Ülkemiz, bir “Deprem Ülkesi” bugüne kadar bir çok doğal afet yaşandı. En akılda kalan 17 Ağustos 1999 depremi. Merkez üssü Gölcük olan depremin ölçüsü 7.4, derinliği 17 kilometre ve fayın 120 kilometrelik bir hat boyunca kırıldığı tespit edilmişti. Aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol almadığımızı millet olarak çok acı bir şekilde öğrendik. Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan 7.7 ve 7.6’lık deprem Cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci depremi olarak tarihe geçti. İlk depremin derinliğini 9,1 km. İkinci depremin ise yüzeyin 16,4 km derinliğinde meydana geldiği ve 100 km’den uzun bir çatlağa yol açtığı belirlendi. Ülkede 7 gün boyunca “Milli Yas” ilan edildi.
İlk gün şokları geçtikten sonra yollar açıldı ve yardımlar oluk oluk akmaya başladı. Yalnız hem depremin şiddeti hemde alanının çok büyük bir bölgeyi kapsaması bazı aksaklıklara sebep oldu. Daha sonraki günler her şey kontrollü sağlanmaya başladı. Bugünlerde ise arama kurtarma çalışmalarının yüzde 99’u bitti. Enkaz kaldırma çalışmalarına başlanıldı. Her vinç ve kepçenin başında görevli var. Yaşayan var mı? diye birden fazla ekip son kontrolleri yapıyor. Ses, ısı ve köpeklerle kontrol yapıldıktan sonra eğer yaşam belirtisi yoksa enkazlar dikkatlice kaldırılıyor. Ekipler vefat eden insanların naaşına zarar gelmesin diye çok dikkatli çalışıyorlar. Sahada çalışan ekiplerin hakkı kesinlikle ödenemez.
İnsanlar enkaz bulunan bölgelerden ayrıldı. Çadırlara ve şehir dışındaki konteynırlara yerleştiler. Neredeyse tüm sokaklar asker dolu ve kentin girişinde “Mehmetçik” nöbet tutuyor. Enkazda ailesini kaybetmiş ve evleri yıkılan kardeşlerimiz depremin ilk günü koordinasyon eksikliği oldu diyorlar. Ama kimse, “Devlet yok” demiyor. Oysa sosyal medyada hiç bir belgesi olmayan asılsız haberlerden geçilmiyordu ve maalesef tüm gruplarda yayıldı. Bazen sosyal medya yalan çukuruna dönüşebiliyor. Depremzedeler ve görevliler kendi dertlerinin peşindeydiler ve saçmalıklara ayıracak zamanları yoktu. Sosyal medyada kopartılan yaygaranın bölgede kesinlikle hiç bir karşılığı yok. İlk günden itibaren kurtarma ekibinde olan arkadaşım Yalova’lı Mustafa Terzi “Eşimi ve 1 yaşındaki çocuğumu bırakıp geldim. Ne sosyal medyası… Hava çok soğuk ve elektrik yok, akşam eşimle konuşayım telefonun şarjı biter diye telefonumu hiç açmıyorum.” dedi. Daha sonra araştırmalarımda gördüm ki… Bölgedeki herkes Mustafa ile benzer durumda oldukları için aynı şekilde düşünüyor ve hareket ediyordu. Sosyal medyanın hakikaten deprem bölgesinde hiç bir karşılığı yok.
Hatay’da ki,Rönesans Rezidans yıkılması ile sembol haline gelen en yüksek can kaybının yaşandığı binalardan biri ve müteahhidi tutuklandı. Sloganları ise “Cennetten Bir Köşe.” ama sakinleri için sonu maalesef çok acı oldu. Üstelik bu site ile ilgili depremden önce tüm yapı ihlalleri yerel medya da sürekli olarak haber yapılmış. Burada her şey bile bile lades olmuş. Bu site ve benzer durumda olan her yapı ile ilgili altında imzası olan herkes yargılanmalıdır.
Bölgedeki TOKİ konutları ise sağlam ve ayakta, bir tane bile yıkılmamış. Demek ki bırakın lüksü filan TOKİ standartlarında dahi yapılsa konutlar güvenli olabiliyor. Şu anda bölgede planlamalar çoktan yapılmaya başlandı. TOKİ başkanı yıkılan konutları bir yıl içinde yapma gücüne ve tecrübesine sahibiz dedi.
Deprem mucizeleri de yaşandı. Günler sonra enkazdan burnu dahi kanamadan gülümseyen küçük bebekler, uykusundan yeni uyanmış üç yaşındaki afacanın etrafına “Ya noluyo ya noluyo” diye kızması. Seramik ve cam ürünlerden oluşan hediyelik eşya dükkanında bir bardağın dahi yere düşüp ve kırılmaması. Bir gencimizin kameralar karşısında bilincinin çok açık olduğu bir anda “Enkazda acıktım bana yemek verdiler” demesi, 248’inci saatte bir mucize daha yaşandı, enkazdaki çalışmalarda Aleyna adlı genç kızımız kurtarıldı. Enkaz altında kalıp vefat eden kızının elini saatlerce bırakamayan baba ise herkesin vicdanı ve tüm dünya basınının sembol karesi oldu.
Medya soytarıları da eksik olmadı. Ekranlarda boy gösteren sözde uzman denilen kişilerin saçmalıklarının bazılarını bakalım. Fay koptu yazanlar, ABD gemisi (Haarp) yaptı diyenler, uzaydan uydu ile titanyum çubuklar attılar diyenler v.s… Sözde uzmanlar; Yerkürede bu büyüklükteki bir depremi ifade etmeye insanoğlunun matematik ve fizik bilgisi yetmez. Ülkemiz bir deprem ülkesi, bu depremler milyonlarca yıldır sürdüğü gibi, yerküre yok oluncaya kadar sürecektir. Coğrafi konumundan dolayı ilelebet güneyimizdeki iki levha bizi sıkıştırmaya devam edecek. Anlayacağınız, bu depremler hayatımızın bir parçası olacak.Çözüm basit, sağlam yapılar inşa etmek mecburiyetindeyiz. Ama kesin olan bir şey var ki… Doğa karşısında önemsiz ve çaresiziz.
Şimdi çalışma zamanı; Önce acıların sarılması, vatandaşların elektrik ve su gibi altyapısı hazır konteyner kentlerde ev ortamının sağlanabilmesi ve daha sonra evlerin bir yıl içinde yapılarak teslim edilmesi gerekiyor. Deprem bölgesine herkes gidemeyebilir. Önemli olan kalplerin bir olmasıdır. Giden, gidemeyen herkese ihtiyaç var. Kimi yardımı, kimi duası, kimi insan gücü ile geldi. Allah milletimizden ve devletimizden razı olsun. Devletimiz güçlü, milletimizde asildir. Deprem bölgesinde gördük ki…
Acı çok büyük… Ama Milletimizde çok büyük.