Polonya sinemasının yenilikçi ruhu zamana aldırmayan, bol renkli hayal gücüyle alegorik hınzırlığı tazeliğini koruyan, yaratıcı esin kaynakları kurumayan ustası, öncü yönetmen yazar ve ressam Jerzy Skolimovski (1938), tereddüt etmeden yanıtlıyor : Hayvanları seveceksin!
Hiç bitmeyen bölgesel sıcak savaşların artık büyük güçlerin inatlaştığı tehlikeli bir zemine kaydığı, kentlerin tahrip edildiği, milyonların yollara düştüğü, şiddetin ve dehşetin arttığı bir ortamda hayvan haklarından dem vurmak, köpeğinden ineğine, atından eşeğine bütün hayvanlara uygulanan şiddete karşı tavır almak ta nereden çıktı? Ne saçma bir densizlik! demeyin lütfen…
Konuyu tersinden ele alalım : İnsanoğlu günün birinde, hayvanları gerçekten sevmeye başladığında ; içgüdüleri dışında, duygu hatta düşünce sahibi canlı varlıklar olarak kucaklayabildiğinde ; kuşkusuz hemcinslerine karşı da aynı sevecenliği, koruyucu hoşgörüyü gösterecektir. Başka bir deyişle, insanlar birbirlerine hayvanca davranmaktan vazgeçmiş olacaklardır! …
Skolimovski’nin, adını maceralarını izlediğimiz sevimli sirk eşeği Hi-Han’dan alan filmi, öncelikle dört dörtlük bir mizansen şaheseri. Yenilikçiliğin, yaratıcı ruhun derinliklerindeki ateşini hep koruduğunun yeni bir kanıtı… Yeter ki, bu kaynağa inen yolları tıkamayalım, kapıları açık tutmayı bilelim.
Kötü anların bol, iyi deneyimlerin az olduğu bu uzun yolculukta, Avrupayı kuzeyden güneye dolaşırken bir ara kendini sucuk eti olmaktan son anda kurtarsa bile, sonuçta kanlı yazıgısına yenik düşecektir Hi-Han…
O güzelim eşek, film boyunca, insanların karmaşık ve çelişkili dünyasını ho?görüyle izler, feylozofça bakışlarla gözlemler…
Kulaklarını oynatmasından gözlerini kısmasına, ya da şaşkınlıktan yarım küre açıp bakakalmasına dek, belki de ödül listesine eklenmesi gerekecek yeni bir ödülün, En İyi Hayvan Oyuncu ödülünün ilk sahibi olacak düzeyde inandırıcı, son derece ekonomik başarılı bir yorum sunmaktadır…
En iyi mizansen ödülüne şimdiden aday olan diğer film, Rus sinemasının tek örneği olan “Çaykovski’nin Karısı”. Muhalif yönetmen Kirill Serebrennikov son derece özenli, klasik görünümü ardında kıpır kıpır bir dönem filmine, farklı bir yoğunluk katmayı başariyor; pastel renklerle bezeli dumanlı görüntülerin ardında, biçimsel düzeyde son derece tutarlı bir estetik bütünlük sergiliyor.
Ünlü besteci Çaykovski’nin az bilinen özel yaşamına ışık tutarken, 19. Yüzyıl Çarlık Rusyası’nın çözülmekte olan toplumsal yaşamını da aydınlatıyor. Kendisine aşık olan romantik ruhlu, inançlı ve inatçı genç kızla, sadece e?cinselliğini bir oranda gizleyebilmek için evlenen Çaykovski’nin iç sıkıntıları ve acımasız bencilliği, boşanmayı reddeden genç kadının yaşamını, adım adım trajediye dönüştürecektir…
Cumhuriyet