Ve olimpiyatlara gitmedim. Fakat yine de podyumda bırakmam lazımdı sporu. Çünkü 35 yaşına girmiştim. Bu sporu üst seviyede 30 yaşından sonra yapan neredeyse hiç yoktur.
Buna rağmen Halteri 35 yaşımda bıraktım. Güvensiz bir ortamda insanlar sizinle uğraşmaya başlayınca isteğimi gerçekleştiremedim.
“2008 yılında Halter Federasyon seçimlerinde iki aday yarışıyordu. Tabi bizim de gönlümüzden geçen şu aday kazansın dediğimiz bir seçimdi. Gönlümüzden diyorum çünkü bizlerin oy hakkı yoktu oyunuz olmayınca maalesef söz sahibi de olamıyorsunuz.“
Burada beni kahreden bir olaya şahit oldum.
Biz Naim abiyle birlikte seçimin yapıldığı salona girdik. Gazeteciler üzerimize üzerimize geldi. Hepsi haber yapacak. Arkada birileri, “bunlar kim?” diye birbirlerine soruyordu. Yanındaki de, “biri Naim, biri Halil” diyordu.
Bu soruyu duyunca, “bir an için, acaba biz yanlış federasyonun seçimine mi geldik” diye düşündüm”
Halterin geleceğine oylarıyla karar verilecek delegelerinde bulunduğu salonda %70’i sizi tanımıyordu, %30’u sizi tanıyor, %30’u bizim camiadan ancak onların da oy hakkı yok çünkü aktif olarak halter sporuna hizmet ediyorlar.
Halteri sporunun ne olduğunu bilmeyenlerin sizin geleceğine karar vermeleri beni çok üzdü.
Bütün sporcu arkadaşlarım da benim gibi düşünüyordu. Bizim gibi düşünmeyenler bizleri tanımayanlar, bu seçimlerde gereğini yaptılar, bilmedikleri tanımadıkları bu branşın geleceği için oy kullandılar ve halterin geleceği için karar verdiler.
“Bu arada beni NTV Spor’dan aradılar. Bu konuda düşüncelerimizi sordular”
Bende bu seçim statüsüne tepki koymak adına
”Türk sporunun geleceği, Türk halterinin geleceği için birileri bir şeyden vazgeçecekse bu benimdir” dedim.
Bu ara statü değişmediği sürece,(aktif olan oyuncular oy kullanamıyordu) Çünkü oy kullanmak için halter yapmamış olman lazımdı! Bizler oy kullanamadığımız sürece, haltere hizmet edenlerin oy kullanabileceği bir düzenleme yapılmadığı sürece Halteri bırakıyorum dedim. Bunu bir protesto olarak söyledim.
Aslında bir mesaj verme adına olimpiyatlarda 3 defa şampiyon olmuş, Avrupa ve Dünya şampiyonu olmuş bir sporcu olarak biz öyle zannediyoruz dikkate alırlar benim gibi bir kıymeti, değeri kaybetmezler diye düşündüm ve bıraktım dedim. Mesaj verme adına.
Ertesi gün arayıp ne yapıyorsunuz, düzelteceğiz demelerini bekliyorsunuz, bir baktım ki ertesi gün tık yok. Gazetecilerle baş başa kaldım.
Adamlar daha dünden razıymış benim halteri bırakmama.
Rahat at koşturmak için. Ben öyle düşündüm. Ben sporu bırakmış olabilirim ama, benden faydalanabilirsiniz. Dolayısıyla hala değişin bir şey yok, bu ara statüden dolayı, branşları bilmeyen kişilerin delege olduğu bir sistemde Türk sporunun geleceğinin parlak olmayacağını anlatmak adına, bir reaksiyon bir tepki göstermek adına federasyonu halteri bilmeyenlerin yöneteceği düşüncesiyle bu sporu bıraktım.
Ama maalesef orada herkes sessiz kaldı. Sessiz kalınca da değişen bir şey olmadı. Sporu bırakma nedenim budur. Federasyon seçim salonunda sporu bıraktım.
Spor yaşamınızda pişmanlık duyduğunuz, keşke şöyle yapsaydım dediğiniz bir hatıranız var mı?
