Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Sefa Kaplan‘ın yazdığı Oğuz Atay kitabının kayıp günce olayını fena halde patlattığını söyledi. “Yazının çıktığı gün, Oğuz Atay’ın en yakın arkadaşı olarak bilinen, bir anlamda onun ‘kapalı kutusu’ sayılan reklamcı Bülent Korman aradı” diyen Özkök, Korman’ın yıllardır bu konuda sessizliğini koruduğunu söyledi.
“Bu özelliği ile Türk edebiyatının en sessiz ama en derin tanıklarından biridir. Korman’la bir saate yakın konuştuk” ifadesini kullanan Özkök, ‘Kayıp defterin sırrı çözülüyor… Bir düğün gecesi, nikâh şahitleri ve davetliler’ başlıklı yazısında sözlerine şöyle devam etti:
“Anladım ki, sessizliğini korumaya devam edecek. Ancak bu olayda ortaya atılan bazı iddialara içerlemiş. O nedenle Oğuz Atay’ın ölüm öncesi ve sonrasının bir numaralı tanığı olarak bana bazı gerçekleri anlattı. Anlattıkları ‘kayıp günce’ olayında perdeyi aralamaya başladı.
Önce öykü gecesi ile ilgili benim yaptığım bir yanlışlığı düzelterek başlayayım.
– Sefa Kaplan: ‘Oğuz Atay Sözlüğü’, Holden Yay., 2021
1- Kitaptaki üç isim olağan şüpheli listesinden çıkıyor
İlk yazımda yanlışlıkla Oğuz Atay’ın Yeniköy’deki evinde öldüğünü yazmıştım.
Onun ölüm gecesi en ayrıntılı biçimde Yıldız Ecevit’in ‘Ben Buradayım’* adlı kitabında anlatılıyor.
Oğuz Atay 13 Aralık 1977 günü Hilton Oteli’ndeki berberi İlhami’ye gidip saçını kestirir.
Oradan arkadaşı Özcan ve Gündüz Altay’ın Mecidiyeköy’deki evine gider.
Evde Altaylar dışında Bülent Korman’ın eşi ve Altayların komşusu arkeolog bir çift vardır.
Oğuz Atay eve geldikten sonra bir süre dinlenmek ister.
O sırada ikinci eşi Pakize, doktoru Ayhan Songar’ı arar.
Doktor bunun normal olduğunu kaygılanacak bir şey olmadığını söyler.
Ancak Oğuz Atay bir süre sonra banyoya girer ve orada vefat eder.
‘Tutunamayanlar’ romanının kahramanı Selim Işık, ‘Soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek’ diyordu.
Öyle soğuk ve karlı bir İstanbul gününde öldü.
Son dönemdeki en yakın arkadaşı Bülent Korman bir saat sonra o eve geldiğinde Oğuz Atay hâlâ orada yatmaktadır.
Yani önceki gün, Sefa Kaplan’ın kitabından aktardığım o üç isim, Engin Ardıç, Barlas Özarıkça, Ayhan Aktar, Atay öldüğünde yanında değilmiş. Bu kesin bilgi.
Dolayısıyla kayıp günceyi onların almış olması ihtimali ortadan kalkıyor ve ‘olağan şüpheliler’ listesinden çıkıyorlar.
Peki öyleyse o günceyi kim aldı…
İşte onunla ilgili çok önemli bir ipucunu, en yakın arkadaşı, karakutusu Bülent Korman’dan dinliyoruz.
– Yıldız Ecevit: ‘Ben Buradayım: Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası’, İletişim Yayınları, 9’uncu Baskı, 2021 Şubat
2- ‘O defteri gördüm ama Oğuz bana ‘Al oku’ demedi’
Bülent Korman arkadaşının vefatından bir hafta sonra birkaç arkadaşı ile birlikte Oğuz Atay’ın Yeniköy’deki evine gider. Amaç onun edebi mirasına göz kulak olmaktır.
