Meltem Cumbul, uzun bir aranın ardından Ben “Sevgili Milena” oyunuyla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. 24. Tiyatro Festivali kapsamında sahnede olacak oyuncu, SÖSZCÜ Haftasonu okuyucuları için oyunu ve merak edilenleri yanıtladı.
– “Sevgili Milena oyunununda neler izleyeceğiz?
Pandemi dönemi sonrası sahneye çıkmak ilginç olacak. Ne güzel ki 24. İstanbul Tiyatro Festivali iptal edilmedi ve en korunaklı biçimiyle hayata canlı bir şekilde geçirilmesi için, hepimiz tarafından (festival yönetimi, sponsorlar, sanatçılar, tiyatro mekânları ve izleyici) müthiş bir mücadele gerçekleştirildi.
“Sevgili Milena”, Kafka’nın mektuplarından aralarında nasıl güçlü bir aşk olduğunu anladığımız ve yaşamına dair pek çok şey bildiğimiz Milena Jesenska’nın, Kafka’nın mektuplarına nasıl cevap vermiş olabileceği düşüncesiyle oyunlaştırıldı. Bu hiç bilmediğimiz, yalnızca Kafka’nın mektuplarından ve Milena’nın yaşantısından yola çıkarak hayal edebileceğimiz bir şeydi. Bu içerik üzerine şekillenen oyun Milena’nın duygularının kalemi olup onun hayatından süzülen bilgilerle Kafka’ya neler yazmış olabileceğini hayal eden Bülent Yıldız tarafından Milena’nın ruhu, duyguları ve kalemiyle kurgusal düzlemde ete kemiğe büründü.
DÜŞÜNMEK İSTEDİM
– Milena Jesenska karakterine nasıl hazırlandınız?
Karakteri günlük işleyiş üzerinden düşünmeye çalıştım. Milena’nın çeviriler ve Tribuna Dergisi’ne yazdığı yazılar haricinde geçirdiği süreçteki günlük hayatı nasıldı? Uzun çalışma saatlerinden hiçbir şeye vakit kalmaması, kocası Ernst Pollack’ın çalışmaması sebebiyle oluşan açığı da kendisinin kapatması gerekliliği.
2’den 8’e hamallık yapması mesela… Kadın gibi kendisini hissetmeme hali… Öksürük nöbetleri. Döneme dair sıkıntıları, parasızlıkları, arkadaşlarının komünist ya da Yahudi dostu diye tutuklanması, tutuklanmamak için başka şehre gitmeleri, vakitsizlikten kimseyle görüşemediğinden etrafının koskoca bir boşluktan oluştuğunu hissetmesi. Yorgunluğu. Bir hafta Şirince Tiyatro Medresesi’nde çalışmak mekân-zaman ilişkisini kurmamda yardımcı oldu.
– Kafka ve Milena’nın 2 yıl mektuplaştığını biliyoruz… Böyle sevmek mümkün mü?
2001’de Pierre Paul Renders’in yönettiği ‘Thomas est amoureux’ filminde agorafobisi olan hiç görmediğimiz ama sesini duyduğumuz ana karakter Thomas Thomas, hayatla bağlantısını internet üzerinden sağlıyordu. Kimseyle görüşmeden, kapısına günümüzde Covid hastalarına yapılan gibi kapıdan yiyecek ve gereksinimler bırakılıyordu.
Cinsel ihtiyaçlarını da sanal alem üzerinden karşılıyordu. Günümüzde eser karşılıkları nasıl olacak sevmenin ki daha eserlerini görmedim, bunları düşündüm çalışırken. Günümüz aşklarının farkı eserlere ne kadarı yansıdı? 1920’lerde yeni bir uyumama nedenine karşı günümüzde çıkan Covid döneminde öksürükle o dönemdeki öksürük aynı mıydı?
– Salgını nasıl geçirdiniz?