Keşke bu kadar başarılı olmasaydım. Bu nedenle kimse beni rakip olarak görmeyecekti. Ve kimse benimle uğraşmayacaktı. 2005 yılında ben dopingle yüz yüze kalmayacaktım. Çünkü bu illeti ben bilerek kullanmadım.
Türkiye’ye geldiğiniz günlere dönelim : O günlerde size destek olan, arkadaştı diyebileceğiniz, yanınızda kim yada kimler vardı ?
Ben 16 yaşındaydım.
Milli Takımdaki abilerim, arkadaşlarım vardı.
Bana gerekli imkan sağlandı. Bundan sonra iş bende bitiyordu. Çalıştım azmettim, vaz geçmedim. Sahip çıkma adına en büyük destek, ülkemin bana vermiş olduğu vize ve Türkiye’ye göç imkanı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin sağladığı en büyük destek ve tek destek budur.
Türkiye’ye geldiğinizde ilk maddi desteği kimden gördünüz ?
Türkiye’ye geldiğim 31 Aralık’tan sonra 1 Ocak’tan Şubat ortalarına kadar antrenman yaptığım Cebeci stadında kaldım. Şubat’ın ortalarında Konya’da Türkiye Şampiyonası var. Kış kupası. Yeni geldiğim için yarışma imkanım yok. Milli takım komple oraya gidince salonda tek başıma kaldım. Enver hoca bu durumu görünce, “gel bizde kal bu akşam” dedi. Birlikte Enver Hoca’nın evine gittik. O akşam Enver Hoca’nın evinde bulunanlar arasında İsmail Kosukoğlu hocam da vardı.
“İlk desteği hala Türk sporuna hizmet eden güreş Antrenörümüz İsmail Kosukoğlu hocam vermiştir. Bizde veren el söylenmez aslında inşallah kızmaz hocam bana.”
Hiç unutmam 50.000 TL yeşil, o zamanlar en büyük banknotuydu, o para hala bitmemiştir. Bugün cemimde hala para varsa bilin ki cebimdeki 1 kuruş İsmail Kosukoğlu hocamdan aldığım paradandır.
Daha sonra devletimiz sayesinde bugünlere geldik.
Unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
1995 yılında Çin’de yapılan Dünya Şampiyonası’ydı. Arkada 2/3 tane antrenör, bir başkan, yarışma başladı, bir önceki sene 1,5 saat içinde 7 tane dünya rekoru kırmışım ben, 7 rekor kıran yok, artı dünya rekorunu 15 kg arttırmışım. Bir sene sonra yarışmaya gidiyorsun banko şampiyonsun.
Koparmada çok iyi bir performans sergiledim. Daha sonra silkmede yine iyi bir performans sergiledim. Yarışma neredeyse tamamlanmıştı, bütün rakiplerim haklarını tamamlamıştı ama benim bir hakkım daha vardı. Çin’de dünya rekoru kırabilmek daha farklı bir duyguydu. Hocalarıma ve başkanıma sordum. Oradan Antrenörlerden biri ‘şampiyonsun ve son hakkına girsen de girmesen de olur, ne yapmayı düşünüyorsun?’ dedi. Evet, şampiyon olduk önemli olan oydu. 5 kilo artış yaparak dünya rekorunu denedim ama başarılı olamadım. Önemli olan şampiyonluktur dedim. Tam kürsüye çıkarken ikinci olduğumu öğrendim. Rahmetli başkanımız Savaş Ağaoğlu kolumdan tuttu ve teknik ekibin bütün sorumluluğu üstlenerek “sen ikinci olmuşsun” dedi. Hocalara baktım, birisi başka tarafa, diğeri başka tarafa bakıyordu. Ben şok olmuştum. Oradaki hocaların sorumsuzluğunu başkan üstlenmişti.
Bu ayrışmadan sonra şöyle karara vardım.
Bundan sonraki yarışmalarda 5 kg. rakiplere 5 kg. arkamda duran Antrenörlerime ’de fark atmam lazım ancak şampiyon alabilirim ve dediğimi de gerçekleştirdim. Yaklaşık 1,5 yıl sonraki yarışmamda rakiplerle aramda 10 -15 kg. farkı yakaladım. Kötü bir anı ama beni ben yapan anılardan biri de budur.