Peki Oğuz Atay’ın gerçekten kahverengi kaplı bir defteri var mıydı?
Bülent Korman şöyle anlatıyor:
‘Zaman zaman eve gittiğimde çalışma masasının üstünde böyle bir defteri görürdüm.’
O defter gerçekten güncesi miydi?
Ona da şu cevabı veriyor:
‘Defterin içinde ne olduğunu hiç görmedim. Oğuz’un son iki hikâyesini daktilodan çıktıktan sonra ilk okuyan insan bendim. Tiyatro eserini de öyle. Oğuz isterdi okumamı. Ama o defterle ilgili hiçbir zaman bana ‘Şunu al bir oku’ demedi.’
Gelelim ölümden bir hafta sonra eve gittikleri güne…
Bülent Korman ‘O gün evde o defteri göremedik’ diyor.
Biri almış mıydı?
‘Bilmiyorum. Belki biz göremedik’ diyor.
Ama her halükârda kahverengi kaplı defter artık çalışma masasının üzerinde değildir.
3- O nikahta kimler vardı, iki şahit ve öteki davetliler
Oğuz Atay’ın edebiyat çevrelerinde büyük merakla beklenen güncesi o hafta bir şekilde ortadan kaybolur.
Kayıp günce o günden 7 yıl sonra ilk defa Oğuz Atay’ın ikinci eşi Pakize Barışta’nın evinde görülecektir.
Ama önce, Sefa Kaplan’ın yeni kitabından Pakize Barışta’yı tanıyalım.
Pakize Barışta ile Oğuz Atay 1971 yılında tanışır.
Barışta o sırada Yeni Ortam gazetesinde çalışmaktadır. Daha sonraları şarkı sözleri de yazacak, Sezen Aksu’nun Goran Bregoviç’le yaptığı albüme katkıda bulunacak ve Taraf gazetesinde yazarlık yapacaktır.
O gün ‘Tutunamayanlar’ romanı için mülakata gelmiştir. 26 Nisan 1974 günü Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nde evlenirler.
Nikâh tam anlamıyla Türk edebiyat çevrelerinin ‘Bir düğün gecesi’dir…
Oğuz Atay’ın şahidi Uğur Ünel, Pakize Barışta’nın ise Ali Poyrazoğlu’dur.
Kapıda gelenleri karşılayanlar arasında iki tanıdık sima daha vardır: Engin Ardıç ve Ayhan Aktar.
Davetliler arasında Cumhuriyet gazetesi mensupları ağırlıktadır: Gazetenin efsane ikinci sayfa editörü Sami Karaören, şair Melih Cevdet Anday, yazar Oktay Akbal oradadır.
4- Defter 7 yıl sonra ilk defa Boğaz’daki evde görülüyor
Oğuz Atay öldükten sonra ikinci eşi Pakize, Üstün Barışta ile evlendi.
Üstün Barışta, eğitimini Roma’da yapmış bir sinema yazarıdır.
Boğaziçi Üniversitesi’nde verdiği Sinema Tarihi ve Film Estetiği derslerinin takipçileri arasında Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Ezel Akay gibi isimler vardır.
Pakize Barışta ile evlendikten sonra Boğaz’da bir evde oturmaktadırlar.
Bir iddiaya göre, Oğuz Atay’ın kayıp güncesini, Üstün Barışta’nın işte o eve gelen iki Boğaziçi öğrencisinden biri görmüş ve arkadaşlarına anlatmıştır.
Ondan sonrası ise meçhul…
Ortada gezen iki iddia var:
Birincisi, Oğuz Atay’a hayran ve tutkun bir genç öğrenci defteri gizlice o evden almıştır.
İkincisi ise defteri bizzat ikinci eşi vermiştir.
Bunlardan birincisi bana göre daha akla yatkın görünüyor.
