Tenisin “muhteşem üçlüsü“; Federer, Nadal ve Djokovic’in neredeyse 20 yıla yayılan üstünlükleri ve rekabetleri, bir devir olarak sona eriyor.
Federer’in ardından, sakatlıkları ile cebelleşen Nadal’ın da kortlara veda edeceği konuşuluyor bir süredir. Djokovic, hala formda ve zirvede; ancak, en genç neslin yeni efsane tenisçileri, çok yakında onu da tahtından edecekmiş gibi duruyor.
Repertuarında tenisin tüm vuruşlarını bulunduran ve en görsel şekilde korta yansıtan Carlos Alcaraz, en genç dünya bir numarası olarak tarihe geçmesinin ardından yoluna aynı hızla devam ediyor ve ismi “muhteşem üçlünün” yanısıra anılır oldu şimdiden.
Peki, yeni ezeli rekabetler görecek miyiz? Buna yanıtım güçlü bir evet. Tenisin en genç nesline geçmeden evvel, bir önceki genç nesline değinmek gerekir; hatta özellikle Medvedev ve Tsitsipas’dan bahsetmek yerinde olur.
Medvedev, Djokovic’i 2021 ABD Açık finalinde mağlup ederek, ilk slam şampiyonluğuna uzanırken, bir devrin kapanmakta olduğunu gösteren ilk isim olmuştu. Djokovic, yıl içindeki tüm Grand Slam Turnuvalarını kazanmak ve “Altın Slam” için kendisiyle yarışırken, gözyaşları içerisinde, epeydir inkar ettiği, “gelmekte olan yeni neslin” varlığını kabul etti ve bu yeni neslin başını da Medvedev’in çekeceğini söyledi kupa töreninde. Ancak, Medvedev’in oyun stilinin bazı dezavantajları var. Toprak kortta üstünlük kuramıyor mesela. Ayrıca, son dönemin uluslararası politik gelişmeleri, en çok Medvedev’i etkilemiş görünüyor kortta. Medvedev’in, tenisin genç ve en genç nesli ile esaslı rekabeti için suların biraz durulması gerekecek kanaatindeyim.
Tsitsipas ise, 2021 Roland Garros ve 2023 Avustralya Açık finallerine ulaşmış olmasına rağmen, Djokovic’i geçip kupaya uzanamadı her ikisinde de. Bir anlamda, “muhteşem üçlünün”, zirveye oynarken “harcadığı” son tenisçi olabilir. Medvedev ve Tsitsipas’ın temsil ettiği yeni neslin, daha hızlı ve daha renkli en yeni nesille kozlarını nasıl paylaşacakları, takip edilmeye değer bir konu olacak önümüzdeki dönemde.
En yeni nesilde, Alcaraz’ın yanısıra Jannik Sinner dikkat çekiyor. Süper bir kayakçı olacakken, tenise olan sevgisiyle yön değiştirmiş bir sporcu Sinner. Onda, Fognini misali ateşli bir İtalyan mizacı da gözlemlemiyorsunuz. Alcaraz’dan 2 yaş büyük olan Sinner’dan, Alcaraz’ın çıkışı beklenmişti profesyonel kariyerinin başında ama önemli maçlarda o ‘son dokunuşları’ yapamayıp, mağlup olma döngüsüne girdi bir süre. Ta ki, yolu, yeni baş antrenörü Darren Cahill ile kesilinceye kadar.
Son Wimbledon’dan bu yana Sinner’ı çalıştıran Cahill’in olumlu etkisi, geçen yılın ABD Açık yarı finalinde, büyük çekişmeye sahne olan, Carlos Alcaraz maçında görülmüştü ilk. O maç, kalitesi ile hafızalara kazındı. İki hafta önce, Indian Wells’de, Alcaraz’a yine mağlup olan Sinner, bu defa, Miami Açık yarı finalinde Alcaraz’ı geçmeyi başardı. Yarın, Medvedev ile finale çıkacak olan Sinner, kupayı alırsa, sezonun devamı için büyük bir moral ve özgüven bulmuş olacak elbette.
En yeni nesilde, şimdiden istikrarlı başarılara ulaşmış bulunan, Alcaraz ve Sinner yeni bir ezeli rekabeti başlatmış görünüyorlar. Bu rekabete ortak olacağı dile getirilen Holger Rune ise, korttaki agresif tutumu ile sempati toplamadığı gibi, istikrar da yakalayamadı henüz. Yine de, en genç nesilden, Djokovic’i 3 setlik maçta yenmeyi başaran diğer bir yetenek olarak göz dolduruyor.
Daha hızlı ve güçlü olmakla beraber, tenisin klasik ruhunu da taşıyan bu en genç nesil ile sporun geleceği emin ellerde diyebiliriz.
Güzel bir hafta sonu dileklerimle.