*****
Halter camiasında rahmetli Naim Süleymanoğlu ile birlikte halterin bayraktarlığını yapan iki önemli isimden birisiniz. Benden sonra, benden daha iyi ya da en az benim kadar iyi bir halterci şu olacaktır diyebileceğiniz bir isim var mı?
Söyleyemiyorsun. Keşke söyleyebilsem. Maalesef sporcu seçerken yeteneğine göre seçmiyoruz. Daha doğrusu biz gençleri seçmiyoruz gençler bizi seçiyor. Böyle olunca yetenekler arada kayboluyor veya biz göremiyoruz. Aralarında muhakkak gelecek vadeden sporcular vardır.
Başarılarınızla tanındınız ancak bu kadar popüler olmanızın sebebi sizce nedir ?
Duruşumdur.
Spor bakanı olarak atansanız yapmak istediğiniz ilk 5 değişiklik ne olurdu ?
İlk önce federasyonların seçim statüsünü değiştirmek.
Doğru insanların makamlara gelmesi, işi ehline verilmesi, dediğim gibi hala branşları tanımayan delegeler oy kullanıyor.
Kaynakların doğru şekilde kullanılmasını sağlarım.
Spor Bakanı olsam yapacağım şeyi özetlersem;
Günü kurtaran değil geleceği kurtaran yöneticilerin, başkanların önünü açmak isterim, devlet görevi bizim için kutsaldır.
Devlet dese ki, sen halterin salon amirisin, benim için şereftir, sen Ankara ilinin müdürüsün, sen genel müdürsün yine aynı, benim için şereftir, bakan olsan yine şereftir. Devlet görevi bizim için kutsaldır. Biz görevden kaçmayız. Ama kula kulluk etmekse, hiç birinde yokum. Benim hayat felsefem, görüşüm duruşum budur.
Halter federasyonunu başarılı buluyor musunuz ?
Başarılı olan bir federasyon karşısında biz neden talip olalım koltuğa.
Bugün biz adayız diyorsak cevabımız bellidir.
Geçmiş dönemlerde Yurtdışı /yurtiçin de doping olayı gündeme geldi. Bunun neticesinde halter federasyonu 5 sporcuda da doping çıktı ve yarışlarda men cezası aldık bunun sorumlusu yöneticiler mi ya da sporcular mı?
En masumu sporculardır, daha sonra Antrenörlerdir.
Asıl sorumluluk Başkan ve yönetimdir.
Bizler yönetime talip olurken tüm sıkıntıların üstesinden gelebileceğinizi düşünerek talip oluyoruz. Kendi beceriksizliğimizden sporcuları sorumlu tutamayız.
Başarıya nasıl sahipleniyorsak başarısızlığa da sahiplenmemiz gerekir.
Hesap vermekten korkuyoruz. Hesap verirsek koltuğu kaybetmekten korkuyoruz. Bu korkularımızdan gençlere ceza vererek kaçamayız.
*****
Ben bir gün başkan olacağım dediniz ve olimpiyat oyunlarından hemen sonra, doping olayının ardından başkanın ve yönetimin istifasından sonra adaylığınızı açıkladınız ama zaman kısıtlı olduğu için tanıtamadım kendimi demiştiniz ve ayrıca neden başkan camiadan birisi olmasın diye demeciniz olmuştu yanlış hatırlamıyorsam…
İlk seçimlerde federasyon başkanlığına aday olacak mısınız ?
Evet, koltuktan güç alan değil, koltuğa güç veren başkan olacağım. Organizasyon başkanı olmayacağım, ülkemi en iyi şekilde nasıl temsil ederim, kaynakları nasıl doğru bir şekilde kullanırım, devletten bir alırsam, camiama nasıl iki harcayabilirim diye düşünürüm. Ben camiam için dilenirim. Kendim için kimseden bir lira isteyemem ama camiam için dilenirim. Devlet de zaten kimseye muhtaç etmiyor. Gerekli desteği veriyor.
Başkan seçilirseniz ilk 5 icraatınız ne olur ?
