Pandemi sonrası gelişen bir akım var: sahnede tek başına! Bize özel bir durum değil üstelik, dünyanın her yerinde sanatçılar aynı sıkıntıyı yaşadı. Pandemi döneminde herkes evinde kaldı, ortak çalışmalar iptal oldu. Sıkıntıyı üreterek, çalışarak atmanın yolunu aradı sanatçılar. Ressam, yazar için kolay da sahne sanatları üretenler ne yapacaktı? Sahnelenenlere baktıkça ortaya çıkıyor ki onlar da tek kişilik oyunlar ürettiler. Metni alıp ezberlersin, başka oyuncu olmasına gerek yok, arada bir yönetmenle yardımlaşırsın, yasaklar bittiği zaman da oyun, gösteri hazır! Sahnelerde sergilenen oyunlara bakın, sadece ben Düğün Şarkıcısı, Babamı Kim Öldürdü, Toz, Aşk ve Karantina, Maria Callas’ın Mektupları gibi tam beş oyun izlemişim! Başkaları da vardı ama bana yetti deyip gitmedim! Oyuncuların performansı iyi ya da kötü. Tek kişilik hatta iki kişilik, iki kişi deyince yukardaki sayıyı da ikiyle çarpabilirim, o kadar çok oyun var ki şu anda sergilenen. Dekor minimum oluyor. Pandemide evin içine dekor kurulacak durum yoktu herhalde. Bütün yük oyuncunun omuzlarında.
YERLİSİ YABANCISI
Yukarıda sıraladığım oyunlardan bir kısmını yazdım daha önce, tekrar etmeyeceğim. Aşk ve Karantina’yı Adana’da Uluslararası Tiyatro Festivali’nde Sri Lankalı bir oyuncu, Subuddhi Lakmadi’den izledim. Diğer tek kişilik oyunların aksine onun performansına artı puan vermem gerekiyor: Tek ayak parmağıyla ip merdivene mi tırmanmadı, ipek kumaşlarda direk dansı mı yapmadı, sürekli oradan oraya koştururken “Aşk, aşk, bu beden, bu ten okşanmak istiyor” diye tirat mı atmadı! Sri Lanka’dan bu kadar cesur, özgür ve feminist bir oyun beklemiyordum, hem de büyükelçilerinin, protokolün önünde, çok takdir ettim. Biz yasaklara, otosansüre çok alışmışız son dönemde! Son deneyimim ise Monica Belluci olayıydı. Hepimiz sinemadan tanıdığımız Monica’ya, güzelliğine, oyunculuğuna hayranız. Monica’nın bir gösteri için İstanbul’a gelecek olması dolayısıyla hepimizi çok heyecanlandırdı. İlgi büyük olmuş, bir gösteri planlanmışken ikiye çıkarılmış. Zorlu PSM’nin Turkcell Sahnesi, üçüncü Balkona kadar hıncahınç dolu. Monica, karanlıklar içinden, siyah, sade, kapalı bir elbiseyle geliyor, saçı başı, seçebildiğim kadarıyla çok sade. Kanepeye oturuyor, mırıl mırıl bir sesle, Maria Callas’ın mektuplarını seslendiriyor. Gösteri İngilizce, çok akıcı bir dil bilgisine sahip değilseniz, Türkçe tercümesi için akan yazıları okumaya çalışıyorsunuz, arada bir iki Maria Callas aryası da dinledik galiba. Salon karanlık, sahne karanlık, sanatçının sesi mırıl mırıl, ninni gibi, ben dahil seyircinin yarısından çoğu mışıl mışıl uyudu! Bu gösteri, Touche’de, küçük, intim barda olabilirdi, sanatçıyı yakından görüp havaya girebilirdiniz, biletleri yap 5 bin lira, gelebilen oturup dinlesin. Üçüncü balkondaki ne yaptı acaba, düşünüyorum. Alkış azdı, o kadarı da bizim kibarlığımızdan, millet kapıya zor koştu, hava alıp uyanmak için! Kaçıranlar üzülmesin, açın bir filmini izleyin, daha keyiflidir. Şu pandemi etkisi geçsin de, bakalım ne olacak bu sahne işlerinde.
Cumhuriyet