Biten yılın anıları arasında belgeseller de var elbette. Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda katledilişini konu edinen “The Dissident” (y: Bryan Fogel) gibi siyasi belgeseller de vardı 2021’de izlediğimiz, intiharı ile tüm dünyada ciddi bir şok ve üzüntü dalgası yaratan şef Anthony Bourdain’in hayatına adanmış “Roadrunner: A Film About Anthony Bourdain” (y: Morgan Neville) gibi biyografik belgeseller de.
Golf dünyasının en çok tartışılan yıldızlarından Tiger Woods’un hayatını mercek altına alan ve bir yandan da ciddi bir medya eleştirisi ortaya koyan “Tiger” (y: Matthew Heineman & Matthew Hamacheck) gibi spor odaklı belgeseller de vardı gündemimizde, Martin Luther King’in FBI tarafından nasıl sistematik bir şekilde taciz ve tehdit edildiğini gözler önüne seren “MLK/FBI” (y: Sam Pollard) gibi yakın tarih belgeselleri de. Yine de müzik belgesellerinin yeri bir ayrıydı sanki.
Yıl boyu birbirinden ilginç müzik belgeselleri çıktı karşımıza. Bunları festivaller dışında pek sinema salonlarında izlemek mümkün değildi belki ama dijital platformlar ve internet üzerinden meraklısı için ulaşmak çok da zor değildi doğrusu. İşte bu pazar sizlere bu belgesellerin üçünden bahsetmek istiyorum. Müzik dışında bir diğer ortak noktaları da her üç filmin de 1960’ların sonlarını anlatan yapımlar olmaları.
PETER JACKSON’DAN BİR KURGU HARİKASI
“Yüzüklerin Efendisi” üçlemesi ile sinema tarihine dev bir iz bırakan Peter Jackson 2021’de de belgesel alanında devasa bir işe imza attı ve yaklaşık 8 saatlik bir müzik olayı çıkardı ortaya. Ortaya çıkarmak aslında çok da yanlış değil, zira 1969 yılında The Beatles’ın yeni bir albüm kaydetmek üzere provalara başladığı dönemde günlerce onları birden fazla kamerayla kaydeden bir film ekibinin 60 saati aşkın görüntü ve 150 saati aşkın ses kayıtlarından hareketle bir film oluşturmuş Peter Jackson. Yani son tahlilde ciddi bir kurgu mucizesi var ortada.
Grubun artık son demlerini yaşadığı bir döneme denk gelen kayıtlar öncesi iki yıl boyunca konser vermemiş The Beatles’ın bir tanıtım videosu için bir araya gelerek izleyici önüne çıkması dörtlüye çok iyi gelince adını Get Back koydukları bir işe kalkışmışlar ve Twickenham Stüdyoları’nı kiralayarak çalışmaya başlamışlar. Grubun 1970 tarihli “Let It Be” albümlerinin nasıl ortaya çıktığını anlatan filme de bu projeden hareketle “The Beatles: Get Back” adını koymuş Peter Jackson. İlk planlanan filmin yönetmenliğini ise Michael Lindsay-Hogg üstlenmiş bu arada. Ancak Peter Jackson’ın kurgusunu izlediğinizde The Beatles hakkında (ya da grubun son zamanları hakkında diyelim) derinlemesine bilgi sahibi oluyor ve grup içi dinamiklerin nasıl evrildiğine dair kapsamlı bir bakış açısı oluşturabiliyorsunuz. Tam provaların ortasında grubu terk eden George Harrison’ın yarattığı kriz, eşini yalnız bırakmayan Yoko Ono’nun ortamda yarattığı etki ve yansımaları, grubun yeni şarkılar üretme noktasında nasıl en eski melodilere başvurdukları (ve bazı ünlü parçaların ilk versiyonları) ve aralarındaki sohbetler, tartışmalar, laf sokmalar… ve tabii en sonda da The Beatles’ın o ünlü çatı konseri. “The Beatles: Get Back” yılın en iyi müzik belgesellerinden şüphesiz.
1969’DAN BİR SOUL DEVRİMİ
Tıpkı “The Beatles: Get Back” gibi, “Summer of Soul (Or When the Revolution Could Not Be Televised)” da 1969 yılına götürüyor izleyiciyi. Bu sefer mevsimlerden yaz ve kıtalardan Amerika. Questlove adıyla tanınan ve haftanın 5 günü Jimmy Fallon’ın sunduğu The Tonight Show’da davul çalan Ahmir Thompson’ın yönettiği film ünlü Woodstock Festivali ile aynı yaz düzenlenen ama bugün pek kimsenin bilmediği bir festivali, Harlem Kültür Festivali’ni anlatıyor. 1969 yazında 6 haftalık bir süreye yayılan ve o sıralarda siyah müzik namına üretimde bulunan hemen tüm sanatçı ve grupların konser verdiği festivali hem aktüel görüntüler (52 yıl öncesinden) hem de yeni röportajlar eşliğinde önümüze getiren film adındaki imanın da hakkını veriyor ve o yıllarda yaşanan soul devrimini tüm çıplaklığı ve sesleriyle gözler önüne seriyor. TV yapımcısı Hal Tuchin’in kaydettiği ve 50 yıl boyunca evinin bodrumunda sakladığı (yani hiç gün ışığınan çıkmamış) olağanüstü konser görüntülerinin yer aldığı “Summer of Soul” 2021 yılında izleyiciyle buluşan belki de en sağlam müzik belgeseli.
Sundance Film Festivali’nde belgesel dalında Jüri Büyük Ödülü ile İzleyici Ödülünü alan film bir yandan müthiş müzikleriyle kanınızı kaynatacak, bir yandan siyahların insan hakları mücadelesine dair dokunuşlarıyla tarihi notalarla harmanlayacak, bir yandan da siyah kültürün zenginliği konusunda aklınızda kalmış soru işaretleri varsa tamamen silip süpürecek. Gencecik bir Stevie Wonder ile başlayan (özellikle davul çaldığı anlarda kopuyorsunuz) ve The Chambers Brothers, The Fifth Dimension, B.B. King, Mahalia Jackson, Mavis Staples, Gladys Knight & The Pips, Sly and The Family Stone gibi isimlerle devam eden; arada Ray Baretto gibi Latin müzisyenleri de es geçmeyen ve muhteşem Nina Simone ile zirveye çıkan film kolay kolay unutulacak gibi değil doğrusu.