Doğru ekip kurmak, geleceğe yatırım, kendini düşünen değil sporcusuna değer veren antrenörler ile çalışmak, antrenörlerimize sahip çıkmak, kaynakları doğru kullanmak.
Emekli olup köşeme çekileyim dediğiniz zamanlar oldu mu?
2008 den beri aktif spordan emekliyim, 35 yaşımdan beri emekliyim. 47 yaşındayım ve 12 senedir spordan kopamadığım için hala mücadele içindeyim.
Halter branşından sonra başarılıyım diyebileceğiniz bir spor branşı var mı ?
Voleybol / Futbol
Favorimdir diyebileceğiniz bir sporcu adı sorsak ?
Kendi branşlarında başarılı olan ve başarılarını 30 yaş üzerine taşıyan istikrarlı sporcuları her zaman takdir etmişimdir.
Sizce kulüpler yasası mı yoksa geniş kapsamlı bir spor yasasına mı ihtiyacımız bulunmakta?
Benim bildiğim her ikisi de var.
Yasayı ne kadar uyguladığımız önemli. Benim için önemli olan uygulanır olması.
Kendiniz sosyal sporcu olarak görüyor musunuz? Örneğin boş zamanlarınızda neler yaparsınız?,
Evet.
Gençlerimizi spora yönlendirme adına okul ziyaretlerinde bulunuyorum. Gençlerimiz spor projelerine destek vermeye çalışıyorum.
Yıllar önce Türkiye’ye gelen Halil Mutlu ile bugünkü Halil Mutlu arasında en belirgin fark nedir ?
Kendi adıma bir fark göremiyorum.
Geldiğimden bugüne kadar ülkem için yaptıklarım diyeyim
İki çocuk sahibisiniz, sizce iyi bir aile babası mısınız?
Bunu eşime ve çocuklarıma sormamız lazım.
Bildiğim kadarı ile çocuklarınızda spor yapıyor, sizce babaları kadar başarılı olacak mı ?
Evet, 2 tane oğlum var. Biri 13 yaşında Arda, diğeri 16 yaşında Tuna adında iki oğlum var her ikisi de 3-4 yıldır eskrim sporuyla ilgileniyorlar. Daha yolun başındalar kısacası şu an amacımız Sporcu Kimliği edinmek. İnşallah ileriki zamanlarda en büyük temennimiz milli formayı giymeleri,
Genlerin, okulda spor hayatında başarıya olan etkisini inanıyor musunuz ?
Muhakkak vardır ama önemli olan çocuklarımızı doğru alana yönlendirmek.
Biz çocuklarımızı başarılı olacakları alana değil, mutlu olacakları alana yönlendirdik…
Aktif sporla uğraşanlar için başarının sırrıdır budur diyebileceğiniz tek kelime nedir ?
Tüm olumsuzluklara rağmen vazgeçmemek.
Rahmetli Naim Süleymanoğlu’nun hayatını konu alan filmin gala günü, filmden hemen sonra ben ölümümden sonra hayatım sinemaya uyarlansın istemem dediniz. Neden?
Bizim ülkemizde maalesef bazı değerler kaybettikten sonra kıymeti biliniyor Naim abide olduğu gibi. Dolayısıyla bu şekilde çekilmesini istemem. Ama bugün ben hayattayken böyle bir teklif gelse tabi ki seve seve izin veririm. Çünkü bizlerin hayatını merak eden gençlerimiz ve insanımız vardır ki bunu Naim abinin filminden sonra da gördük.
İnsanların takdiri bir o kadar daha arttı. Bir hedefe nasıl ulaşıldığını, nelerden vazgeçildiğini, nelerle mücadele edilmesi gerekildiğini insanların bilmesi gerekir bence. Özellikle sporla, sanatla uğraşan gençlerimize çok faydalı olacağını düşünüyorum. Yani seve seve izin veririm ama ben bu dünyadan göç ettikten sonra yapmayı düşünüyorlarsa asla izin vermem. Sağlığımızda öyle bir niyeti olanlar varsa bekleriz. Bizler bugün hatırlanmak istiyoruz. Bu dünyadan göç ettikten sonra değil.
Röportaj: Cengiz Aydın / Birleşik Medya Haber Ajansı / Ankara