Avrupa ve Amerika’da belli başlı takip edilen en iyi tiyatroların oyunlarının pandemi dönemi karşımıza çıkarılmış olması pek güzeldi. Bu tarz yapımları izleyerek akşamlarımı geçirdim. Gündüzleri de Ben ‘Sevgili Milena’ya kitap okuyarak, ön hazırlığını yaparak hazırlandım. Görüntülü telefonla karşılıklı yemek yemek, teraslarda yürüyen, hareket eden insanları gözlemlemek, yan terasımda üç bebeği olan martıyı beslemek, o dönem doğan yeğenimin çocuğuna yelekler örmek, herkes gibi yemek yapmak da güzeldi.
– Pandemi dönemi oyuncuları ve tiyatroları nasıl etkilendi?
Her şeyden önemlisi can güvenliği ve can sağlığı. İş ve işçi sağlığı konusunda ülkemizde yaşanan felaketler, gerekli önlemlerin alınmaması ile ilgili deneyimler birçok iş sektöründe yaşandı. Pandemi sürecinde tiyatroların yarı kapasiteli çalışacak olması, oturma düzenleri bilinçli tiyatro yöneticileri tarafından düzenlendi.
Eser seçimleri, oyuncunun korunması açısından da çok önemli. Ben ‘Sevgili Milena’ da, Kafka rolünü seslendiren Mert Fırat‘la yaptığımız kayıtlar için bile mesela seslendirme stüdyoları arasında Melodika seçimlendi. Provalar için Şirince’de yer alan Tiyatro Medresesi’ne üç kişinin belli bir mesafede oturabileceği büyük araçla gidildi.
Her gün kullanılan prova mekanı Dc Kozmos’da sahne günde iki kere temizleniyor ve her gün dezenfekte ediliyor. Üstelik bu mekanlar böyle bir dönemde sponsor oluyorlar. Bu önlemleri alamayacak yapımlar için zor bir dönem. Ödenekli tiyatrolara girmemiş sanatçılar çoğunlukla bağımsız da çalıştıkları için parasal kaygıyla mesleklerini icra etmezler. Dayanışma önemli tabii.
– Uzun zamandır sizi dizilerde görmüyoruz. En son yanlış hatırlamıyorsam 2016 yılında Kırlangıç Fırtınası isimli bir dizide rol alacaktınız. Ancak diziye bir yaşın altında bir bebek oyuncu dâhil edileceğini öğrenince, çocuk oyuncuların çalışma koşullarını belirleyecek olan yönetmenlik hâlâ çıkmadığı için seti bırakmıştınız. Bu konuda bir gelişme var mı?
Güzel bir senaryo, güzel yazılmış bir karakter, işini muntazam yapan yönetmen, oyuncular, set ve yapım ekibi onların da işini iyi yapabilecekleri çalışma ortamı ve koşullarının sağlanması önemli tabii. Dijital platformlar sanırım buna uygun. Covid’e karşı da önlemler alarak çalışma ortamını oluşturmayı beceren yapımları tebrik etmek lazım. ‘Bu İşyerinde Çocuk Var’ kampanyası kapsamında takip edebildiğim kadarıyla, 7 Kasım 2020 günü gerçekleşen İstanbul Maratonu/5K Sanal Koşusunda Oyuncular Sendikası koşu ekibi çocuk oyuncular için koştu.
– İleride sizi siyasette görür müyüz?
Göremezsiniz.
– Türkiye’nin en büyük sorunu ne?
Türkiye’nin en büyük sorununu laik olmayı içselleştirerek aşabileceğimize inanıyorum.
DÜNYA EDEBİYATININ BÜYÜK MEKTUP AŞKI
Çek gazeteci ve yazar Milena ile ünlü yazar Franz Kafka, 1919’da Viyana’da kafede tesadüfen tanıştı. Milena 23, Kafka 36 yaşındaydı. Dünya edebiyat tarihine geçecek mektup aşkı burada başladı ve iki yıl sürdü. İkili bu süreçte sadece iki kez bir araya geldi. İkisi de hayata ve yaşadıkları şehirlere kendilerini yabancı hissediyordu, ikisinin de despot babalarıyla sorunları vardı ve ikisi de dönemin siyasi ortamından dertliydi. Kafka 1924’te veremden, Milena ise 1944’te Nazi toplama kampında öldü.