Çünkü defter Milliyet gazetesine iletildikten sonra Pakize Barışta, Bülent Korman’ı arayıp Enis Batur’la konuşmasını ve yayınının engellenmesini istemiş.
Ayrıca kendisi de Ömer Madra ile konuşup yayınlanmasını engellemeye çalışmış.
İşte tam o günlerde gizli hırsız dedikodusu yayılmış.
Yani ölümden sonra hâlâ bilinmeyen birinin Yeniköy’deki eve balkondan girip çaldığı dedikodusu…
Ancak defterin Pakize ve Üstün Barışta’nın evinde görülmesi o dedikoduyu geçersiz kılıyor.
5 – Şaşırtıcı rastlantılar, polisiye olaylar ve çok garip hikayeler
Oğuz Atay üzerine en kapsamlı ve araştırılmış kitabını yazan Yıldız Ecevit, kayıp güncenin, ‘Polisiye olaylara yakışacak gizli bir hikâye’ ile yayınlandığını söylüyor.
Kitabında, Enis Batur ve Ömer Madra’nın günlüğü yayınlama işini ‘Oğuz Atay’ı kuyudan çıkarma operasyonu’ olarak gördüklerini belirtiyor.
Kitaba göre, iki yayıncı bu güncenin ellerine nasıl geldiğini şöyle anlatmışlar:
‘Sorunları daha derin incelemeyi seven birilerince, şaşırtıcı rastlantılarla örülü uzunca bir serüven sonucu bulundu…’
Onlara göre ‘biraz garip hikâyelerde okunan türde’ bir olaydır bu.
Bu şifreli sözler ne anlama geliyor?
Bence güncenin Üstün ve Pakize Barışta’nın Boğaz’daki evinden çıktığı tezini kuvvetlendiriyor.
O kayıp günceyi ilk yayıncıya götüren kişi o günlerde Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi Gürsel Göncü olmuştu.
Ama ona kim vermişti?
Bir iddiaya göre evden çıktıktan sonra iki-üç el değiştirmişti.
6- Çevresinde sadece Pakize’nin genç arkadaşları dolaşıyordu
Oğuz Atay’a hâlâ çok büyük arkadaşlık duygusuyla bağlı olan Bülent Korman şöyle diyor:
‘Günlüğün, yazarın vefatından sonra nasıl alındığına dair anlatılanlar gerçeği yansıtmıyor. (Ben bu konuda neden konuşmuyorum denilirse) Çünkü konuyla ilişkili birileri için mahcubiyet verici birtakım yakışıksız durumlar vardır. O ayrıntılarla ilgili konuşmam sanırım Oğuz’u mutlu etmezdi.’
Bir de şunu ekliyor:
‘Yaşarken düpedüz görmezden gelinmiş birinin, kitapları sürekli yeniden basılırken hâlâ kimsesiz biri muamelesi görmesi benim dayanabileceğim bir şey değildir.’
Korman son noktayı, Yıldız Ecevit’in kitabında yer alan şu sözleriyle koyuyor:
‘Hayata müthiş kırgındı. Gittikçe yalnızlığa itilen, kendinin değerli olmadığını söyleyen insanlarla birlikte olmaktan vazgeçmiş bir adamdı.’
Ve şu en son cümle:
‘Çevresinde Pakize’nin genç arkadaşları dolaşıyordu sadece…’
7- Bilmeyenler konuşuyor bilenlerse ısrarla susuyor
Oğuz Atay’ın ölümünün üzerinden 44, güncesinin Milliyet’te yayınlanmasının üzerinden 36 yıl geçti…
Türkiye’nin Dostoyevski kalibresindeki büyük yazarın ‘Tutunamayanlar’ romanı en yeni nesilleri bile hâlâ derinden etkiliyor.
Ama kayıp güncesinin sırrı hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil…
Çünkü….
Bilmeyenler konuşuyor…
Bilenlerse ısrarla susmaya devam ediyor.”